Bir seçim efsanesi: Anahtar Kürt oyları!
Türkiye’de son dönemde yapılan tüm seçimlerin değişmeyen ve artık bıkkınlık veren bir şarkısı var: “Kürt oyları seçimin anahtarı…”
Bu iddia, muhalefetin, özellikle de CHP’nin takıldığı ve bir türlü kendini kurtaramadığı bir ön kabule dönüşmüş durumda. İşin kötüsü, gerçek değil! Gerçek olsa ideolojik ve ahlakî olarak yine yanlış kalmaya devam edecek ama sahada kazanmak adına savunmalarının yine de bir mantığının olacağı PKK partisi ile ittifak, bu zemin üzerinde kuruluyor. Ve tüm CHP medyasının çabasıyla tabana da kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Temel iddia, “Kürt oyları” adını verdikleri PKK partisinin desteği olmadan seçimin kazanılamayacağı. Oysaki ortada seçimin anahtarı işlevini görecek böyle bir oy da yok. CHP yönetimi ve onların içine düştüğü PKK partisi ile ittifak batağını aklamaya çalışanların tümü, hep yüzde 11-12’lik bir oydan bahsediyorlar.
Gerçekte bu oran, 2018 Genel Seçimlerinde HDP adı altında aldıkları yüzde 11,7’lik oy oranına bir gönderme. Fakat gözlerden bilerek uzak tutulan şu ki bu oyların çok önemli bir kısmı, başta CHP olmak üzere sol tabandan HDP’ye barajı geçmesi için stratejik olarak ödünç verilmiş oylardı. Nitekim 2023 Genel Seçimlerinde bu ödünç oyların geri dönmesiyle PKK partisinin oyunun kolaylıkla yüzde 8’lere gerilediğine şahit olduk. Şunu çok rahatlıkla iddia edebiliriz ki seçim barajı daha da düşse, bu oy da ona nispeten düşecektir. Yani aslında Kürtçüler açısından bile bir anahtar Kürt oyu yok. Aksine onlar bile barajı aşacak anahtar olarak kendilerine ödünç oy verecek anahtar Türk oylarına muhtaçlar!
PKK partisi üzerinden yapılan anahtar Kürt oyları değerlendirmelerinin yine bu kadar yanlış başka bir tarafı da PKK ve yasal partilerinin tüm Kürtleri temsil ettiğinin yine mesnetsiz bir ön kabul olarak vatandaşa dayatılması.
Birincisi, PKK partilerine oy vermeyen önemli oranda Kürt var ama bir kez bu partiler tüm Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettirildiği zaman, bu partilerle ittifaka karşı çıkmak, hatta bunun kaybettireceği uyarısında bulunmak bile ayrımcılık olarak tanımlanıp, suçlama konusu yapılıyor. Oysa ortada Kürtlere tam hâkim bir yapı olmadığı gibi asıl ayrımcılık ve bölücülük de Kürtlerin tümünü PKK’lı ilan eden bu söylemle yapılıyor. Diğer taraftansa ayrımcılığın büyüğü Türklere uygulanıyor. Muhayyel Kürt oyları alınsın diye Türklere kulak tıkanıyor. Oysa Türklerin de hakları olduğu gibi seçimin de asıl anahtarı Türkler!
Yani CHP başta olmak üzere muhalefet, hem ideolojik olarak yanlış, hem de kaybettirecek bir “anahtar Kürt oyları” stratejisine sarılmış durumda. Daha doğrusu tuzağa düşmüş ve batağa tamamen saplanmak üzere…
“Kürt oyları” batağındaki CHP
CHP’nin bile isteye düştüğü “Kürt oyları” batağının arka planında 2019’da İstanbul ve Ankara’da büyükşehir belediye başkanlıklarının HDP desteğiyle kazanıldığı masalı var. Oysa 2019’un siyasî atmosferini biraz olsun hatırlamak, bunun hiç de gerçek olmadığını görmeye yetecektir.
2019 başarısının ardındaki temel dinamik, aslında CHP’nin İyi Parti ile oluşturduğu ittifaktan başka bir şey değildi. Gerçekte bu, sadece geçici bir seçim ittifakından ibaret bir birliktelik de değildi.
MHP’nin AKP ile ittifakına tepki duyan demokrat ve laik milliyetçi, Atatürkçü taban, kendisinin temsilcisi durumundaki İyi Parti çerçevesinde CHP’nin Atatürkçü, ulusalcı, demokrat, laik tabanıyla bir cephe oluşturmuştu.
Yani aslında toplumsal konum açısından da, birçok ideolojik ve politik yaklaşım açısından da birbirinden çok farklı sayılamayacak iki kesim, son derece doğru bir şekilde bir araya gelmişti. Bu laik, milliyetçi, Atatürkçü, şehirli Türklerin ittifakı olarak da adlandırılabilir.
Bu doğru ittifakın yarattığı dinamiğin kazanacağını gören ve AKP’den rahatsız olan farklı siyasal ve toplumsal kesimler de bir çıkış gördükleri için bu ittifakın ardından giderek oy vermişlerdi. Kimileri ise istemese de bu rüzgârın peşinden sürüklenmişti. Kazandıran da tam olarak bu dinamik, yani “Türk İttifakı” olmuştu.
Fakat ne olduysa bundan sonra oldu. Kısa süre içinde Kemal Kılıçdaroğlu, ittifakın bu karakterinden rahatsızlık duyarak onu 6’lı Masa acayipliğine dönüştürdü. İslamcılık ve Kürtçülük zehriyle önce felç etti, ardından da bir seçim yenilgisi eşliğinde imha etti.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilinçli olarak CHP’yi düşürdüğü “Kürt seçmeni küstürmeyelim” tuzağı, Özgür Özel’le birlikte şuursuz bir şekilde batakta daha da debelenme ve derine batma stratejisine dönüştü. Pervin “Chakar”ın eline öpüp, Şeyh Sait ailesiyle empati kuran ama oy isterken Atatürk’ün partisi olduğunu iddia eden bir abukluk sergileyen Özel, Kılıçdaroğlu’nu aratacak kadar coşmuş durumda…
Sonuçta, gerçekte hiç de gösterilmeye çalışıldığı kadar çok ya da anahtar konumunda olmayan “Kürt oyları” için sadece Türk milliyetçisi seçmen değil genel anlamıyla Türk seçmen de küstürüldü.
Seçimin gerçek anahtarı: Türk oyları
CHP ve muhalefet, bu saplantının içinde debeleniyor. Oysaki seçimin de siyasetin de gerçekte tek bir anahtarı var: Türk oyları. Küstürmekten çekinmedikleri Türkler aslında sonucun belirleyicisi olacak.
Başka bir ülkede olsa herhalde o ülkenin asli unsurunun seçimin anahtarı olduğu üzerine bir yazı yazmak bile garip karşılanırdı. Türkler, yani Türkiye’nin ulusal, kültürel, dilsel, etnik vs. her alandaki asıl unsuru, elbette seçimlerin de anahtarıdır ama muhalefet etnikçi, Kürtçü körlükle o kadar hasarlı ki, açık gerçeği görmekten bile aciz.
Türk, Türkiye’de yaşayan insanların en az yüzde 90’ını ifade eden bir tanım. Kendini her türlü etnik ve mezhepsel kimliğin ötesinde Türk olarak tanımlayanlar yani neredeyse ülke nüfusunun tümü! Ve bunun dışında kalan etnik ırkçılığı, ümmetçiliği ya da enternasyonalizmi ideoloji edindiği için kendisini Türk olarak görmeyen bir mutlak azınlık var.
Şimdi bu iki kesimden hangisinin seçimin anahtarı olduğunu tartışmak bile gerçekte abestir. Ama muhalefet, abesle iştigali kendi normali yaptığı için ister istemez bu gerçeği tekrar tekrar ifade etmek durumundayız: Türkleri dikkate almayan, Türk oylarının gerçek anahtar olduğunu görmeyen hiçbir parti seçim kazanamaz!
Muhalefet, AKP’nin çöpe attığı Kürtçü stratejiyle besleniyor
Aslında Kürt oylarına anahtar rolü atfetmek, geçmişte AKP’nin izlediği açılım stratejisinin temeliydi. Fakat AKP, 2015 Seçimlerini kaybetmesinin ardından bu yaklaşımı terk etti. Kürtçü stratejiyi bırakarak tabiri caizse “Türkçü” denilebilecek bir stratejiye döndü. Çünkü Kürtçülük yaparak, Türkleri önemsemeyerek Türkiye’yi daha fazla yönetemeyeceklerinin, bundan sonra seçim kazanamayacaklarının farkına varmışlardı. Seçimlerin de siyasetin de gerçek anahtarının Türk oyları olduğunu gördüler ve eski stratejilerini umursamadan çöpe attılar.
AKP’nin bu keskin tavır değişikliğine ideolojik anlamlar yüklemeye, devlet aklının AKP’yi doğruya yönlendirdiğini iddia etmeye filan gerek yok. AKP gerçekte ne devleti ne Türkleri düşünür. O sadece iktidarda kalmaya bakar ve bu amacına göre her tavrı alabilir. Burada da iktidarda kalmanın ve seçim kazanmanın ancak Türkleri ikna ederek olabileceğini tespit ettiler. Bu anlamda yaptıkları tercih kendileri açısından gayet pragmatiktir. Samimiyet, prensip gibi kavramlarsa zaten AKP söz konusu olduğunda pek bir şey ifade etmez…
Fakat sorun burada değil. Sorun, muhalefetin de AKP kadar ilkesiz, samimiyetsiz olması ama buna ek olarak bir de siyaseten kaybetmeyi önemsememesinde. Yani AKP ne olursa olsun kazanmak için yönünü değiştirip Kürtçü stratejiyi çöpe atarken, AKP’nin çöpe attıklarını oradan çıkarıp bunlarla beslenmeye kalkan bir muhalefetin olması aslında AKP’nin kazanmak için çok da çaba harcamasına, zahmete girmesine gerek bırakmayacak.
İşin daha da kötüsü, CHP Kürtçülük yapmanın kendisine kaybettirdiğini tarihinde birkaç kez tecrübe etmiş bir parti. Hadi 90’lardaki HEP ittifakının yarattığı çöküşü hatırlamıyorlar diyelim, geçen seneki hezimeti de mi hatırlamıyorlar? Üstüne üstlük Kılıçdaroğlu’nun ilk turu kaybetmesinin ardından bir anda strateji değiştirmesini, Türkçü söylemlere başvurmasını, hatta Ümit Özdağ ile alelacele ve gizli kapaklı “ne istersen verelim” içerikli protokol imzalamasını da mı unuttular?
Madem Kürtçü strateji bu kadar kazandırıyordu AKP bundan neden vazgeçti? Bunu da bir kenara bırakalım Kılıçdaroğlu, son anda ne oldu da bir anda Türkleri, daha da ötesinde Türkçüleri dikkate almaya karar vermişti? Hatta Doğu Türkistan’ı bile hatırlatmıştı?
Türkleri göz ardı eden her strateji kaybetmeye mahkumdur
Sonuç olarak şunu tespit etmeliyiz: Türkleri dikkate almayan, Türk oylarının seçimin anahtarı olduğunu görmeyen her strateji kaybetmeye en baştan mahkumdur. Bir ülkenin yüzde 90’ların üzerindeki mutlak çoğunluğunun önemini anlamayanlara zaten söylenecek çok bir şey de yoktur.
Bunun da ötesinde doğal haldeki Türklük, günden güne daha da bilinçli bir Türklük haline geliyor. Yani Türklerin siyaseten tavır alma eğilimleri daha da Türklük bilinci çerçevesinde oluşmaya başlıyor. Türkiye’de asıl yükselen siyasî eğilim Türk milliyetçiliği.
Zaten siyasî arenadaki milliyetçi oyların toplamı düşünüldüğünde de bu tablo çok rahat anlaşılıyor. İyi Parti, MHP, ZP, hatta BBP gibi farklı eğilimlerden olsa da temel olarak kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan seçmen bir araya gelse tek başına iktidar olacak kadar kalabalık. Kaldı ki, CHP seçmeninin önemli bir kesimi de partisinin amblemindeki Altı Ok’tan birinin milliyetçilik olduğunu unutmuş değil. Kendisini milliyetçi ya da ulusalcı olarak tanımlayan ciddi bir sol tabanın olduğunu CHP yönetimi unutsa da bu böyle. Tabii bu seçim sonrasında gelen sonuçlarla bu acı gerçekleri hatırlamayacakları anlamına gelmiyor. Bizim bin kez yazıp on bin kez söyleyerek kabul ettiremediğimiz “Türk realitesini” muhtemel bir seçim hezimeti çok iyi anlatacaktır.
Eğer CHP yönetimi, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kazansın da gerisi ne olursa olsun diye düşünüyorsa, bu taktikle hedeflerine ulaşma ihtimallerinin de epey sallantıda olduğu konusunda kendilerini şimdiden uyaralım. Evet, İstanbul’da da esas belirleyici yine Türk seçmenin tavrı olacak.
Siyasette her tercih aslında diğer tercihleri dışlayarak yapılır. Bu nedenle dışlananların yani Türklerin de buna elbette bir yanıtı olacaktır. Bu yanıtın şiddetinin ve oranının ne olacağını elbette seçimlerde göreceğiz.
Fakat son bir kez daha tekrarlayalım:
Seçimin anahtarı Türk oylarıdır. Bunu bugün anlamayanlar, yarın üzülerek ve kaybederek anlayacak.