Dün magazin basını Selçuk Ural’ın oğlu Hakan Ural ile ilgili açıklamalarla doluydu. Bilindiği gibi Hakan Ural yüzü ve adı belli az sayıdaki Aktroll’den biri. Yandaş Kanal D’de magazin programı yapıyor. Sık sık da siyasi konulara giriyor. En son Süleyman Soylu ile Gezi Direnişi üzerine bir program yapmıştı. Programda direnişçilerin ne kadar “ahlaksız, terörist, kışkırtıcı” olduğuna dair yepyeni uydurma hikâyeler anlatılmış ve yine ahlak ve vatanseverlik palavraları sıkılmıştı.
Hakan Ural’ın muhalifler hakkında bu fütursuz ve gayriahlaki yayınları kamuoyunda büyük bir tepki ve haklı bir nefret oluşturuyor. Bu yüzden Selçuk Ural’ın oğlu hakkında yaptığı magazin tadındaki açıklamaları insanların çok ilgisini çekti. Ancak yine büyük bir hata yapıldı. Selçuk Ural’ın Hakan Ural ile ilgili anlattıkları, babalık davaları, skandallarla dolu özel hayatları v.s. son derece önemsiz. Önemli olan Selçuk Ural’ın Tayyip Erdoğan ile ilgili yaptığı ifşaat. İlginç bir şekilde asıl manşetleri süslemesi gereken bu açıklamalar, hiçbir şekilde gündeme bile gelmedi. O bu bölümü olduğu gibi programdan aktarıyoruz:
“- Hakan’a yapma dedim. Gitti sahte rapor aldı askerlikten. 4 ay hapsi çıktı. Ben Tayyip Bey ile nasıl tanıştım biliyor musun? Rahmetli Adnan Şenses ile çok sıkıydı. Adnan Abi ile. Hakan’ın hapsi çıkınca, Tayyip Bey ile gittim, tanışıp ‘Hakan’ı yanınıza alır mısınız? Başına bir iş gelmesin’ dedim. Tayyip Bey ile böyle tanıştık. Bunu sayın Cumhurbaşkanımız da bilir.
– O zaman sayın cumhurbaşkanımızın görevi neydi, yıl itibariyle?
– O zaman belediye başkanlığından hapse girdi, bir şiir okudu. Pınarhisar’da özel bir hapishanede yatıyordu.
– Yanınıza alır mısınız derken?
– O da yanınıza gelsin, başına bir iş gelmesin. Hakan’ın dört ay sahte rapordan hapsi çıktı. Ben de Adnan Abi’ye gittim, dedim ki, beraber gidelim. Tayyip Bey’e rica da bulundum. Bu genç bir çocuk. Daha 23 yaşında. Bir hapishanede başına bir şeyler gelir. Burada yanınızda kalabilir mi? ‘Tabii ki Selçuk Abi, buyursun gelsin’ dedi. Fakat savcı vermedi. Biz sabah gidiyorduk Hakan’a Kırklareli’ye, oradan da Pınarhisar’a. Böyle tanıştım Hakan için. Ondan sonra onun zor günlerinde de, benim evimde kalmıştır, çok zor günler yaşamıştır. Onlara hiç girmeyelim.”
Şimdi Selçuk Ural’ın anlattıklarının uydurma olması için hiçbir neden yok. Hem oğlu Hakan Ural’a nasıl yardımcı olduğunu hem de Tayyip Erdoğan ile yakınlığının ne zaman başladığını belli bir bağlamda anlatıyor.
Daha önce o günleri anlatan AKP’liler de Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar’da sözde hapis yatıyorken tam 30 bin ziyaretçi ile görüştüğünü ve partinin kurulma kararının bu süreçte ortaya çıktığını açıklamışlardı. Zaten dönemin hapishane savcısı AKP iktidarı döneminde adalet bürokrasisinde hızla yükselmiş ve en sonunda da AKP milletvekilliği ile ödüllendirilmişti.
Demek ki Pınarhisar hapsi değil kampı söz konusu. Kaldı ki o dönem de AKP’lilerin “zulüm” masallarıyla anlata anlata bitiremediği 28 Şubat dönemi.
Selçuk Ural’ın anlatımları Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar günleri ile ilgili anlatılan diğer anılarla örtüşüyor. Şimdi bu ifşaat ile ilgili bize de sadece şu soruları sormak kalıyor:
- Pınarhisar’da Tayyip’e nasıl bir ortam sağlandı ki; namı herkesçe duyulmuş, hatta Selçuk Ural oğlunu buraya, “Tayyip Bey’in yanına” torpille oğlunu aldırtmaya çalışmış?
- Bir adam –bu kişinin bugün her gün ekranlardan attığı vatanseverlik nutuklarını ve muhalif on milyonlarca vatandaşa yönelik hakaret ve iftiralarını da not düşelim- sahte raporla askerlik görevinden kurtulmaya çalışıyor. Yakalanıyor. Hüküm giyiyor. Ve Tayyip Erdoğan, Adnan Abisinin ve arkadaşının ricası üzerine bu hükümlüyü yanına aldırmaya çalışıyor. Yani belli ki “Tayyip Bey”in devlet ricalindeki torpili ve hatırı sadece kendisi için değil, daha o “zulüm günleri”nde bile, geniş çevresi için de geçerli. Sahte askerlik raporundan hüküm giyen birini “özel hapishanesine” aldırmaya yeltenecek kadar da kendinden emin. Bu nasıl bir mekanizma, nasıl bir koruma kalkanı?
- Selçuk Ural oğlunu Tayyip’in yanına aldıramadıklarını ama her sabah önce Kırklareli’de oğlunu, öğleden sonra da Pınarhisar’da Tayyip’i ziyaret ettiklerini söylüyor. Bu nasıl bir cezaevi? Önüne gelen ziyaretçi kartı alıp Tayyip ile nasıl görüşüyor her gün? Dingo’nun ahırı mı burası? Haa unutmuşuz, Selçuk Bey’in ifadesiyle “Tayyip Bey’in özel hapishanesi.”
- Tayyip Erdoğan hangi hücrede veya hangi koğuşta kalmış? Diplomasının peşine düşenler not dökümü, sınav sonuçları dâhil hiçbir belgeye ulaşamamıştı. Acaba Pınarhisar Cezaevi’nde ziyaretçi listesi tutulmuş mu? Örneğin dönemin ABD Büyükelçisi ünlü Morton I. Abramowitz defalarca gidip ziyaret etmişti. Tarihi bir olay! Hangi hükümlü koğuştan çıkıp büyükelçiler, diplomatlarla hoşbeş ediyor. İktidar projeleri tartışıyor. AKP’ye öneriyorum. Bulun şu adamın koğuşunu, görüşme kabinini, 30 bin kişiyle görüştüğü tesisleri. Müze yapın.
- En sonunda Selçuk Bey “ondan sonra onun zor günlerinde de, benim evimde kalmıştır, çok zor günler yaşamıştır. Onlara hiç girmeyelim” diyor. Bu kısmı hiç anlamadık. Ne olmuş acaba? Bizim bildiğimiz Pınarhisar sürecinden sonra Tayyip’in önü tamamen açıldı. Erbakan tasfiye edildi, Fethullah ABD’ye yollandı. Başa da Tayyip geçirildi. O da BOP eşbaşkanı falan oldu.
Tabii bu sorulara yanıt veremiyoruz. “Hanedan rejimlerinde magazin haberleri politiktir” diyelim konuyu şimdilik kapatalım.
Magazinden politikaya geçtik, oradan da sosyolojiye geçelim ve lafı çok uzatmayalım.
Yavuz’u, Kadir’i, Orhan’ı, Hülya’sı falan var ya. Tayyip’i “baba” gibi belleyen, hatta adeta ona tapan şarkıcı, türkücü, topçu, popçu tayfa… Sarayda sürekli poz veren, etrafa Tayyip için hakaretler eden tipler…
İnsanlar merak ediyor. Nedir bu yalakalık? Neye gerek bunca rezillik? Azıcık efendi taklidi yapın. Millet de sizi bir şey sansın.
Acı ama gerçek. Hepsine el uzatılmış. Hepsinin Hakan Ural gibi bir zaafı, vukuatı, maruzatı olmuş. Reisleri de yardımcı olmuş. Seviyorlar işte. “Şefkatli” reislerini…
Sokak röportajlarında “nankörlük etmeyin” diye ciyaklayan o garip kadınların, adamların bizim gibi sıradan insanların asla anlayamadığı ruh hali…
Sorsan “ahlaksız” biziz. “Vatan haini” biziz. “Seçkin” biziz.