Geçen haftadan kalan gündem neydi diye soracak olursanız, haber taraması yapmadan ağzımdan iki kelime çıkar: Canan Kaftancıoğlu.
AKP bir anlamda önümüzdeki seçimler için hilenin startını vermiş oldu. Öbür taraftan, Gökçe Fırat’ın da dediği gibi bu iş “karanlık bir dönemin” başlangıcına işaret ediyor.
Yani AKP’yi en çok tehdit eden, toplumsal muhalefetin en büyük partisi 99 yıllık CHP’nin il başkanı, hem de İstanbul’u AKP’den alan isme darbe yapıldı. Hem de 3 yıldır bağıra çağıra yapılan bir hazırlık sonunda.
En azından CHP’nin bu konuyu gündemden düşürmemesini, kamuoyunun dikkatini Canan Kaftancıoğlu meselesine odaklamasını bekleriz, değil mi? AKP’nin CHP ve Kaftancıoğlu korkusunu öne çıkarıp zaten gevşemiş olan AKP tabanını böylece biraz daha yoğurmasını…
Ama öyle olmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu, herkesin seçim güvenliğini, Cumhurbaşkanı adaylık sürecini ve muhalefetin kaderini tartışmaya başladığı bir anda yine ilginç bir eyleme imza attı.
SADAT’ın kapısına gitti. Ve artık sayısını hatırlamakta güçlük çektiğim bu kapıların sonuncusu olan SADAT kapısında da beklendiği üzere geri çevrildi.
Sosyal medyada bir anda patlayan Kılıçdaroğlu güzellemelerinin tümü “çok cesur adım” paydasında buluşuyordu. Kılıçdaroğlu hangi oyunu nasıl bozdu da biz göremedik, diye düşünürken açıklama Saygı Öztürk’ten geldi.
Saygı Öztürk’ün ertesi gün (dün) Sözcü’de aktardığına göre SADAT eylemi aslında seçim güvenliği ile alakalıymış. Dikkatlice okuyalım:
“…6’lı masada ‘seçim güvenliği’ konusu konuşulurken SADAT gündeme geldi. Bu yapıyla ilgili gelen bilgiler değerlendirildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, SADAT’ın İstanbul’daki merkezine gitmesinde o masaya gelen bilgiler de etkili oldu.”
…ülkemize gelen Afganistanlı gençlerin SADAT’la bağlantılı olduğu söylentileri yaygın. Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘Afganistan’dan gelen gençler nerede?’ diye sorması da bu kaygının bir parçasıdır.”
Saygı Öztürk, bazı devlet görevlilerinin Kılıçdaroğlu’na bilgi ulaştırmış olabileceğini söylüyor. Ama daha kesin bilgiyi zaten vermiş.
Bu konuda bir söylenti varsa bunu 6’lı masada iletecek olan kişi bellidir: Ahmet Davutoğlu.
Neden?
Ahmet Davutoğlu SADAT’ın baş mimarı da ondan!
SADAT denilen, Kılıçdaroğlu’nun tabiriyle “terörist yetiştiren” kurum Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” vizyonunun hayata geçmiş askeri kanadından başka bir şey değil.
AKP’nin başından beri dış politikada fırsatını kolladığı, demokrasi gömleğini terk edip giydiği İhvan gömleğinin arka plandaki terzisi Davutoğlu’ydu.
Kimse kendini kandırmasın. SADAT tam olarak Davutoğlu’nun biçim verdiği hilafet imparatorluğunun askeri nüvesi olarak kurulmuştur. SADAT’ın kurucuları “Davutoğlu Hoca”nın yakından uzaktan birer öğrencisidir. Etkinlik alanı ise logosunda işlenmiş, sınırlarını Davutoğlu’nun çizdiği stratejik derinlik, yani sözümona hilafet coğrafyasıdır.
Davutoğlu bu ilişkiler ağının ortasındaki odaktır. “Konuşursam nefesler kesilir, kıyametler kopar, birileri mahvolur…” diye konuşuyor ya…
Konuşursa önce kendi mahvolur, kendi de biliyor. O yüzden masa altından fısıltı verip kıymete biniyor. Kılıçdaroğlu da bunu bir güzel yiyor!
Afganlarla seçime müdahale edileceği söylentisi gerçekse bile herhalde YSK’nın sistem girişlerine veya sunucularına müdahale türünden bir şey değildir. Allah’ın Afganı seçim günü ne yapabilir?
Sandığa ve vatandaşa fiziken müdahale kast ediliyorsa Türkiye’de 200 bine yakın sandık var. Bu çapta bir sürü saldırısı ne kadar gerçekçi?
Ama daha farklı senaryolar planlanıyor olabilir. Sonuçta Davutoğlu “kanlı dönemin” oy arttırmış Başbakanı. Bu işleri gayet iyi bilir!
Kılıçdaroğlu şimdiye kadarki baskınlarında muhatap bulamamıştı. Fakat SADAT konusunda çok şanslı. Kapıya kadar gitmesine hiç ama hiç gerek yoktu.
SADAT, 6’lı masada, Kılıçdaroğlu’nun tam karşısında oturuyor işte! Merkeze birlikte gitselerdi kapıların ardına kadar açıldığını görürlerdi. Kılıçdaroğlu ve yanındakiler yabancılık çekmezdi.
Fakat buna bile gerek yok…
Kılıçdaroğlu bu ülkeyi AKP belasından kurtarmak istiyorsa, Kaftancıoğlu’nın saf dışı bırakılmasıyla alarm veren seçim güvenliğini önemsiyorsa Davautoğlu’nu konuşmaya ikna etsin.
Davutoğlu da eğer AKP’nin truva atı değilse ve demokratik, âdil ve şeffaf bir Türkiye’ye inanıyorsa “Küçük Enişte” gibi atıp tutmasın. Çıksın milletiyle yüzleşsin. Korkmasın. Geri gelen cumhuriyet ona AKP’li yol arkadaşlarından daha adil, daha insancıl davranacaktır.