Sansür Yasası mı, Dezenformasyon Yasası mı?
AKP ve yandaşlarının Dezenformasyonla Mücadele, muhalefetin Sansür Yasası dediği Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Erdoğan’ın onaylamasıyla bugün itibariyle (18 Ekim 2022) yürürlüğe girdi.
AKP, yasanın yalan haberden, halkı kin, düşmanlık ve infiale sevk edecek türden haber ve paylaşımlardan “korumak” adına çıkarttığının propagandasını yapıyor. Muhalefet ise doğal olarak bu yasanın haber yapma ve vatandaşın haber alma özgürlüğünü iktidarın belirleyeceği çerçevede kıstığı için sansür yasası olarak adlandırıyor.
İster sansür diyelim, ister dezenformasyonla mücadele, aslında sonuç aynı kapıya çıkıyor. AKP’nin hoşuna gitmeyecek her türden haber, paylaşım, vs. artık suç.
Şöyle ki; yasadaki 29’uncu maddeyle “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” şeklinde bir yeni suç tanımı oluşturuldu. Bu yeni suç hükmü, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklinde yasalaştı.
Yasa ile ilgili en büyük endişe, elbette ki suçun tanımında yapılan muğlaklık. AKP döneminde yapılan suç tanımlarının ne anlama geldiğini artık hepimiz biliyoruz. Peki, neyin suç olup neyin olmayacağına kim karar verecek?
AKP’liler diyor ki, “kimse merak etmesin, buna karar verecek olan yargı merciidir.” Ama aslında insanları asıl endişelendiren de tam olarak bu. Türkiye’de artık yargı bağımsızlığı olmadığı için aslında neyin suç olup olmadığını AKP, daha doğrusu Erdoğan belirleyecek. Ve belki de bugünden sonra böyle bir cümlenin yazılması dahi suç olacak.
Sansür yasasıyla, sansür rejimi yasalaştı
Sansür Yasası ile birlikte Türkiye’de AKP tarafından fiiliyatta kurulmuş olan sansür rejimi yasalaştı. Sansür Yasası’nın tartışılmaya başlandığı günlerden beri özellikle yasaya karşı olan kesimlerin altını çizdikleri belli noktalar vardı. Neydi o noktalar?
Bu yasayla birlikte, muhalif gazeteciler hapse atılacak. E iyi de bu yasa çıkmadan önce muhalif gazeteciler hapse atılmıyor muydu? AKP Türkiye’si, hapse atılan gazeteciler ve basın özgürlüğü konularında dünyanın en geri ülkelerinden biri değil miydi?
İkincisi, sansür rejimi kurulacak deniyor. Zaten Türkiye’de AKP’nin yarattığı fiili bir sansür rejimi vardı. Bu yasa aslında malumun ilamından başka bir şey değil. Türkiye’de çok uzun yıllardır AKP tarafından fiili olarak işletilen bir sansür mekanizması var. Bu yasa sadece sansürü “yasal” göstermenin yolunu açıyor.
Yarın bir gün AKP’ye sansür ile ilgili eleştiriler geldiğinde AKP de yapılan tüm uygulamaların, siz bunu sansür olarak okuyun, yasalar çerçevesinde yapıldığını söyleyecek.
AKP’liler diyor ya, bu yasaların aynısı ABD’de, Avrupa’da da var diye, daha ilk günden ABD ve Avrupa ülkeleri kendilerinde böyle bir yasa olmadığını, yasanın uygulanmasını takip edeceklerini söylediler. Yani AKP dezenformasyonla mücadele yasası çıkarırken bile dezenformasyon yaptı.
Aynı günlerde, Uganda’da bir sosyal medya yasası kabul edildi. Ve ne tesadüf ki, kabul edilen yasa, bizdekinin hemen hemen aynısıydı. Yani AKP’nin referansı ABD veya Avrupa değil Uganda’ydı.
AKP’nin bugüne kadar yaptığı bütün sansür girişimleri, verilen bütün cezalar hukuksuzdu, artık sansür mekanizması “hukuki” olarak işleyecek. Ve neyin sansürlenip neyin sansürlenmeyeceğine dair kimsenin bir fikri yok. Bu, tamamen AKP’lilerin hayal gücüne kalmış.
Üçüncü olarak sosyal medyanın sansürlenmesi meselesi var. Sosyal medya, yazılı ve görsel basından farklı olarak sıradan insanların da Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri takip edebildikleri, fikirlerini özgürce paylaşabildikleri mecraların başında geliyordu. Zaten AKP de sosyal medyayı bir şekilde hükmü altına almaya çalışıyordu.
Bu yasayla birlikte, insanların sosyal medyada fikirlerini özgürce paylaşmalarına da sansür geliyor. Artık herkes tweet atarken iki kez düşünmek zorunda kalacak. Bundan önce sosyal ağ sağlayıcılarının AKP iktidarına kullanıcılar ile ilgili bilgi verme zorunluluğu yoktu. Ancak yeni yasa ile birlikte Türkiye’de temsilcilik açmayı kabul eden sosyal ağ sağlayıcıları, savcılık istediğinde, kullanıcı bilgilerini vermek zorunda olacak.
2016 sonrasında bu ülkede binlerce yaşını başını almış insan, çocuk yaşta genç tutuklandı. Gerekçe malum: Cumhurbaşkanına hakaret. Bu suçtan dolayı hüküm verilse bile tutukluluk gerektirecek bir suç değildi. Ama yine de “bağımsız” yargı bu insanların en azından ilk celseye kadar aylarca tutuklu kalması yönünde hareket etti.
Sonra Cumhurbaşkanına hakaretin yerini “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” aldı. Bu kez insanlar haklarında uydurulan bu suç için gözaltına alınmaya, tutuklanmaya başladı. Bu yeni “suç”, AKP için daha işlevseldi. Artık hemen her konu bu kapsamın içine sokulabiliyordu. Üstelik Cumhurbaşkanının “şahsı” ile ilgili bir kısıtlama da mevcut değildi. Ama bu “suç”un da belli bir sınırı vardı. Suça konu ifadenin halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek kadar güçlü olması gerekiyordu. Yani öyle her ifade bu “suç”un kapsamına girmiyordu.
Dezenformasyonla Mücadele Yasası ile birlikte AKP açısından bütün bu “sıkıntılı” durumlar ortadan kaldırılıyor. Artık AKP’nin sansür mekanizmasının önünde sınırsız bir hareket alanı var ve akla gelebilecek her şey, dezenformasyon olarak nitelendirilerek suç oluşturulacak ve ceza verilebilecek.
Dezenformasyonun kaynağı AKP’dir!
İşin tuhafı, Türkiye’de dezenformasyonun kaynağı olan AKP’nin insanları suçlamak için dezenformasyonu kullanması. Goebbels’e rahmet okutacak bir yalan, dezenformasyon ve kara propaganda düzeni kuran AKP; gazetecileri ve muhalefeti dezenformasyon suçundan hapse atacak!
AKP, AKP’nin lideri, AKP’nin bakanları, AKP’nin milletvekilleri, AKP’nin bürokratları, AKP’nin medyası, AKP’nin trolleri, bu ülkede dezenformasyonun kaynağıdır.
Türkiye’de bilgi kirliliğinin ve yalan haberin kaynağı olan AKP’nin tüm muhalefeti yalan haber/içerik üretmekle suçlayıp hapse atmaya çalışması, tipik bir AKP tarzı tersyüz etme ve yüzsüzlüktür.
AKP’li Hüseyin Yayman, ki kendisi TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı olur, Sansür Yasası’nı Meclis kürsüsünden savunurken şunları söylemişti: “Tartışmalarda daha çok ‘dezenformasyona kim karar verecek?’ sorusu soruluyor. Dezenformasyona yargı karar verecek. Bu çok nettir. İnsanlar pembe yalanlar söyleyebilir, insanların yalan söyleme özgürlüğünü de ortadan kaldırmıyoruz.”
Aslında Hüseyin Yayman şunu demek istiyor; bizimkiler yalan haberde, dezenformasyonda serbest. Yani A Haber istediği kadar yalan haber yapabilir. Yeni Şafak’ta, Akit’te veya herhangi bir yandaş gazetede istenildiği kadar yalan haber yapılabilir. AKP’liler yandaş televizyonlardaki canlı yayınlarda istenildiği kadar yalan söyleyebilirler. Bunlar “pembe yalan” kabul edilecektir. Ama diyelim ki enflasyon konusunda “TÜİK’in verileri yanlıştır, doğrusu şudur,” dedin, dezenformasyon. Doğru hapse!
Geçtiğimiz gün Amasra’da yaşanan maden faciası, AKP’nin çıkardığı sözde Dezenformasyonla Mücadele yasasının nasıl kullanılacağına dair ilk örneği ortaya koydu. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun açıklamasındaki “dezenformasyon” vurgusu herkesin dikkatini çekmiştir. Devletin, kamu kurumlarını denetlemekle görevli kuruluşu olan Sayıştay’ın madenle ilgili raporunu bile dezenformasyon sayan söylem, gelecek günlerde bizi nelerin beklediğinin göstergesidir. Hemen sonrasında “provokatif paylaşımlar yaptıkları” gerekçesiyle 12 hesapla ilgili soruşturma başlatılması, yasanın neye hizmet edeceğini ortaya koymaktadır.
AKP seçim öncesi dikensiz gül bahçesi istiyor
AKP’nin çıkardığı bu Dezenformasyonla Mücadele Yasası, seçimler için yaptığı hazırlıkların, aldığı önlemlerin belki de en büyüğüdür.
AKP seçimler yaklaştıkça şapkasından tavşan üzerine tavşan çıkarıyor. Ancak AKP’nin çıkardığı tavşanlar, kısa vadede işine yarasa da uzun vadede ne Türk insanının sorunlarına çözüm olacak ne de AKP’yi kurtaracak.
Şimdi seçim süreci yaklaşırken, AKP’liler meydanlarda her türlü yalanı söyleyecek ama muhalefet “bunlar yalan söylüyor” bile diyemeyecek. Çünkü muhalefetin söylemi dezenformasyon kapsamına girecek.
Gazeteler, muhalefetin iktidarı eleştiren sözlerini yazamayacak, çünkü bunlar zaten eleştiri değil dezenformasyon ve muhalefetin sözleri de “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” olacak. AKP’yi ve politikalarını eleştiren yazı yazılamayacak, tweet bile atılamayacak.
Önümüzde seçimler var ve sosyal medyada ikametlere yabancıların yerleştirildiğine dair paylaşımlar, gazetelerde konu ile ilgili haberler görüyoruz. Ama bu yasa ile birlikte artık bunu yazmak bile suç olacak. Hatta bırakın bunu yazmayı, sandık güvenliğinden bahsetmek bile suç kapsamına girebilir. AKP’nin yönettiği ülkede sandık güvenliğinden şüphe etmek kimin haddine!
Son zamanlarda AKP açısından yükselen yeni bir tehdit var: Sokak röportajları. Daha doğrusu sokak röportajlarında, kısacık sürelerde yaşadığı bütün sıkıntılarını birkaç cümleyle bile olsa dosdoğru söyleyen sıradan insanlar.
Hemen her gün bir sokak röportajında konuşan, ne zorluklarla okuduğunu anlatan bir genç veya “ben eskiden AKP’yi destekliyordum ama şimdi hayatta oy vermem, bizi yoksulluğa mahkûm ettiler” diye veryansın eden bir kadın, AKP’nin en büyük korkusu olmuş durumda. Çünkü bu insanlar gerçek. Bu insanların yaşadığı sıkıntılar gerçek. Ve bu insanlar seslerini tek bir yerde duyurabiliyorlar; sokak röportajları.
Sokak röportajcıları bir süredir AKP’nin hedefindeydi. Önce ev hapsine alındılar, sonra Erdoğan’ın memuru Ahmet Hakan tarafından hedef gösterildiler, şimdi de Sansür Yasası ile toptan yasaklanmaya çalışılıyorlar.
AKP, seçimler öncesinde muhalif partilerden muhalif basına, Twitter’da tweet atandan sokak röportajında geçim sıkıntısı çektiğini söyleyen ev hanımına kadar herkesin sesinin kısıldığı, tabiri caizse dikensiz bir gül bahçesi istiyor.
AKP, sadece Erdoğan’ın, bakanların, AKP’li valilerin, bürokratların konuştuğu, geriye kalan herkesin dinlediği ve inanmasa bile inanmış gibi yaptığı, bir Türkiye istiyor. Türk milletinin AKP kitlesi gibi beyninin sadece her söylenene inanan kısmını kullanmasını bilen insanlardan oluşmasını istiyor.
AKP, aslında İran gibi kimsenin sesinin çıkmadığı, sosyal medyanın olmadığı, hatta internetin bile olmadığı bir Türkiye hayal ediyor.
AKP’nin Türkiye’ye biçtiği gömlek, işte böyle bir sansür gömleği. Ancak bu gömlek, Türkiye’ye dar gelir.