Şii Hilali kavramının kökeni
Şii Hilali kavramını ilk defa 2000’li yılların başında kullandığımda bu, yadırganan bir kavramdı. Kavramın üreticisi ben değildim. Thomas Barnett’ın “Emperyalizmin Yeni Yol Haritası” isimli iki ciltlik kitabının içinde yer alan bir konuydu. Dünya küreselleşmesi süreçlerini ve bu süreçlerde küreselleşemeyen, küreselleşmiş dünyada “boşluk” oluşturan alanı işaret eden bir kitaptı.
Bugün bile bana ışık tutan, kapitalist finans ilişkilerinin temelini ortaya koyan ana tezi, birinci küreselleşme alanı İngiltere ve Amerika iken; ikinci küreselleşme alanının Avrupa ve Japonya’nın katıldığı bir alan, üçüncü küreselleşmede ise burayaÇin ve Uzakdoğu’yu yerleştiren bir sistemin söz konusu olmasıydı. Bunu küreselleşmiş dünya olarak alırken, bu dünyaya entegre olmamış, küreselleşmemiş bir boşluktan söz edilir. Bu boşluğun, bizim için petrol üreten ülkeler ve Orta Asya ülkeleri olması, Galiyevci tezlerimiz için bir temel oluşturmuştur.
Bu anlamda Türkiye’deki iki sapmadan en önemli sapma olarak Çin’in bir sosyalist ülke olduğu ve Üçüncü Dünya ülkesi olduğu gibi üretim ilişkilerini dışlayan bir sistematik içinde, emperyalizmi yalnız Amerika olarak görmeye başlayan, Avrupa’yı ve Çin’in de emperyalist karakterini dışlayan bir yoruma gelinir. Oysa dünya sistemine baktığımız zaman merkezi Londra’da yer alan, Amerika’da New York’ta bulunan ve oradan doğuya atlayarak Hong Kong, Tokyo, Singapur, Şanghay gibi ağlarla örülmüş bir küresel para sistemi bugünkü emperyalizmin finans ağını oluşturduğu bir sistemdir.
Bunun altında ise yine aynı küresel sistem, üretim teknolojisinde ileri teknolojiyi üreten Amerika’da Silikon Vadisi, Çin’e yatırım yapan Şanghay, Tokyo ve Uzakdoğu ülkelerinden Singapur ve Malezya gibi bir üretim alanı söz konusudur.
Bu anlamda baktığımız zaman dünyada bütünleşmiş bir finans ve üretim alanı söz konusudur. Bunun dışında ise boşluklar kalmaktadır. Thomas Barnett’ın söylediğinden farkı yok. Bizim söylediğimiz boşluk, dünya üretim sistemi, ileri üretim sistemi, dünya finans sistemleri gibi nokta yerel şehirlerin oluşturduğu ağlardan oluşan bir dünya ve onun dışında boşlukta kalanların oluşturduğu bir sistem söz konusudur.
Emperyalizm nasıl ki imparatorlukları yıkarak kendisine güvenli pazarlar oluşturduysa, bugünkü yeni dönemde artık ulusal devletleri de yıkarak onun yerine yerel şehir devletleri oluşturacaktır. Singapur, Hong Kong, Şanghay örnekleri, Silikon Vadisi gibi örnekler küresel anlamda dönüşümü sağlayacaktır.
Amerikan projesinden Çin projesine Şii Hilali
Bu girişimi yaptıktan sonra,Çin’in İran’la yaptığı işbirliğinin devamı olarak, İran Şiiliğinin, Basra Şiiliğine ve buradan Suriye Şiiliği ile Hizbullah olarak tanıdığımız Lübnan Şiiliğine uzanan bir kuşağı görmeliyiz. Bu, günümüzün Şii Hilali’dir. Geçmişte Thomas Barnett, Sünni Dünyaya karşı bir Şii Dünyanın oluşturulabileceğini ortaya koyduğu tez içinde Uygarlıklar Çatışmasının çelişkilerini aşarak bunun yerine alt çelişkilerin Amerika tarafından yeniden örgütlenmesine ağırlık vermişti. Fakat köprünün altından çok sular aktı. Bugün gelinen noktada, Çin’in Kuşak Yol’a benzeyen ve aslında ondan çok daha önemli olan boru hatları ile İran alanına, petrol ve doğalgazına ve hatta Ortadoğu’ya yöneldi. Bugün Suriye’deki çatışmalarda, Rusya’yı, PKK’nın yanında ABD’yi herkes görebilir ama görülmeyen; burada Çin ve İran işbirliğinin de varlığıdır.
Suriye Şiiliğinin tarihini biliyoruz. Fatımiler’den gelen bir kol var. Mısır’da Türk Memlukler, Fatimiler’i buradan kovduktan sonra, bunlar Suriye’den Hasan Sabbah’la İran’a ulaşan bir İsmailiye kolu olarak varlık gösterdi. İsmail, Cafer-i Sadık’ın oğludur ama ondan önce öldüğü için onu “Gaip İmam” olarak gören bağlıları, Kuzey Afrika’dan Mısır’a gelmiş ve Mısır’dan da Suriye’ye ulaşmıştır. Bu kol, tarihi boyuca “Levanten” denilen Haçlı kalıntısı Hıristiyanlarla esas karşıtı olan Sünnilere karşı işbirliği yapmıştır. Bugünkü Suriye’de Nusayri Şiiliği ile Hıristiyanların ittifakı da bu tarihsel kökenden kaynaklanır.
Şam Sünniliği ise Emevi döneminde Muaviye ailesi ve onu takip eden Mervan ailesi ile şekillenmiştir. Daha sonra Selçuklular’ın buraya gelmesi ve onların atabeylerinden Zengiler’in burada iktidar olmasını görürüz. Irak ve Suriye’nin egemenleri Aksungur Porsuki, onun oğlu Nureddin Zengi, onun oğlu İmadeddinZengi ve onun oğlu Nureddin Zengi oldu. Buradan Mısır’a da giderek yerleşen Zengiler bir süre sonra iktidar değişikliğiyle Eyyubiler’e dönüştü. Burada Türk devleti Zengiler’in, “Kürt” devleti Eyyubiler’e dönüşümü söz konusu olmamıştır. Ama Türkiye’de hep bu yanlış tekrarlanır.
Suriye genel olarak Sünni Türkmenler ile Araplaşmış Türkmenlerden oluşmuş bir alan teşkil eder. Şii Hilali’nin en batıdaki bu ucunda başarıya ulaşması için buradaki Sünni Türkmenler ile Araplaşmış Türkmenlerin sürülmesi gerekti. Suriye’de son dönemde yaşanan “savaş” Esad’a bu imkânı verdi. Sünni unsurlar buradan bütünüyle sürüldü. Diğer taraftan da Amerika’nın egemen olduğu sahada PYD de kendi bölgesindeki Sünni ve Türkmen unsurları sürdü. Bunlar, Türkiye’deki bugünkü kaçakları oluşturdu. Esad, Türkiye sınırındaki PYD’yi ilk örgütleyen ve silahlandırandır. Daha sonra PYD, daha güçlü bir koruyucu olarak ABD’nin yanına geçti.
Amerika’nın burada bu kadar ısrarcı olmasının arkasındaki gerçekse farklıdır: İran aracılığıyla Çin’in aracı olan Şii Hilali karşısında İsrail’e giden yolu kontrol eden, Türkiye hududunun 40 km güneyinden geçen petrol bölgelerini elinde tutan bir alanı PYD için örgütlediler. Böylece,Demokratik Suriye Güçleri adını verdikleri bir yapılanma oluşturmakla İran’ın bu yolda egemen olmasını engellemek istediler.
Şii Hilali’nin analizini ilk yaptığım zaman vurguladığım nokta şuydu: Bu İran’dan, Basra, Irak, Suriye ve Lübnan’a uzanan bir yola egemen olma çabasıdır. Buradaki petrol boru hatlarını denetleme mücadelesidir. O dönemde, Türkiye-Suriye sınırı boyunca destabilizasyon olduğu için Türkiye buraya girmeli, PKK’nın Kandil’i çöllere taşımasına engel olunmasının şart olduğunu belirtmiş, burada henüz IŞİD’in ortada olmamasına rağmen cihatçı bir yapının da gelişeceğini söylemiştik. Buna ek olarak da üçüncü bir etken olarak Şii Hilali’ni vurgulamıştık.
Türk Aleviliği Basra, Irak ve İran Şiiliğinden tamamen farklı
Geçen yazımda, Suriye’deki çelişkileri anlatırken aslında Şii sorununu vurgulamıştım. Şii sorununu çok detaylı incelemiş birisi olarak Türkiye Aleviliği ile Suriye Nusayriliği ve Irak-İran Şiiliğinin farklı olduğunu “Aleviliğin Bilinmeyen Tarihi”nde açıklamıştım. İsmaililik, zalim Muaviye’nin devamı olarak gördüğü Sünnilere karşı Hıristiyanlarla işbirliği yapmıştır. Basra-Irak Şiiliği ise Abbasiler tarafından devrilince Şiilik İran ve Orta Asya’ya doğru ilerlemiştir. İran’da Büveyhoğulları, Samanoğulları ve Karahanlılar döneminde Türk komutanlar devlet bünyesinde yer almıştır. Bu, Şiiliğin Türkler içine girişidir. Ama bu, Türklerde Kızılbaşlık olarak tezahür etmiştir.
Şiiliğin İran’da gelişmesinin arka planında ise çok kuvvetli bir şahsiyet olan liderleri Muhtar es-Sekafi ileKeysaniler vardır. Esas olarak İranlı ve Orta Asyalı Türklerin oluşturduğu Keysaniler, Emevilerden Hz. Hüseyin’in intikamını almışlardı. Bu kol, İran ve Orta Asya’da egemen olmuştur. Babekiler ve Hürremiler de Nahçivan merkezli ileri Şiilik kollar olarak devam etmiştir. Türk komutanlar Abbasileri etki altına almış, daha sonra da Tatarlar gelerek yıkmıştır.
Hürremi ve Babeki etkisinde ama Abbasi hizmetinde olan Ebu Müslim, İran Şiiliğinin bir kolunu oluşturdu. Türk Aleviliği ise Orta Asya’dan gelen Şamanist grupların özellikle İlhanlılar döneminde Türkiye’ye gelerek “Allah-Muhammed-Ali” yaklaşımıyla Osmanlı Devleti’nin kuruluşlunda yer almışlardır. Dolayısıyla Türkiye’deki Aleviliğin kökeni, Mısır ve Suriye’den gelen İsmailiye’den çok farklıdır. Selçukluklara isyan eden Babailer kolunda da Ebu Müslim ve Keysanilerin izini görmekteyiz. Keysaniler ve Şamanist Türkmenler Türk Aleviliğinin temelini oluşturmuştur. Osmanlı’nın Şah İsmail’le kavgası sonrasında Türkiye’deki Kızılbaşlık, İran’daki ile birleşmiş, Türkiye Alevileri arasında “Şaha gidelim!” söylemi hâkim olmuştur. Bunlar İran’da Şahsevenleri oluşturmuştur. Ama İran Şiiliğini yaratansa Necef’teki Cafer-i Sadık’a dayanan Şii fıkhıdır. Türk Alevileri ise Kızılbaş ve Şamanist kökenleriyle Orta Asyalılığı korumuştur. Bu tarih ayrıntılı ve karmaşıktır fakat Şiilik denildiği zaman tek bir renkten bahsedilemeyeceğini vurgulamak gereklidir.
Bir başka Şii kolu da Zeydiler’dir. Orta Asya’da Samaniler döneminde ve Yemen’de var oldular. Günümüzdeki Şiilik Afganistan’dan başlayan, İran’a geçen, Basra Körfezi’nden Akdeniz’e kadar uzanan bir kuşaktır. Bugün bu kuşak, Çin’le işbirliği ile Türkiye’nin güneyindeki kendi koruma alanına karşı çıkmaktadır. Türkiye’nin Suriye’yle görüşebilmesi için İran, Türkiye’nin bu bölgeyi terk etmesini savunmaktadır. Terk edilen her yere de İran’ın Şii milislerinin girdiği biliniyor. Bu İrancı milis güçleri HaşdiŞabi olarak tanınır. Türkiye’nin Türkmen ve Sünni Araplardan örgütlediği ÖSO ya da Suriye Milli Ordusu’nu buradan çıkarmayı amaçlamaktadır.
Bu anlayışa karşı Türkiye Aleviliği Orta Asya, Horasan kökenlidir. Kureyşan Aşireti, Horasan kökenlidir. İran’da ise Şii fıkhının oluşturduğu yapı vardır. Caferiler ve İsmailliler birbiriyle çelişkili olmalarına rağmen birleştiler. Hatta Zeydiler de Şii Hilali içinde yer aldı. Bunun tek istisnası Türk Aleviliğidir. İran’ın Şiileştirme denemelerine direnmiştir.
Çin, Aglosakson enstrümanın devraldı
Geçmişte İngiltere’nin “Anglo-Persian Petrol Şirketi” olarak ve ABD’nin el koyduğu İran petrollerine bugün de Çin “Sino-İran” denemesiyle el koymaya çalışıyor.Çin bu nedenle Şiiliğe yatırım yapıyor. Bugün Amerikan projesi olan Şii Hilali Çin kontrolüne girdi. Bu başka bir emperyalist projedir. Yükselen emperyalist olan Çin, bu enstrümanı devralmıştır. Bu bölgede Rusya’nın gerilemesi Çin’in öne çıkması anlamına gelecektir.
İran, geçmişten beri emperyalistlerle işbirliğine yatkın bir yapıdadır. Osmanlı’nın Şah İsmail’le kavgasından beri Batı, daima İran’ı destelemiştir. İngiliz desteğiyle, etnogenez anlamında Türk olan İran silinmiş, 2500 yıl önceki Perslere bağlanan bir yapı kurulmuştur.
Bugünse Rusya modernleşememiş, kaba bir güçtür. Çin’in İran’la oluşturduğu yeni yapı çok etkili olacaktır. Bir dönem emperyalizm tarihsel ulusları, imparatorlukları parçalayarak sözde ulus devletler oluşturdu. Osmanlı’dan sözde Yunanistan çıkarılması da, Rusya’nın Türkistan’ı parçalaması da buna örnektir. Günümüzde ise emperyalizmin ulus devlet birimine de ihtiyacı kalmadı. Emeğe dayanmayan robotik üretim yapılacak ve finans merkezi olacak şehirler üzerinden bir örgütlenme var gelecekte. Ulus ötesi şehir devletlerinin oluşturacağı bir dünya planlanmaktadır.
Şii Hilali’nin zayıf karnı: İran Türkleri
Şii Hilali’nin zayıf karnı ise Batı İran’daki Azerbaycan Türklerinin çoğunluğu oluşturduğu alandır. İran da bu nedenle Azerbaycan yerine Ermenistan’ı desteklemektedir. Ermenistan’ı kuzey ve güney Azerbaycan Türklerini ayırmak için bir koridor olarak düşünmektedir. Suriye’nin kuzeyindeki Türk güvenlik kuşağına karşı çıktığı gibi burada da Ermenistan’ı savunmaktadır.
Şii Hilali’nin bu alt ilişkilerini incelemeden bir politika oluşturmak devlet yönetimimizde büyük bir boşluk oluşturacaktır.