Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri hiç kuşkusuz sığınmacı/göçmen sorunudur. Bu soruna halk arasında Suriyeli sorunu da denmektedir ki, sorunun esas kaynağı olan sığınmacıların önemli bir yekûnunu Suriyeliler oluşturmaktadır.
Ancak Davutoğluculara göre Türkiye’deki hiçbir sorunun nedeni Suriyeliler değilmiş. Ahmet Davutoğlu’na yakın Karar gazetesinin yazarlarından Mikdat Karaalioğlu, dün yazdığı yazıya aynen bu başlığı koymuş: “Hiçbir sorunumuzun nedeni Suriyeliler değil”.
Bildiğiniz gibi Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Suriyeli politikasının teorisyeni ve ilk uygulayıcısıdır. Suriyeliler, ilk Ahmet Davutoğlu’nun AKP’nin Başbakanı olduğu dönemde akın akın Türkiye’ye gelmeye başladılar.
O zamanlar Erdoğan’ın Başbakanı olan Davutoğlu, Türkiye’nin mülteci sınırını 100 bin olarak açıklamıştı. Sayının 100 bini geçmesi halinde Suriye sınırları içinde güvenli bölgelerde barındırılacaklarını açıklamıştı. Bu açıklama 2012 yılındaydı ve aradan geçen 11 yılda Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı milyonları geçti (Tam rakamı kimse bilmiyor).
AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için kurguladığı planın nüfus ayağını işte bu göçmenler oluşturuyordu. Davutoğlu da bir Cumhuriyet düşmanı olarak hem Suriyelileri ülkeye dolduruyor hem de çok uluslu imparatorluk (Büyük Osmanlı) hayalleri kuruyordu.
Bugün ise Davutoğlu iktidarda değil belki ama fikirleri hâlâ iktidarda. AKP hâlâ kontrolsüz bir şekilde ve ekonomisinin, toplumsal yapısının kaldıramayacağı kadar fazla göçmeni ülkeye almaya devam ediyor. Böyle giderse yakında Türkiye’nin belli başlı yerlerinde sığınmacıların sayısı Türklerin sayısını geçecek.
Örneğin Hatay bu bölgelerden biri ve Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın açıklamasına göre şu anda Hatay’da sığınmacıların sayısı mevcut Türklerin sayısını geçmiş durumda. 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketinin daha ilk günlerinde yazdığımız yazılarda özellikle Hatay’da nüfusun Suriyeliler lehine değişebileceği tehlikesine dikkat çekmiştik (Gökçe Fırat, Deprem Dersleri (5): Suriyeleşen Türkiye, Suriyelileşen Türkler). Bugün Hatay’da yaşanan Arap nüfusunun Türk nüfustan fazla olması durumunu AKP tüm Türkiye’ye yaşatmak istiyor.
Gelelim Davutoğlucu Mikdat Karaalioğlu’nun yazısına. Yazı aslında kendi içinde çelişiyor. Hem hiçbir sorunumuzun sebebi Suriyeliler değildir diyor, hem de Suriyelileri bir sorun olarak görüyor. Göçmen sorunu (siz Suriyeliler olarak okuyun) aynı zamanda bir kimlik sorunuymuş. Aslında buna, göçmen sorunu bir ulus sorunudur desek yeridir. Yazarın da belirttiği gibi bu, en son Fransa’da yeniden kendini gösterdi.
Bizde Davutoğlucu Kararcıların da aralarında olduğu bir kesim, Suriyelilerin entegrasyonu konusunu konuşmayı çok severler. Onlara göre Suriyeliler ile Türkler elbet bir gün entegre olup kardeş kardeş yaşayacaklardır. Ancak yaşanan gerçeklik pek de öyle değil. Fransa’ya bakıyorsunuz, ayaklanan Mağripliler en az üç kuşaktır Fransız vatandaşı. Ama ne onlar entegre olabilmiş ne de Fransızlar entegre edebilmiş. Aynı şey ABD için de geçerli. Bu da tam olarak uluslaşma ile ilgili bir mesele. İki farklı ulus, komşu ülkeler olarak yan yana yaşayabilirler ama aynı ülkenin içerisinde biri ev sahibi diğeri sığınmacı olarak yaşayamazlar. Yani entegrasyon, kardeşçe yaşam falan kulağa güzel geliyor ama yaşanan gerçeklikte yeri yok maalesef.
Yine Karaalioğlu’na göre Suriyeliler olmazsa ekonomimiz çökermiş. Bu da Suriyelileri aramızda tutmak için geçerli sebeplerden biriymiş. Çünkü Suriyelilerin yaptığı ağır ve pis işleri düşük ücret ve sosyal haklar olmadan hiç kimse yapmazmış. Bu çevreler aynı şeyi 10-12 yıl önce de Kürtler için söylüyorlardı. Suriyelileri ülkelerine göndermek isteyenlere ırkçı diyorlar ya, asıl ırkçılık bu. Sırf AKP’li iş adamları daha az ücret ödesin diye ülkeyi sığınmacıyla doldurmak ve bunu yok ensarmış, yok hümanizmmiş diye sunmak.
Irkçılık meselesi de dönüp dolaşıp “1930’lar Kemalizm”ine bağlanıyor. İşte tam da bu söylem, Davutoğlucuların Atatürk, Cumhuriyet ve Türk düşmanlıklarının dışa vurduğu yer oluyor. Adamlar sırf Cumhuriyet düşmanlığından, sırf Atatürk’ün kurduğu ulus devlete düşman oldukları için Suriyelileri savunuyorlar. Ve yine Fransa’yı da “Cumhuriyet”in ve “Devrim”in simgesi kabul ettikleri için normalde hiç onaylamayacakları türden olaylarda Fransa’ya karşı isyancıları destekliyorlar.
Suriyelilerin taciz edilmesiyle, rencide edilmesiyle, aşağılanmalarıyla empati kuran Mikdat Karaalioğlu, her ne hikmetse bu güruhların taciz ettikleri Türk kızlarıyla empati kuramıyorlar.
Mikdat Karaalioğlu’nun çözüm için “sağduyulu ve kalıcı adımlar atılmalı” önerisi de her ne yaparlarsa yapsınlar Suriyelilere tepki gösterilmemesi ve bu milyonlarca göçmenin Türkiye’de kalıcı hale getirilmesi olarak okunmalı.
Geçtiğimiz cuma günü Erkan Kararslan, Ürdün’ün Esad’la anlaştığını ve Ürdün’deki Suriyelilerin geri gönderileceğini yazdı (Erkan Kararslan, Ürdün Esad’la anlaştı Suriyeliler gönderiliyor, peki Türkiye?, 07 Temmuz 2023). Ürdün çözümü bulmuş ve gerekli adımı atmış. Peki, Erdoğan ne yapacak? Esad’la anlaşma zemininde buluşacak mı yoksa “biz böyle iyiyiz” mi diyecek?
Özellikle Fransa’daki olayların da etkisiyle Türkiye’de sözde bir kaçak göçmen avı başladı. Hürriyet gazetesi son bir haftadır yakalanıp “deport edilen” mülteciler bültenine dönmüş durumda. Belli ki AKP de toplumun hassasiyetinin farkında ve göstermelik de olsa bir şeyler yapıyormuş gibi görünüyor. Haberlere göre her gün Türkiye’den sınır dışı edilen göçmenleri taşıyan uçakların haberleri var ama bu uçakların nereye indiğine dair bilgi yok. Belki de göz boyamak için göçmenleri uçaklara doldurup, “deport ettik” diye başka bir ile gönderiyorlardır. AKP’nin yapmayacağı iş değil hani.
Ürdün bile kendi soydaşlarını istemez, geri göndermek için Esad’la anlaşırken bizdeki bazı aklıevveller de Suriyelileri kalıcı hale getirmek için teori üstüne teori üretiyor. Tüm bunların altında da Siyasal İslamcıların Atatürk’e, Türk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bitmeyen kinleri var.