AKP Zübük’ü niye engelliyor?
Zübük, on binlerce okura ulaşmış bir Aziz Nesin romanı. Kemal Sunal’ın baş rolünü oynadığı o muhteşem filmle milyonlara da mal oldu. Tam bir mizah klasiği…
Ancak ilginçtir, Zübük filmini izlemek isteseniz, bunu yapmak için bin takla atmanız gerekir. Her akşam döne döne Kemal Sunal filmi yayınlayan TV kanalları Zübük’ü hiç göstermez. Her tür Yeşilçam filmini bulabileceğiniz dijital platformlarda da yoktur. Hatta Amerikan dizilerinden vizyondaki sinema filmlerine kadar çok geniş arşivi olan internet sitelerinde de bulamazsınız. Youtube’da da bütün Kemal Sunal filmleri vardır, bir tek Zübük yoktur.
Madem muhalefeti “zübük olmak”la eleştiriyorsunuz, filmini neden engelliyorsunuz?
“Yarası olan gocunur” diyelim ve Zübük tiplemesiyle ilgili farklı bir bakış açısı sunalım.
Zübük toplumu Zübükleştirir, Zübükleşen toplum da Zübük’ü baş tacı yapar
Zübük romanında Zübükzade İbraam şahsında; çıkarcı, takiyeci, ahlâksız siyasetçiler eleştirilir. Halbuki bu, Aziz Nesin’in anlatmak istediğinin sadece bir kısmıdır. Zübük’te aynı zamanda toplumsal bir eleştiri de vardır. Zübük’ler ancak zübükleşmiş toplumlarda yaşayabilir.
Çocuğunu liseye yazdırmak için Zübük’ten aracı olup Milli Eğitim’e rüşvet vermesini isteyen Terzi Cemal ya da tapu işini “Ankara’da halletmesi”ni isteyen Muhtar Sabri Ağa, Zübük’ten daha mı az ahlâksızdır acaba?
Zübük’ün siyasetteki tırmanışını alkışlayan vatandaşlar, mitinglerinde tezahürat edenler, Zübük’ün zübüklüğünden habersiz miydi? Hayır, bilakis Zübük sayesinde ne şekilde “avantalar” elde edeceklerinin, hangi işlerini “hallettireceklerinin” hesabını yapmaktaydılar.
Toplum zübükleştikçe Zübük’ler ortaya çıkar. Zübükleşmiş toplumlar da kendisini yönetmesi için kendi gibi Zübük’leri seçer. Zübük’lerin yönettiği toplumlar ise daha da çok zübükleşir.
Bu bir döngüdür.
Kırılması ise ancak devrimci bir dönüşümle olabilir.
Zübükleşmiş bir toplum Kurtuluş Savaşı verebilir mi? Elbette veremez. Ama malum, Kurtuluş Savaşı döneminde de Zübük’ler vardı. Kasabasını işgale gelen Yunan askerlerine karşı direnenler olduğu gibi, kasabının girişinde işgalci Yunanları yerlere kadar eğilerek karşılayanlar da…
Atatürk’ün laiklikle ilgili çok güzel bir sözü vardır: “Laiklik adam olmaktır.”
Atatürk, burada aslında biraz tevazu göstermiş. “Atatürkçülük adam olmaktır” demek yanlış olmaz.
Kurtuluş Savaşı da aslında “adam”lar ile “Zübük”ler arasındaki mücadele değil miydi? İşgal altındaki İstanbul’da İngiliz subaylarla gününü gün edenler de vardı, Yunan’a karşı savaşırken şehit düşen ya da kolunu bacağını yitiren…
Kurtuluş Savaşı’nı veren, dünya çapında bir fedakârlık destanına imza atan Türk milleti nasıl oldu da Zübük romanında Zübükzade İbrahim’i alkışlayan topluma dönüştü? Aziz Nesin’in Zübük’te yanıtını aradığı soru biraz da budur. Nitekim şöyle der Aziz Nesin romanda:
“Şimdi çok iyi anladım ki, Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz.”
Muhalefetin zübükleşmesi
Zübük’lerin yönettiği toplumlar gittikçe zübükleşir demiştik. Solcu/Atatürkçü muhalefetin önünde ise iki seçenek vardır: Ya bu zübükleşmeye direneceksin ya da zübükleşme seline kapılacaksın. Maalesef son yıllarda yaşananları şöyle bir hatırlayınca, muhalefette, özellikle de CHP’de ciddi bir zübükleşme sürecinin yaşandığı görüyoruz.
Mesela şu Altılı Masa sürecine şahit olsa, Aziz Nesin“daha iyisi yazıldı” deyip Zübük’ü piyasadan toplatırdı!
Süreci bir hatırlatalım.
Tüm Türkiye, İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın seçimi kazanacağına garanti gözüyle bakıyordu. Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimaline ise hep kuşkuyla bakılıyordu.
Bir anda “muhalefeti genişletiyoruz” söylemleri yaygınlaştı. AKP’den kopmuş partilerin de katılımıyla “Altılı Masa” kuruldu. Hangi muhalif insan, “muhalefetin genişlemesi”nden rahatsız olabilir ki? Hele hele, AKP tabanından oy alacak yeni partilerin çıkması muhalefet için de olumlu değil miydi?
Ancak yaşanan süreçte “Altılı Masa”nın esas misyonunun başka olduğu ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkan, İmamoğlu ya da Yavaş’ı tercih eden Akşener’e “diğer beş lider Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istiyor” denmişti. Anlayacağınız, “Altılı Masa”, aslında Akşener’in söz hakkını “ikide bir”den “altıda bir”e düşürmek ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatmak için kurulmuştu.
Bu sürece katmak için de toplam oy oranları yüzde biri bile bulmayan dört partiye CHP listelerinden 35-40 milletvekilliği verilmişti!
Gerçekten de,Aziz Nesin’in dahi “hayal edemeyeceği” bir zübüklük…
AKP’yi devirmek için her yol mübah mı?
CHP’nin artık zübüklükte AKP’yle yarışır noktaya gelmesinin örnekleri bol.
Seçimler yaklaştığında camiye Cuma namazı kılmaya gidenler…
Düzenlediği iftar yemeğinde Kur’an tilaveti yapanlar…
Seçim yaklaşınca cami açılışı yapanlar… (Hatta CHP’li Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Yüzüncü Yıl Camisi’ni açtı!)
Seçmene dağıttığı broşürün yanında “zikirmatik” de hediye edenler…
Doğru, AKP iktidara gelirken kullandığı yöntemlerden biri, toplumun dini duygularını istismar etmekti. Peki bir benzerini yapmak CHP gibi bir partiye yakışıyor mu? CHP tabanının beklentisi bu mu? Ya da şu hareketleri yapınca hangi AKP’li fikrini değiştirip de CHP’ye oy verir?
Bunlar, CHP’deki zübükleşmenin “gülümseten” örnekleri… Ama en tehlikelileri değil.
En tehlikeli zübükleşme DEM Parti ile kurulan ittifak.
Öyle bir “Zübük”çe ittifak ki bu, ittifak var mı yok mu o bile belli değil. DEM Parti, belli ilçelerde aday göstermiyor, söylentiler bunun karşılığında CHP’nin belediye meclis üyesi listelerine adam soktukları. Bu söylentiler ne yalanlanıyor ne de açıkça kabul ediliyor. İlçenizde CHP’ye oy verecek olsanız, oyunuz bir DEM Partilinin belediye meclisine girmesini sağlayacak mı, onu bile bilemiyorsunuz. Hatta DEM Parti kimi yerlerde aday gösteriyor ama “zayıf” isimleri tercih ediyor. Aslında CHP’nin kazanmasını engellemek de istemiyorlar ama “ittifak varmış gibi” gözükmesinden de kaçınılıyor. Hatta ve hatta, kimi yerlerde DEM Parti, adaylık başvurusunu saatinde yetiştiremedi. Bunun da adayını çekmek için “bir danışıklı dövüş” olduğu söyleniyor. Daha da komiği, seçim kurulu DEM Parti’nin belki de kasıtlı geciktirdiği başvuruları kabul etti!
Böyle bir komedi.
Alın size Zübük-II.
Ancak bu, izlerken gülünecek bir komedi değil. İçinde yaşadığımız ve bizi daha da karanlık bir döneme götürebilecek bir siyasi karar. “CHP, iktidarda değil ki, aldığı kararlar ülkeyi nasıl daha da kötüye getirebilir?” diye düşünmeyin. CHP en büyük muhalefet partisi. CHP’nin DEM Parti ile ittifakı, Türk milletinden büyük tepki görecek ve muhalefetin güçlenmesini engelleyecektir. Hatta muhalefetin darmadağın olmasına bile neden olabilir. Muhalefeti zayıflamış bir Türkiye’de AKP baskıcı rejimini daha baskıcı hale getirmek için beklemeyecektir…
CHP, Atatürk’ün partisi. PKK’nın yasal partisiyle ittifak kuramaz. Hatta kurması “teklif dahi edilemez.” Ama muhalefetteki zübükleşme öyle bir noktaya gelmiş ki, DEM Parti ile ittifak yapmak kabullenilebiliyor…
Mesela hem DEM Parti ile ittifak yapmak hem de mitinglerde Türk bayrağı sallamak zübüklük değil de nedir? Hele hele DEM Parti ile ittifakın yaratacağı tepkileri düşünüp “daha çok” Türk bayrağı kullanmaya başlamak…
CHP’nin getirildiği noktaya bakın…
CHP bu ülkenin kurucu partisidir. Şu an yönetimi Atatürkçü çizgide olmasa da tabanı hâlâ Atatürkçüdür ve bu taban ülkenin de bağımsız ve laik geleceğinin teminatıdır. CHP, maalesef “başka seçenek yok” söylemiyle her tür zübüklüğünü, hatta DEM Parti ile ittifakını bile tabanına kabul ettirebiliyor.
Hem önümüzdeki seçim sonuçlarında hem de sonraki dönemde göreceğiz, CHP tabanı bu zübükleşmeye teslim mi olacak yoksa karşı çıkıp zübüklüğe bir dur mu diyecek…
Zübük, Zübükleşerek devrilebilir mi?
Benzer bir zübükleşme muhalif medyaya da sirayet etmiş durumda maalesef.
Zam haberi izliyorsunuz, pazarı en pahalı semte gidip, en pahalı tezgâhı bulup “domatese büyük zam” haberi yapıyorlar. Evet, doğru, bu ülkede büyük bir enflasyon var. Halkımız da eziliyor. Ama o “ezilen” vatandaş domatesi o tezgâhtan değil, kendi daha ucuz semt pazarından alıyor. O yüzden de bu “zübükçe” zam haberleri amacının zıddına hizmet etmiş oluyor. Haberde “domates 100 TL olmuş” deniyor ama pazarda 30 TL’ye görünce de “demek ki o kadar zam yokmuş” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Böylece gündeminiz, önceki sene kilosu 10 TL’ye yediğiniz domatesin fiyatının 30 TL’ye gelmesi değil, “Domatesin kilosu 30 TL. Muhalefet niye 100 TL diye gösterip algı yapıyor?” düşüncesi oluyor.
Şimdi, o haberi yapan muhabir, çeken kameraman, metnini okuyan spiker, yayınlayan yönetmen, hatta izleyen muhalif vatandaş, bilmiyor mu domatesin kilosunun aslında 30 TL olduğunu… Elbette biliyor. Ama bunu bile bile, birilerini ikna etmek için “domatesin kilosu da 100 TL oldu” demek, işte bu, “Zübükçe muhalefet” oluyor.
Zübüklüğe karşı topekün mücadele
“Zübükçe muhalefet” tarzıyla AKP tabanını ikna edemezsiniz. Üstelik kendi tabanınızı “kirleterek” AKP’ye kaptırırsınız. Çünkü zübükleşen toplum gider “asıl Zübük”e oy verir. Toplumu Zübük’ten kurtarmak istiyorsanız, öncelikle zübükleşmeyi durdurmanız gerekir. Zübük’le zübüklük yarışını her zaman kaybedersiniz.
Bir de Zübük’e “Muhalefette Zübük’ler var” deme fırsatını vermiş olursunuz…
Türkiye, zübüklükten elbette arınacak. Yeter ki, iktidarda olsun muhalefette olsun, zübüklük yapanlara fırsat vermeyelim, onları teşhir edelim ve ilkeli/namuslu siyaset anlayışını savunmaya devam edelim.
Muhalefeti sindirmek için “onlar Zübük” diye saldıran iktidara izin vermeyelim ve “asıl Zübük sizsiniz” diyelim. Ama muhalefetin de zübükleşme sürecine girmesinin önünde duralım.
Kısacası AKP’den kurtulmak istiyorsak, Türkiye’deki zübüklüğü bitirmek istiyorsak zübüklüğe karşı topyekün bir mücadele yürütmeliyiz…