Nedir bu şairlerin, yazarların, aydınların çektikleri çileler?
Bu ülkenin gelişmesi için beyin işi gören insanların çilesi hiç mi bitmez?
Hiç mi değişmez kaderleri?
Hapislikten, sürgünlükten, tecritlikten falan bahsetmiyorum.
Bu insanlar, bunları göze almış zaten. Bu yolun cezaevinden geçtiğini bilen insanlar onlar.
Sıkıntı, kitap basacak yayınevi bulamamak, basılan kitapların toplatılması da değil…
Sıkıntı, kağıt sıkıntısı…
Şükran Kurdakul…
Toplumcu Türk şiirinin önde gelen isimlerinden…
Bilindiği gibi, Şükran Kurdakul’un kurmuş olduğu bir yayınevi vardı: Ataç Yayınları.
Kurma amacı ise, kitap bastırmakta sıkıntı çeken aydınların kitaplarını basabilmekti.
Tahsin Yücel gibi, Yaşar Kemal gibi, Samim Kocagöz gibi, Asım Bezirci gibi, Hasan Hüseyin gibi, Attila İlhan gibi, Orhan Kemal gibi birçok aydının kitapları hatta bazılarının ilk baskısı hep Ataç Yayınları’ndan çıkma idi.
Dedik ya, kağıt sıkıntısı, bugün gibi dün de aydınların sıkıntısıymış diye…
Kağıtçıdan borç harç kağıt alarak kitap basmaya çalışan Kurdakul, bir gün yine kağıtçının kapısını çalar. Kağıtçı kağıdı yüksek fiyattan satıyor hem de faizini, vade farkını da alıyor. Ama günlerden bir gün, kağıtçıyı bunlar bile kesmemiş olacak ki, bir kefil bulmasını söyler Kurdakul’a. Şükran Kurdakul Melih Cevdet Anday’ı kefil olarak göstermek ister. Kağıtçı sorar: “Kimdir bu Melih Cevdet? Ne iş yapar?”
Kurdakul gururlanır ve “şairdir, hem de büyük bir şairdir” der. Kağıtçı burun kıvırır, “olmaz” der. “Şairden kefil olmaz, aylık geliri garanti olan memur birini bul” diye devam eder.
Şair kesiminin bu adamdan sayılmayışı ağrına gitse de yapacak bir şey yoktur. Geliri belli gideri belli bir arkadaşından rica eder de kağıt sorununu halleder böylece.
Trajikomik bir anı olarak kalır belleğinde.
“Neyse ki, bizim için cezaevleri var, düzenin bizi adamdan saydığı tek yer orası” diye de düşünmüştür belki.