Yunan işçileri NATO sevkiyatını engelledi, peki Rus işçileri ne yaptı?
Sol basınımızda zaman zaman Yunan işçilerin Selanik’te NATO teçhizatının Ukrayna’ya sevkiyatına engel olduğuna, Dedeağaç’tan NATO’ya ait silahları taşımayı reddettiğine dair haberler çıkıyor. Eylemlerin esas yönlendiricisi Yunanistan Komünist Partisi (KKE). 100 yılı aşkın tarihiyle köklü bir parti. Bu konuda aldığı tavırla da kendi ideolojik ve siyasî duruşunun gereğini yerine getirmiş. Onun yönlendirmesiyle hareket eden Yunan işçi sınıfı da (en azından bir kesimi) kendi yaklaşımı doğrultusunda emperyalizme, NATO’ya, savaşa karşı çıkmış, elindeki imkânlar dâhilinde bunlara engel olmaya çalışmış.
Buraya kadar her şey normal. Ortada emperyalizme, emperyalist savaşlara, işgallere, NATO’ya vs. karşı çıkmayı gerektiren bir ideoloji, örgüt ile işçi sınıfı var ve bunlar da bu zemine uygun davranmışlar. Kendi “enternasyonal dayanışma”larını sergilemişler.
Peki, bir de diğer taraftan bakarsak bu “emperyalizme karşı enternasyonal dayanışmayı” Rus işçi sınıfında, sendikalarında görebilir miyiz? Normalde savaşın diğer tarafında bulunan Rus işçi sınıfının ve sendikalarının da enternasyonal dayanışmaya kendi konumlarından katılmaları gerekirdi. Hele ki Rusya işgalci taraf olunca bu daha da sert ve kararlı eylemlerle işgalci, saldırgan Rus ordusunu engelleme yönünde olmalıydı. Ancak bugüne kadar Rusya’dan gelen böyle bir haber yok.
Madem ilke, emperyalizme ve savaşa karşı çıkıştır, Rus işçi sınıfı da kendi ülkesinin saldırganlığına, işgalciliğine, emperyalizmine karşı çıkmalıydı. Ya da mesele savaştan çıkar sağlayan, anormal kârlar elde eden Rus silah sanayisine karşı mücadele etmekse Rus işçi sınıfının, silah üreten Rus sermayesine karşı bu sınıfsal mücadelesinde kimse önünü kesmiyor. Buyursunlar…
Ama elbette böyle şeyleri duyamazsınız çünkü böyle şeyler yoktur…
Rus sendikaları “enternasyonal dayanışmada” neden yok?
Rus işçi sınıfı ve sendikaları, bu muhayyel “enternasyonal dayanışma”nın içinde yoktur çünkü gerçekte onlar, doğrudan Putin’in yanındadır. Hatta iş, sendikalar bazında incelendiği zaman bunun “yandaşlığın” da ötesine geçerek doğrudan Putin’in emrinde olmak şekline büründüğünü de görüyoruz.
Çünkü Rusya’da devletin çizdiği sınırlar dışında bir sendika kurulamaz. (Parti, dernek, gazete olamadığı gibi.) Bunlar açısından, devleti ya da Çar Putin hazretlerini eleştirmek tabii ki mümkün değildir. Bırakalım bunları yapmayı, sendika kurmanın en temel anlamı olan siyasî değil iktisadî düzeydeki bir emek mücadelesini de veremezler. Yani daha çok ücret, daha kısa işgünü ve daha iyi çalışma koşullarını da talep edemezler çünkü katıksız bir oligarşi olan Rus devlet sisteminin gayrıresmî de olsa bir kolu olan Rus sendikaları, bu sistemin karşısında bu noktada bile duramazlar. Aslında Rus sendikalarının yöneticileri de bir nevi proletarya oligarklarıdır.
Batıya kızılır, NATO saldırgan bulunur, eleştirilir, karşı çıkılır ama bu noktada durup bir kıyaslama yaptığımız zaman Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir. Tabii Çar’ın hakkını da Çar’a… Ama kötü birer Sezar taklidi olma geleneği Rus Çarları arasında 500 yıldır sürüyor ve gerçeğinden çok daha saldırgan ve baskıcılar…
Batı’da bugün (geçmişte de olduğu gibi) gerçek sendikalar var. Batı işçileri kendi haklarını zaten savunur, bu da tamam ama diledikleri zaman ülkelerinin saldırganlıklarını eleştirme, protesto etme, buna engel olmak için eyleme geçme gibi hakları var. Ve mesela Yunan işçilerinin yaptığı gibi siyasî eylemlere de girişebilirler. Bu hakları da hukukî ve kanunî haklardır. Hatta Batı’da çoğu ülkede sendikalı işçilere vicdanî ret hakkı dahi tanınmıştır.
Rus çarlarının otokrasisinden Sovyet totalitarizmine, oradan da Putin faşizmine geçmiş Rusya’da ise tabii ki bunların hiçbiri yoktur ve bunu değiştirmeye çalışan bir işçi sınıfı da yoktur.
Sovyetler’de devlet organı yapılan işçi sendikaları
İşin en garip ve çelişik yanı da Rus işçi sınıfını ve sendikalarını, bu kişiliksiz hale sokanın “işçi devletinin” ta kendisi olmasıdır. Çünkü Sovyet mantığına göre, devlet “işçilerin devleti” olduğu için sendikalar da ancak bu devletin organları olarak var olabilirlerdi. “Kızıl” değil “sarı” bile olmayan bu gri hatta renksiz devlet organlarının tek görevi ise “verimliliği” artırmaktı.
Oysa Çarlık devrinde sendika kurmak kanunen yasak olsa da Rus işçileri örgütleniyor, grevler yapıyordu. Aslında 1905’teki ilk Rus Devrimi de bu grevlerin sonucunda olabilmişti. Yasal olan ya da olmayan işçi örgütlenmesi, 1905 sonrasında da Rus kapitalizmine, emperyalizmine ve Çarlık otokrasisine karşı mücadele etmişti. Yani aslında Rusya’da köklü ve güçlü bir sendika ve işçi mücadelesi geleneği vardı.
1917 Devrimi sırasında sendikalar etkinlikte yerlerini yavaş yavaş Sovyetler’e kaptırdı. İlk başlarda Menşeviklerin ağırlıklı olduğu sendikalar bir süre sonra Bolşeviklerin eline geçti. Gerçi Rus Marksistlerinin bu her iki kanadı da sendikaların devlete bağlanması gerektiği kanısındaydı ama Bolşevikler, Menşeviklerden faklı olarak, bunun için sosyalizmin tam olarak kurulmasını beklemeye de gerek olmadığını savunacak kadar aceleciydiler.
Bunu yapmadan “sosyalist devlet” ne verim artırabilirdi, ne zorunlu işçi (köle) orduları kurulabilirdi ne emek kahramanları yaratılabilir, ne de sosyalizm Stahanovcu üretim fetişizmi şekline sokularak yozlaştırılabilirdi. Aksi halde maazallah gerçek sendikalar olsa, sosyalizm adına uygulanan böyle bir köleliğe karşı çıkarlardı…
Bunlara karşı çıkmayan, devlet organı yapılmış bir sendika ise artık gerçek bir sendika değildir. Sendika çevrelerindeki işçi Bolşevikler buna karşı biraz ses çıkarıp İşçi Muhalefeti adı verilen hizbi örgütleyince, Lenin bunları “anarkosendikalist” olmakla suçlayacak, Bolşeviklerin 1921’deki 10. Kongresinde de tasfiye edileceklerdi. Sendikalar 1933 itibariyle Çalışma Bakanlığı’nın bir organı yapıldı. İşçi Muhalefeti liderleri ise 1937-38 “temizliği” sırasında öldürüldüler.
Böylece Sovyet totaliter devletinin total tahakkümünün dışında bir alan yaratabilecek sendikalara hadleri bildirildi. İşçi sınıfı da “işçi devleti” tarafından köle yapıldı.
Bugün de durum az çok aynıdır.
Rusya Sendikalar Federasyonu Putin’in emrinde
Sovyetler tarafından kurulan bu “devlet sendikası” sistemi bugün de Putin rejimi altında devam ettiriliyor. Rusya’nın en büyük işçi sendikaları federasyonu olan Rusya Bağımsız Sendikalar Federasyonu’nun (FNPR) Ukrayna işgalinin ilk günlerinde yayımladığı bildiriden birkaç bölüme bakalım…
“Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’yı Nazilerden arındırma operasyonunu destekliyoruz. Çeteler, milliyetçiler ve Naziler halkın iradesine baskı yapmamalıdır.”
“Bir ülkenin geleceği elbette kendi halkı tarafından belirlenmeli ama çeteler, milliyetçiler ve Nazilerin suç ortakları onların iradesine baskı yapmamalı.”
“Hitler’ler Zelensiy’ler gelir ve gider, ancak uluslararası işçi dayanışması devam eder. Halklarla Barış! Nazilerle Savaş!”
Putin’in oligarşik çete rejimi, ağır Rus milliyetçiliği, yayılmacılığı, katliamcılığı, Rus emperyalizmi, Rus silah sanayi tekelleri, bunların savaştan kazandıkları vs…
Elbette bunların hiçbiri yoktur bu bildiride. Zaten yazanlar da Putinizmin uyduruk savaş gerekçelerini, az miktarda “sol/Leninist” sosa bulayıp sunan devlet görevlilerinden başkaları değildir. Tabii bunlara bakıp “Rus işçileri de Putin’in yanında, o zaman Putin haklı” sonucu çıkaracak Türk SOLigarkları da var ve onlara bu ideolojik zekâları karşısında denecek bir şey yok.
FNPR, Sovyet devlet sendikalarının fiilî halefi olarak biliniyor ve Putin’in Birleşik Rusya Partisi ile “çok yakın ilişkileriyle” meşhur. Tabii yolsuzluk vs. de bu ilişkilere dâhil.
Yukarıda bir kısmını alıntıladığımız FNPR bildirisini Türkiye’de DİSK, ilk başta kendi sitesinde yayımlamış ama kısa süre içinde kaldırarak kendi “ne işgal, ne NATO” bildirilerini koymuştu. Fakat DİSK’le FNPR’nin ilişkileri anlaşılan epey iyi olmalı ki FNPR’nin 2015’te Soçi’de topladığı kongreye, dönemin DİSK Genel Başkanı ve şimdi CHP İzmir milletvekili olan Kani Beko da katılmış, Kongrenin esas yıldız konuğu ise Vladimir Putin’in ta kendisi!
FNPR Başkanı Mihail Shmakov’un hem Beko’yla, hem de Putin’le kongre esnasında çekilmiş fotoğrafları da DİSK’in internet sitesinde halen mevcut.
Ukrayna’dan bir sendika örneği
Peki, Ukrayna işçileri ve sendikaları ne durumda? 11 Nisan’da Ukraynalı sendikacı Oleg Vernik ile yapılan bir söyleşi Evrensel’de, “Hem işgale hem neoliberal politikalara karşı mücadele” başlığıyla manşetten yayımlandı.
Oleg Vernik, her ne kadar başkanı olduğu Zhanist Pratsi (Emeğin Savunması) Sendikası’nın küçük bir sendika olduğunu belirtse de söyledikleriyle hayli önemli:
“Ukrayna’nın iki emperyalizm arasındaki çatışmanın nesnesi haline geldiğini anlıyoruz. Ancak bu emperyalizmlerden biri, yerleşim alanlarımızı doğrudan bombalıyor.”
Vernik, Zelenskiy iktidarının işgal dolayısıyla birçok karar aldığını ve bunların bir kısmının da işçi haklarına karşı olduğunu ama kendilerinin de var olan işgal durumunda bu kararları desteklediğini belirtiyor. Zelenskiy iktidarının neoliberal olduğunu ve işgalden sonra elbette ona karşı mücadele edeceklerinin altını çiziyor:
“Putin’in emperyalist saldırganlığı önümüze çok zor görevler koydu. Bir yandan Ukrayna’yı Rusya’nın askerî saldırısından korumamız gerekiyor ve şu anki birincil görev bu. Öte yandan Ukrayna işçi sınıfını neoliberal Ukrayna hükümetinden gelecek saldırılardan korumamız gerekiyor.”
Ukrayna’da sol partilerin kapatılması ile ilgili soruya ise bunun Rusya yanlısı propaganda olduğunu söyledikten sonra, Ukrayna parlamentosunda sol parti olmadığının altını çizerek ve kapatılanların “Rusya emperyalizminin kontrolü ya da doğrudan etkisi altındaki” partiler ve Ukraynalı oligarkların güdümündeki “sahte sol” oluşumlar olduğunu belirtiyor.
Batı’nın ikiyüzlülüğünü sık sık eleştirenlerin, Rusya işçi sınıfının ve sendikalarının acaba bu Ukraynalı sınıf kardeşleriyle enternasyonal dayanışma kurmasını beklemek haksızlık mıdır?
Ya da bizim SOLigarşimiz, (röportajı yapan ve bizim de okumamızı sağlayan Evrensel gazetesinin hakkını elbette teslim ediyorum) Ukrayna işçilerinin, sendikalarının ve solunun ne düşündüğünü, ne yaptığını bilmeye bile gerek duymamakla, Batı’da gördüğü ikiyüzlülüğün aslında aynadaki kendi yansımasından ibaret olduğunu anlamaz mı?
Şimdi bir kez daha soralım:
En temel görevini yapmayan, yani kapitalizme, emperyalizme karşı çıkma duruşunu gösteremeyen Rus işçi sınıfı ve sendikaları mı daha ikiyüzlüdür yoksa işçilere, sendikalara karşı çıkma hakkı tanıyan çok kızdığımız neoliberal Batılılar mı?