Rusya ve Ukrayna arasındaki ateşkes görüşmelerinde, Rusya’nın beklentileri işgalin ne amaçla yapıldığını açıklıyor. Buna göre Ukrayna’nın;
– Anayasasının tarafsızlığı belirtecek şekilde değiştirmesi
– İlhak edilen Kırım’ı Rus toprağı olarak tanıması
– Donetsk ve Luhansk’ı bağımsız devletler olarak tanıması
– Silahsızlanması ve askerden arındırılması isteniyor.
“Silahsızlanma ve askerden arındırılma”, Türkler olarak Sevr’den aşina olduğumuz “ordunun terhisi”ni hatırlatıyor. İşgalcilerin o dönemde bizden beklentisi, parçalanmış bir ülkeye razı olmamız ve direniş göstermememizdi.
Şimdi de aynı şeyi Rusya, Ukrayna halkından bekliyor. Oysa silahlı direniş, Ukrayna’yı koruyabilecek tek unsur. Ukrayna’nın başka güvenebileceği bir dayanak noktası yok. Ruslar, Ukrayna’nın silah bırakmasını “barış olması” için değil, istedikleri diğer şartların daha hızlı gerçekleşmesi için istiyor.
Halkın direnişi, kimsenin beklemediği bir boyutta. Yurtdışında yaşayan Ukraynalılar bile ülkelerine dönerek savaşa katılıyor. Askeri anlamda Ruslar istediklerini alamadılar ve şartlar her geçen gün daha da zorlaşıyor. “Silahsızlanma” şartının ortaya konulması, Rusya’nın amacının “Ukrayna’yı yutmak” ve yapay devlet olarak gördüğü Ukrayna’yı tarihe gömmek olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Kaldı ki modern bir dünyada, bir ülkenin başka bir ülkeye yönetim biçimi, anayasa ve hükümet dayatmak gibi bir hakkı zaten yok. Ruslar, şekilsel bile olsa bu modern hukuka saygı göstermiyor; hatta öyle bir tutum içindeler ki, tüm dünyanın Rusları bu kuraldan muaf tutmasını istiyor. Bu muafiyetin onlara güç katacağını düşünüyorlar.
Bir ülkenin yönetim biçiminin ve tercihlerinin dış müdahaleye gerekçe olarak gösterilebilmesi, başka bir dünya statükosunun yolunu açar. Ukrayna örneğinde, ABD emperyalizminin kanlı sicilini ortaya koymak “şartlar gerektirirse işgal etmenin” bir hak olarak görüldüğünün, Rusların da bu hakkı kullandığı anlamını taşıyor. Bu tür bir müdahalecilik, hiç kimsenin hakkı değildir.
Siyasetin farklı yerlerinde duran kesimlerin Rus işgalini desteklediğini ya da en azından Rusların “kışkırtıldığını” öne sürerek, insanlık suçuna hafifletici neden aradığını görüyoruz. Bu ikisi temelde aynı tavırdır.
Ama örneğin Banu Avar’ın bu konudaki fikirlerini destekleyen bir Türkçü, masadaki şartlardan biri olan Doğu Ukrayna bağımsızlığının, Türkiye açısından bir “emsal” olarak kullanılabileceğini ve Kürt kartının da Türkiye’nin önüne bu amaçla sürüleceğini görmeli.
PKK’nın özgürlük mücadelesi verdiğini düşünen bazı “sosyalist grupların” Rus işgaline gerekçe uydurmasının ardında, Donetsk ve Luhansk’ın “ayrılma hakkında emsal oluşturması” gibi, aslında Türkiye’yle ilgili, iç siyasete dair sinsi bir düşüncenin yattığı ortada.
ABD’ye her şeyiyle muhtaç Kürt siyasi hareketinin Ukrayna konusunda belirsiz bir “savaşa hayır” söyleminin ötesine geçmemesi bu durumun farkında olduklarını gösteriyor. Bir taraftan Ukrayna’nın yanında olup, Doğu Ukrayna’nın bağımsızlığına karşı gibi görünme tedirginliği; diğer taraftan Rusya’nın himayesinde bağımsızlığı destekleyip tamamen ABD’nin karşısına düşme korkusu.
Rusların masaya koyduğu şartlar, yarın Türkiye’nin de önüne konulabilecek bir senaryonun maddeleri de olabilir. Rusya’nın kuşatılmasına engel olmak adına aldığınız tavır, yarın Türkiye’yi kuşatacak büyük adımların atılmasına sebep olabilir.
Kaldı ki bir zamanlar Türkiye Türkçesine çok yakın bir ağızla konuşulan, Türk varlığının sinmiş olduğu ancak işgal ve katliamlar sonucu neredeyse yok edilen Kırım’da Rus işgalini kabul etmek, en hafif deyişle büyük bir utanmazlıktır.
Bizden uyarması…