Dayanışma sandığından çıkan milyonlarca oy ve parti üyelerinin yüksek orandaki katılımı kendi alanında bir rekor olmasının yanında şimdiye kadar sistemi topyekûn sabote eden rekabetçi otoriter gasp rejimi için de oldukça kötü bir uyarı olmuştur.
Toplumsal muhalefet açısından ise umut verici sonuç doğuran bu gelişmeye paralel olarak, ilgi ve heyecanı daha da destekleyecek biçimde boykot kararının doğrudan CHP lideri tarafından ilan edilmesi de yine çok yerinde bir karardır. Ancak buradaki strateji, markaların tek tek açıklanması yerine bir ya da birkaçının öne çıkarılıp agresif bir boykotla kısa sürede çökertilmesi şeklinde olmalıdır. Çünkü hepsine birden aynı anda saldırıp kısa zamanda sonuç alabilmek zor olduğu kadar tüketici, yani halkın bütünü için de oldukça yorucudur.
Ayrıca bu yöntem süreçte başka sakıncalar da ortaya çıkarabilir; Sonuçta boykot türü eylemlerin başarıya ulaşması şayet kenarda ciddi bir sermaye birikimi yoksa zaman ister, fakat zaman ilerledikçe çözülmelerin yaşanması ve bunun da eylemin kararlılığını sekteye uğratması daha yüksek bir ihtimaldir. Onun yerine en zayıf halkadan başlayacak, örneğin yine kürsüden ifade edildiği gibi o “kahve zincirini” merkeze alacak şekilde yoğunlaşacak saldırılar, adeta “ağır çekimde bir canavarın boğazlanması” gibi yürüyen ve ibretlik bir iflasla ya da mutlak teslimiyetle sonlanacak saldırı sekansının diğerlerine izlettirilmesi gibi bir dehşet daha etkili olacaktır ve akabinde hepsini teslim olmaya zorlayacaktır.
Sonuçta tüketimden gelen güç kullanılıyor ve ne olursa olsun tüketicisine ihaneti reva gören firmalar yaptıklarının hesabını vermek durumundadırlar. Bu boykot çağrısını desteklemesi bakımından üretimden gelen gücün devreye sokulması da planın gayet mantıklı bir parçasıdır. O bakımdan öteden beri talep edilen genel grev bir tehdit olarak önde tutulmalı ve tarih olarak 1 Mayıs işaret edilmelidir. Henüz bir aydan biraz fazla zaman var. Grev tehdidinin grevin kendisinden daha rahatsızlık verici olduğu yaşatılmalı. Sonuçta grevle bir süreliğine durumu lehinize çevirmeyi başarırsınız ama ciddi bir grev tehdidiyle her gün o stresi yaşatırsınız. Bu açıdan o güne kadar vites büyüterek ilerlenmeli ve en sonunda hayatın gerçekten duracağı hissettirilmeli!
Sistematik boykot planı ve grev tehdidinin etkisiyle bunalan otoriter rejimin, her geçen gün ekonominin daha da kötü bir hal alması karşında elinde pek bir şey yoktur. Yapı, bir bütün olarak çökmek üzeredir ve son birkaç günde yaptıkları gibi döviz rezervini eriterek ya da borsadaki çöküntüyü örtmek için Varlık Fonu‘ndan yapılan destek alımlarıyla daha fazla durumu idare edemeyecektir.
Her ne kadar “yabancılar satacağı kadar sattı, artık biz bizeyiz buradan düşüş fazla olmaz ..” dense de buna da şüpheyle yaklaşmak gerekir. Çünkü bizim Türk borsasının durumunu herkes gayet iyi biliyor; yabancı yatırımcı olmadan bir sıçrama yapması, bir yükseliş trendi yakalaması pek mümkün görünmüyor. Hatta öyle bir durumda borsa, TL cinsinden sabit kalsa bile dolar cinsinden yerinde sayacak veya gerileyecektir. Tabii bu rezerv kaybının ve siyasi krizin CDS’leri de yukarı çekeceğini ekleyelim. Elbette bir yatırım tavsiyesi vermiyorum, rejimin neden uzun vadede başarısızlığa mahkum olduğunu içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi açmazlarla somutlaştırarak anlatmaya çalışıyorum.
Restine rest, gaspına zapt!
Bu gasp rejimi anca bundan anlar, artık bu konuda kimsenin bir kuşkusu yok. Kartları açık oynuyoruz. Takvimler 1 Mayıs‘a ayarlanmalı ve hedef mekan olarak kesin biçimde Taksim ilan edilmelidir. Birkaç gün içerisinde eylem yasağı kalksa bile o günün arifesinde meydanı korumak için sıkı barikatlar kuracakları kesindir. Ona göre birkaç gün öncesinden grupların küçük parçalar halinde gelmeleri gerekiyor. Siyasiler ise 1 Mayıs sabahı orada olmak zorundadırlar.
Provokasyonlara ve şiddet prim verme!
Hedef 1 Mayıs ve Taksim Meydanı olduğuna göre destek niyetiyle bu oluşumun içerisinde olmak isteyen samimi eller de kim olursa olsun itilmemeli, tutulmalıdır. Ancak, DEM Parti‘nin durumuna özellikle dikkat edilmesi gerekir çünkü bir provokasyonun içerisinde olma ihtimalleri bugün daha yüksektir.
Gerçekten solda iseler emek tarafından sınıf çatışmasında taraf olmalı ve kavgalarını o minvalde vermelidirler. Diğer türlü katılımlara, bilhassa kalabalığa karışarak polise saldıran ve dolayısıyla haklı bir itirazı sabote edenlere göz yumulmamalıdır.
Daha önce Gezi‘de yaşandı ve iş o gün bambaşka yerlere evrildi. Mesela o kendini çok komik sanan adam! Kendi çevirdiği filmlerde istediği rolü oynasın fakat bu seferki eylemlerde de rol çalması özellikle engellenmelidir. Kürtlerin nazarında bile ne kadar muteber olduğu tartışmalı bu gülünç adamda MİT ne bulmuştur da onu her yere sokuşturmaktadır ayrıca yazarız ancak tekrarına kesinlikle müsade edilmemelidir. Hele hele boykot ve grev gibi ciddi konular böyle saçma sapan tiplerin işi sulandırmasını kaldırmaz. Bir şekilde yine de yolda karşınıza çıkarsa muhatap bile almayın hatta mümkünse kovun gitsin.