Kemal Kılıçdaroğlu, elektrikleri kesilen evinden yaptığı ilk açıklamada “Ben neo liberalizme karşıyım” diyerek herkesi dumura uğratmıştı. Sonra Canan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezası ve siyaset yasağını protesto için düzenlediği Maltepe Mitingi’nde de neo liberalizme karşı bir çıkış yaptı.
İyi de ne alâkası vardı?
Açıkçası son dönemde, olur olmaz her yerde “neo liberalizme” karşı bir açıklama okuyor, duyuyoruz. Fakat, neo liberalizm eleştirisi yapanlar genelde neo liberal öneriler getiriyorlar. Çünkü karşı çıktıkları şeyi bilmedikleri gibi ne önerdiklerini de bilmiyorlar!
Burada neo liberalizm konusuna kısa bir giriş yapmak istiyorum…
Neo liberalizmin birkaç farklı türü olduğu kaydını düşelim öncelikle. Fakat bugünkü neo liberal reçete, esas olarak sadece serbest piyasacılık değildir, buna ek olarak finansal serbestidir. Parasal bir iktisat okuludur, her şey para politikasına dayandırılır. Para politikası ise hükümetlerden alınır ve Merkez Bankası’na verilir.
Bugün eğer Türkiye’de neo liberalizm var sanıyorsak yanılırız. Merkez Bankası bağımsız değildir, para politikası izlenmez, faizler piyasaya bırakılmaz, kamu harcamaları güçlüdür yani neo liberalizmin en temel reçetelerinin tam tersi uygulanır.
Neo liberalizmi eleştiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisi CHP ise, bağımsız Merkez Bankası, para politikası, serbest faiz gibi temel noktalarda dört dörtlük neo liberaldir!
Elbette Türkiye’de neo liberal özelleştirme uygulamalarının olduğunu söyleyebiliriz ama bu da çok yüzeysel olacaktır. Türkiye’de Saray’a bağlı bir oligarşik iktisadi yapılanma vardır, bunun iğrenç olması neo liberal olduğu anlamına gelmez…
Neo liberalizme karşı çıkan iktisatçılar kamu maliyesi veya kamu ekonomisi önerebilirler ama bunlar devletin olduğu ülkeler için geçerlidir. Eğer devletiniz bir çadır devleti ise, kabile gibi yönetiliyorsa ortada devlet olmadığı için kamulaştırma da olmaz, devletleştirme de. Kabile reisine bağlı çeteler iktidarı oluşur.
Türkiye’de iktisadi politikanın ne olacağını tartışmaya başlamadan önce, ilk önce bir devlet kurulmalıdır. Devletin olmadığı yerde devlet ekonomisi de olmaz piyasa ekonomisi de. Hatta piyasa ekonomisinin ön şartı olarak hukuk reformunun önerilmesi tam da bu nedenledir, liberalizm de neo liberalizm de, en az sosyalizm kadar devlete ihtiyaç duyar.
Kimileri AKP’nin anti neo liberal politikalarını kamuculuk olarak selamlarken de bu nedenle büyük bir yanlış yapılmaktadır. Saray’ın olduğu yerde kamu olmaz ki kamu ekonomisi olsun; kabilenin olduğu yerde devlet olmaz ki devlet sosyalizmi olabilsin!
Neo liberalizm günümüzde bir öcü işlevi görüyor. İnsanlar kilo alsalar bunu neo liberalizme bağlayacaklar! Evet, her şeyin müsebbibi neo liberalizm artık!
Oysa dünyada neo liberal dönem sona erdiği gibi bu yıl Davos’ta “Küreselleşme’nin Sonu” tartışıldı. Yani ortada farklı bir gündem ve dünya var ama Sol, hâlâ skolastik bir zihinle eski kitaplardaki neo liberalizm eleştirisine tutunuyor. Üstelik tutunurken neo liberalizmi savunacak kadar da cahil.
Sosyalizm açısından ise bambaşka ideolojik kriz var…
Sosyalizmde devlet mülkiyeti olduğu için piyasa yoktur, olmayan piyasa da serbest değildir. Piyasa olmadığı için banka da yoktur, Merkez Bankası ise sadece bir kasadır. Elinde parasal bir güç yoktur. Serbest bankacılık da yoktur, kredi de yoktur, kart da yoktur, faiz de yoktur. Yani ekonomik anlamıyla para yoktur.
Evet, hiç neo liberal değil, hatta liberal bile değil!
Ne dersiniz böyle bir düzeni mi tercih ederdiniz?
Yoksa artık sosyalizmin eşitlikçiliğini uygulayacak yeni bir ekonomik model düşünelim mi dersiniz?
Ya da boş ver, ben kapitalizmi, liberalizmi eleştirir, üniversiteden akademisyen maaşımı, yayınevinden telifimi alır, caddedeki Amerikan kafede visa kredi kartımla ödediğim ithal kahvemi içip Marks’ın Kapital’ini Lenin’in Emperyalizm’ini tartışırım ve kendimi de çok devrimci hissederim mi dersiniz?