Kısmî seferberlik, tam hezimet
Putin’in Rusya’da 21 Eylül’de ilan ettiği seferberliğe dair en ilginç yorumlardan biri, 20 yıl önce tasfiye ettiği oligark Mihail Hodorkovski’den geldi:
“Muhtemelen Rusya, işgale uğradığı için değil de başka bir ülkeyi işgal ettiği için halkı kaçan, dünya üzerindeki ilk ve tek ülke.”
Hodorkovski’nin, seferberliğin ilk haftası dolarken sosyal medya üzerinden paylaştığı bu çarpıcı tespit, Rusya’nın içine düştüğü olağanüstü acziyetin özeti gibi.
Türk Solu’nu internetten günlük olarak takip edenler, Ukrayna Savaşı’nın ilk günlerinden itibaren geleneksel Rusya imajının darmadağın oluşunu erkenden müşahade etmeye başlamıştı. Son 30-40 yılın kanıksanmış “ekonomik cüce-askeri dev” yakıştırması, yerini çarçabuk “kâğıttan ayı”ya bırakırken dünyada artık Rusya’nın ne yapacağından çok “Rusya’nın akıbeti” tartışılıyor. Rusya’ya artık “hasta ayı” demek de mümkün.
Seferberlik ilanının gelişindeki iş bilmezlik ve ciddiyetsizlik bile Kremlin’in duruma eskisi kadar hâkim olamayışının göstergesi. Aslında Putin, seferberliği 20 Eylül akşamı ilan edecekti. Kremlin medyası saatler öncesinden Putin’in halka sesleneceğini radyo, televizyon ve internetten duyurmuştu. Eş zamanlı olarak söylentiler de “kısmî seferberlik” ilanına işaret ediyordu. Fakat açıklamanın yapılacağı saatin üzerinden bir saat geçmişken tüm Rus medyasının, duyuruları sessiz sedasız sildiği fark edildi. Rus devlet medyasının başındaki “Hanımağa” Margarita Simonyan, Türkiye saati ile 22.19’da Telegram hesabından “Yatın uyuyun” deyince konuşmanın ertelendiği ancak netleşebildi.
Resmî ağızla “kısmî” kabul edilen seferberlik çağrısının ertesi sabah yayınlanması, Kremlin’in başına gelecekleri tahmin edebildiğini ama kararsızlık içinde olduğunu gösteriyor. Hem sürecin uzaması, hem de seferberlik kararnamesinde halka açıklanmayan gizli bir “Yedinci madde”nin varlığı, hâlihazırda alttan alta pişen devlete karşı güvensizliği karşı konulmaz bir paniğe dönüştürdü. Seferberlik kapsamında 300 bin olarak açıklanan celbin bu gizli madde uyarında 1 milyona çıkarılacağı söylentisi ile birlikte Rusya’dan kaçışlar başladı.
Fahiş fiyatlara yükselen uçak biletleri hemen kapışıldı. Finlandiya, Gürcistan ve Kazakistan kara sınırlarında kilometrelerce kuyruk meydana geldi. Mart ayında Kiev yolundaki 65 kilometrelik kuyruğu hatırlatan bu panik hali, önemli bir gerçeği ortaya koyuyor. Muhalif medyanın öldürüldüğü Rusya’da devletin rakipsiz propaganda mekanizması tamamen başarısız.
Ruslar ve ötekiler
Ruslar, Kremlin’in 7 ay boyunca vadettiği zaferin yalan olduğunun farkında. İşgal savaşı olduğu kabul edilmeyen “özel askeri harekâtın” hiçbir haklı gerekçesi yok ve bunu en başta Rus halkı kabul ediyor. Daha doğrusu, Rus halkı artık bunu kabul etmek zorunda. Zira Rusya Federasyonu içinde, “askerlikten yırtmak” dâhil, tüm sosyoekonomik avantajları sonuna kadar yaşayan ve yollarda kuyruk olmayı bile bu avantaja borçlu olan Ruslar, zincirin son halkası.
Ukrayna işgalinin getirdiği adı konmamış savaş halinin ilk ânında Rusya’yı terk etmeye başlayan okumuş, duyarlı, işgal karşıtı Ruslardan farklı olarak bu ikinci dalga Rusların sıra kendisine gelince harekete geçen daha geniş bir vasat yığın olduğunu bilelim.Bu yığının gücü yeten kesimi ülke dışına çıkmayı yeğlerken kalanlar da gaddarca tatbik edilen yasaklara rağmen seferberliği protesto etmeye başladı.
Washington’daki think-tank kuruluşu ISW’nin (Institute for the Study of War) yayınladığı rapora göre 26 Eylül itibarıyla Rusya’da seferberlik protestosuna sahne olmamış oblast, kray, okrug yok gibi. Çok sayıda askerlik şubesi ve askere alma bürosu kundaklandı. Birçok şehirde askerlik şubesi çalışanlarına karşı ölüm ve ağır yaralamalarla sonuçlanan saldırılar gerçekleşiyor.
Rusya’nın 24 Şubat’tan beri verdiği 60 bin’e yakın asker kaybının ezici çoğunluğu gayrı Rus. Bu bir sır değil. Çarlık döneminden beri süregelen soykırımcı politikanın değişmeden devamı söz konusu. Seferberlik protestolarının en şiddetli olarak bu askerlerin memleketlerinde yaşandığını görüyoruz. Ölüm listesinin başındaki Dağıstan, protesto ve saldırılarda da başı çekiyor.
Okan İşbecer, 23 Eylül’deki günlük yazısında basitçe şu soruyu sormuştu:
“Aslında ülkesi savaşta olan bir insanın kaçmak yerine tam tersine gidip gönüllü yazılması gerekmez mi?”
“Büyük Vatanseverlik Savaşı” denilen II. Dünya Savaşı’nda bile Rusların kayırılıp yine en ön cepheye Tatarların ve Türkistanlıların gönderildiği gerçeği karşısında bu soru daha da güncellik kazanıyor. Halklar hapishanesi Rusya’da topun ucuna sürülen Dağıstanlılar, İnguşlar, Çeçenler, Udmurtlar, Sibirya Türkleri vb. Putin’in haksız savaşına isyan etmek için bile bugün yine Rusların isyanını bekliyor.
Çöküşe doğru
Rusya, seferberliği “kısmî” olarak ilan ederken aynı anda hem havlu atmış oluyor, hem de hezimet sonrasına hazırlığın işaret fişeğini yakıyor. Ukrayna’nın topraklarını savaşarak geri alma azmi karşısında Kremlin’in elinden gelen tek şey hezimet sonrası buhranı yönetme hazırlıkları. Rus devletinin “savaş” kelimesini bile yasaklaması, “savaş”la yüzleşecek cesareti olmadığının göstergesi. Seferberliği “kısmen” ilan etmek, yine sırf savaşla ve savaş hukukunun yüküyle yüzleşememekten. Her hafta üst düzey bir ağızdan nükleer saldırı tehdidi savuran Rusya’nın aslında Batı’yı gerçek anlamda karşısına alamayacağını işte bu kilit sözcükten, yani “savaş”tan absürt biçimde kaçınmasıyla anlıyoruz.
Biden’ın güvenlik danışmanı Jake Sullivan’ın, Rusların Ukrayna’da nükleer silah kullanması halinde ABD’nin kesin bir karşı hamle yapacağını söylediğini ve “Rus tarafının bizim nerede durduğumuzu tam olarak anladığından eminiz” diye vurguladığını görüyoruz. Yani ABD’nin tavrı hiç de kısmî değil. Dolaysıyla Kremlin, elinde tuttuğu “dehşet dengesi” cephanesinin bakım masraflarına yetişebilirse ancak havasını atacak durumda.
I. Dünya Savaşı’nda Wehrmacht’ın belini kıran en önemli unsur, –Rusçuların, Stalin’in bıyığının kılı olanların, romantiklerin, toksik anti-Amerikancıların hatırlamaya yanaşmadığı– bugünkü değeri ile 200 milyar dolarlık Amerikan “Lend-Lease” desteğiydi. Bugün o desteğin Murmansk Limanı’na değil, Kiev’e gelince “kötü” olmasının önemli bir sonucu var: Demek ki “Kâğıttan Ayı” Rusya, Batı’ya rağmen değil, bugüne kadar Batı sayesinde ayakta kalıyor.
Soğuk Savaş sonrası bazı casusiye ayrıntılar dışında oligarşik yapılanmasının küresel ekonomik sisteme kabul edilmesi yine Batı’nın inisiyatifidir. Putin, savaşın ikinci gününde bile “Küresel sisteme tehdit değiliz, bizi dışlamayın,” mesajını bu yüzden veriyordu. Hasılıkelam neoliberal süreç, 2008’de dünyada Fâtiha’sı okununcaya kadar Çin ile birlikte Rusya’yı büyütüp şımartan unsurdu.
Rusya, İkinci Dünya Savaşı’nda Batı desteği ve esir halkların kanı üzerinde oturduğu BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumu açık açık tartışılan bir devlet. Mevcut düzende Rusya’yı Güvenlik Konsey’inden atmak için Rusya’nın oyuna ihtiyaç var ve bu elbette imkânsız. Ama Güvenlik Konseyi denen yapı, bu yapıyı oluşturan ülkelerin genel barışını tesis ettikçe anlamlı. Sonuçta Viyana Kongresi ile başlayan güç dengesi ve görece barış dönemi de 99 yılın sonunda Büyük Savaş ile sonlanmıştı. Bugün Rusya ile ilgili sorun ise, bir savaş çıkarıp masayı dağıtması değil, masada var olma gücünü çoktan yitirmiş olması. Lavrov’un en son New York’ta Zelenski’ye küfredip toplantıyı terk etmesi bundan. İmkânsız görünen şeylerin oldukça mümkün olduğunu göreceğimiz günler de geliyor olabilir.
Yeni domino etkisi
Rusya’nın topal ördek durumunu Türkiye’den de izlemek mümkün. Türkiye’yi sosyal, kültürel, ekonomik olarak büyük oranda Batı yarımküreye dâhil olduğu 20 sene öncesinden devralan AKP rejimi, özellikle 2016 sonrası “şer ekseni” tuzağına dümen kırmış halde. Despot ideolojik kodlar ve cumhuriyet düşmanı siyasi gelenek, AKP’yi Rusya, Çin, İran gibi despot rejimlere yaklaştırdı. Fakat tıpkı Putin’in kısmî seferberliği gibi Erdoğan’ın da Batı karşıtlığı “kısmî” ve esnek. AKP, içerideki tek adamlığı muhafaza etmeye yetecek kadar Batı düşmanı ama Batı’dan günlük tavizini kopartacak kadar Batılı bir rejim. En nihayetinde dış politikada AKP rejimi salt pragmatiktir. Son bir yılın 180 derece dönüşleri bunun güzide örnekleriyle dolu.
Erdoğan’ın Rusya ile kurduğu ilişkiler ise gizliliği ve boyutları açısından henüz çözülememiş devasa bir bilmece. Şimdiye değin hafif Batı eğilimli denge politikasının ekmeğini Erdoğan hem dışarıda hem de içeride belli bir oranda alabildi. Ancak günün sorunda kimse kaybeden tarafa yakın olmayı bıraktım, kazanan ile eşit mesafede olmayı bile istemez.
En son MİR ödeme sisteminin başına gelenler buna iyi bir örnek. Tüm yatırım köprülerini ve sermaye ilişkilerini doğal olarak Batı dünyasıyla kurmuş olan Türk iş dünyasına yönelik ABD’nin yaptırım uyarılarına hükümet kanadından hiçbir tepki gelmemesi, MİR’in Türkiye’deki kaderine dair fikir veriyordu. Nitekim önce iki özel banka, ardından üç devlet bankasının MİR operasyonları tamamen durdu. Türkiye ile beraber Kazakistan ve Vietnam’da da aynı günlerde benzer süreçler yaşandı.
MİR, Rusya’nın “çok kutupluluk” söylemiyle savunduğu uluslararası hukuksuzluk, hesap vermezlik ve sorumsuzluk konseptinin önemli bir enstrümanı. “Dünya beşten büyüktür” arabeskinde gizlenmiş dikta hevesine götüren önemli bir araç. Erdoğan’ın mıknatıs gibi çekildiği diktatörler enternasyonalinin finansal prototipi. İşte Türkiye’de sessiz sedasız böyle bir ideolojik makinenin fişi çekildi.
MİR’in Türkiye’deki kısa macerası sonlanırken Erdoğan’ın New York’taki BM oturumunda Rusya karşıtı bir söyleme ağırlık vermesi tesadüf değildi. Hemen öncesinde başdanışmanı İbrahim Kalın’ın Aydınlıkçıları çileden çıkartan ŞİÖ karşıtı çıkış da bu tablonun olmazsa olmazı.
20 yıllık AKP’de güvenebileceğimiz bir şey varsa, o da 180 derece dönme, teflon gibi üzerinde leke tutmama ve her an her şeyi inkâr edebilme kabiliyeti. Ancak burada AKP açısından paradoks söz konusu. Rusya’daki çöküşün, diğer despotluklara yansımaları olacak. Yani Batı’ya karşı ellerini yıkamış olmak AKP’ye yetmeyebilir.
Rusya’nın Ukrayna’da yaptırımlara uğraması Tahran, Pekin, Karakas gibi merkezler için önemli bir fırsattı. Hamaney Avrupa ile Maduro ABD ile enerji anlaşmaları kovalarken Xi ve Modi uygun fiyata petrol çekti. Türkiye’de ise AKP, iki taraf açısından da kıymete binmenin havyarını yedi. Ama Ukrayna’nın bir kaç gün içinde Harkiv’in doğusunu Ruslar’dan temizlemesi ve Rusya’nın bu aşağılayıcı geri çekilişi sonrası rezilce seferberliği, bu elverişli ortamın sonunu getirecek ve herkes bir karar vermek zorunda kalacak.
Rusya’yı bekleyen çöküş, kendisi gibi tüm diktatörlükleri şimdiden tehdit eden bir misal. Domino bir kez ilerlemeye başladığında Saray diktasının da bundan etkilenmesi kaçınılmaz.