1939’da Nazi Almanya’sıyla tarafsızlık ve saldırganlık anlaşması imzalayan Sovyet lider Stalin, anlaşmanın gizli hükümlerinde belirlendiği gibi Almanlar, Polonya’yı işgale başladığında; Polonya’ya savaş ilan etti ve ülkeyi Almanya’yla bölüştü.
İşgalin ertesinde, Stalin’in emriyle Sovyet Gizli Polisi; Polonyalılar, Ukraynalılar, Belaruslular ve Polonyalı Yahudiler ve aydınları toplu olarak infaz etti ve 22 bin kişi Katyn Ormanı’nda toplu mezarlara gömüldü. Ruslar çok uzun süre katliamı inkar etseler de, Stalin’in imzaladığı infaz emirlerine ait belgeler sonradan ortaya çıktı.
Bugün Orta Avrupa’da hala etkisini koruyan Rus korkusunun temellerini o dönemlerde Rusların bölge halklarına yönelik tavrında aramak gerekir. Sovyetler Birliği böylesine gaddarca bir katliama girişirken, kendilerine göre çok önemli bir sebepleri vardı.
Sovyetler Birliği dünyadaki tek sosyalist ülkeydi ve sosyalizmin anavatanı olarak, “korunup kollanması” gerekiyordu. Batı bloğunun faşizm karşısındaki kaypak tutumunu gerekçe olarak gösteren Sovyet Rusya, Alman faşizmini bir “fırsat” olarak gördü; Bolşevik Devrim sonrasında bir süre kesintiye uğrayan Rus yayılmacılığı devreye sokuldu. “Kesintisiz devrim”, “Rus devletinin şahsında sosyalizmin kesintisiz beka”sına dönüşmüştü artık.
Bu sürecin iki yönü oldu. Doğu Avrupa ülkelerinde Sovyetler Birliği’ne bağımlı komünist partiler iktidara getirildi. İkincisi ise Dünya Savaşı’nın yarattığı ortamda Ruslar, Stalin önderliğinde çok büyük bir soykırım ve demografik dönüşüm hareketi başlattılar. Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türklere, Rus olmayan Slavlara ve Kafkasya halklarına yönelik büyük asimilasyon kampanyası bunun bir parçasıydı.
Türkistan’da yapay ulusların yaratılması; Kırım Türklerinin, Kafkas halklarının yurtlarından zorla sürülmesi, direnen birçoğunun katledilmesi bugün de sıkça duyduğumuz bir argümanla açıklandı: Sosyalist Rusya, kapitalist dünya tarafından çevrelenmişti ve bu “kuşatmaya” karşı Ruslar anavatanlarını ne olursa olsun koruyacaklardı.
1944’te Kırım Türkleri büyük bir soykırıma uğradı. Sovyet Rusya Kırım’ı Türklerden “arındırdı”, 2014’te ise Putin, Türksüzleştirilmiş Kırım’ı yeniden işgal etti.
“Sosyalist” ya da “kapitalist” Rusya, böylesine bir devlet aklının ve devamlılığının ürünüdür; rejimde değişiklik olsa bile Rus gelenekleri değişmez. Bu anlamda ABD’nin 100 yıllık Ortadoğu planlarından geri kalır bir tarafı yoktur. Rusların etnik arındırma politikası da uzun vadeli Rus çıkarlarına yönelik kurgulanmıştır.
Bugün örneğin Rusya, Doğu Ukrayna’da ve elbette Kırım’da yaşayan halkın özgür olduğunu ve buralarda yaşayan özgür halkın kendi iradesiyle Rusya’ya bağlanmak istediğini söylüyor.
Dışarıdan bakıldığında “mantıklı” görünen bu söylemin arka planında Rusların uzun yıllardır uyguladıkları demografik mühendisliğe duydukları güven yatıyor. Kırım’a gel, Türkleri sürgüne yolla, kalanları katlet; yerlerine Rusları yerleştir. Aynı planı Doğu Ukrayna’da Ukraynalılara uygula! Ardından plebisit iste ve buralara yerleşen Ruslar, seçimle Rusya’ya bağlanmak istesin. Rus tipi demokrasi!
Buna karşı direnenler de Rusya’yı kuşatmakla, ABD işbirlikçiliğiyle suçlansın ve kafalarına bombalar yağdırılsın!
Tarih bugün garip biçimde Stalin’i savunup, Putin’i “eleştiren” sosyalistlerle, Putin’i savunup Stalin’e karşı çıkan sosyalizm düşmanlarını bir araya getiriyor. BirGün Gazetesi’ni, Banu Avar’ı ve bazı “Türkçü” grupları aynı çizgiye getiren şey anti emperyalizm değil, Rusya üzerinden dünyaya yayılan otoriter siyasettir.