İyi Parti’nin yerel seçimlere ittifak yapmadan, Meral Akşener’in kendi ifadesiyle “hür ve müstakil olarak” katılma kararı almasının siyasetteki yankıları, günlerdir devam ediyor. CHP’nin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlerdeki başarısızlığını “sağcılarla” -yani sadece (!) İyi Parti’yle- yapılan ittifaka bağlayanlarla şimdi İyi Parti’ye ve Akşener’e ittifaka katılmıyor diye saldıranların birebir aynı kesimler olması zaten başlı başına bir garabet.
Aslında, kendi mantıkları dahilinde istediklerine ulaşmış oldukları için sevinmeleri lazımdı. İşte İyi Parti’den kurtuldunuz, buyurun başarılı olun! Ama nedense sevinmek yerine bu sefer de kendileriyle ağır bir şekilde çelişmek pahasına “neden ittifak kurmuyor” diye yükleniyorlar…
Aslında burada başka bir çelişki daha var. Bu çok solcu siyaset ve kalem erbabının, “sağcı” olduğu için rahatsız oldukları tek parti; İyi Parti. Sanki Davutoğlu’nun partisi sosyalist, Deva Partisi Bolşevik, Saadet Menşevik’miş gibi bu siyasal İslamcılardan hiç rahatsız olmayan “solcuların” İyi Parti’den rahatsız olmalarının tek anlamı var: İyi Parti’nin milliyetçiliğinden rahatsız olmaları.
Ama yine bu “milliyetçilik karşıtı, enternasyonalist” arkadaşların HEDEP gibi Kürt milliyetçisi daha doğrusu etnik ırkçı ve terör bağlantılı bir partiden de hiç huzursuz olmamaları da daha derin bir gerçeği işaret ediyor: Asıl rahatsız oldukları şey; İyi Parti’nin Türk milliyetçisi olması. Yani asıl sorunları, Türk milliyetçiliğiyle ve daha da temelde Türklükle…
Kısacası İyi Parti’ye bu kadar yüklenmelerinin amacı; üzüm yemek değil, bağcı dövmek…
Kaldı ki son birkaç hafta içinde seçimlere bağımsız ve kendi adaylarıyla katılacağını açıklayan tek parti, İyi Parti değil.
Daha önce HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Halkımız, bizden her yerde seçime kendi adaylarımızla girmemizi istedi” demişti. Geçen gün de parti sözcüsü Ayşegül Doğan, MYK’den Türkiye’nin her yerinde seçimlere kendi adaylarıyla katılma eğiliminin çıktığını açıkladı. Peki buna karşı malum korodan bir ses çıktı mı? Elbette hayır. Anlaşılan bunu, HEDEP’in doğal hakkı olarak gördüler.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş ise hem benzer bir tavrı açıklayan sözler söylüyor hem de “Halkımıza AKP ve CHP’nin dışında bir alternatif sunacağız” diye ekliyor.
Hatta Kadıköy ve Çankaya gibi CHP kalelerinde belediyeyi kazanmak için yarışacaklarını da ekliyor. Yani doğrudan CHP ile yarışacak, CHP’ye oy kaybettirecek bir strateji çizdiğini açıklıyor.
Karşı çıkan var mı? Merdan suskun, Cumhuriyet sessiz, vs…
Aslına bakılırsa bence de herkesin kendi politikasını yapması, seçimlere bağımsız katılması en doğrusu ve bu yolu seçenin de hakkı. Buyursun Kürtçü Kürtçülüğünü, sosyalist sosyalistliğini yapsın. Kime ne?
Böylece “ittifak” adı altında, kimsenin politik tavır koyamadığı bu garip siyasetsiz siyaset ortamı da ortadan kalkmış olur.
Fakat bunu savunurken de tutarlı olmak gerek. Madem, seçime bağımsız katılmayı, bağımsız siyaset yapmayı HEDEP, TİP ya da bir başkası için normal buluyor ve bir hak olarak algılıyorsunuz, bunu herkese uygulayın…
Kürtçüye, Marksiste hak olan Türk milliyetçisine yasak oluyorsa burada çifte standardın da ötesinde derin bir Türk karşıtlığının güncel yansıması olduğunu tespit etmek ve açıklamak da bize düşer.
Buyurun dürüst olun!