Son dönemde özellikle muhalefete yönelik açılım çağrılarıyla gündeme gelen Selahattin Demirtaş, T24 haber sitesinden Murat Sabuncu’nun sorularını avukatları aracılığıyla cevaplamış.
Daha önce bu sayfada Demirtaş’ın muhalefeti açılım tuzağına çekmeye çalıştığına dair bir yazı yazmıştım: “Selahattin Demirtaş, muhalefeti Apo’yla masaya oturtmak istiyor!” Demirtaş’ın Murat Sabuncu’nun sorularına verdiği cevaplar, Demirtaş’ın açılımdan ne anladığı ve muhatabın kim olduğu gibi konuların üzerindeki sis perdesini aralıyor.
Türkiye’nin yavaş yavaş seçim sürecine girmesiyle birlikte kartlar yeniden açılırken saflar da yeniden belirleniyor. Daha birkaç hafta önce muhalefete açılım çağrıları yapan Demirtaş’ın artık dümeni AKP’ye doğru kırdığını görüyoruz:
“Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur. AKP’ye yarayıp yaramayacağını bilemem ama Türkiye toplumuna yarar, herkes nefes alır. Böyle bir durumda HDP seçmeni AKP’ye oy verir mi diye merak ediliyorsa bunun yanıtını ancak sandıkta görebiliriz.”
Özetle, “Biz istediğimizi alalım da AKP’ye yarayıp yaramaması umurumda değil” diyor Demirtaş. Bir taraftan “Hükümet silahların susması için Öcalan ile görüşürse doğru bir şey yapmış olur.” diyerek AKP’ye, bir taraftan İmralı ve Kandil’e mesaj verirken, diğer taraftan da Kürt seçmen kartını oynamaktan çekinmiyor.
Tabi Demirtaş’a göre sadece Apo ile masaya oturmak da yetmiyor, “PKK’nın da ikna edilmesi gerekiyor”muş. Demirtaş’a göre PKK ikna edilemediği için silah bırakmamakta haklıymış. Önce PKK’yı silah bırakmaya ikna etmek gerekiyormuş. Bunun yolu da belli; PKK’nın taleplerinin karşılanması. Ama hepsinden önemlisi, Apo’nun tecridini kaldırmakmış; çünkü PKK’yı bir tek Apo ikna edebilirmiş.
Nasıl silah bırakma çağrısı ama! Terör örgütüyle masaya oturup bir de taleplerini kabul etmemizi öneren bir “barış güvercini”. Oldu olacak devleti PKK’ya teslim edelim, sorun kökten çözülsün!
Türkiye açılımı dedikleri şey de aslında Apo’yla AKP’yi masaya oturtmak. Demokrat söylemler falan hepsi, aynen AKP gibi, durağa gelince inilecek bir araçtan ibaret.
Burada Demirtaş’ın ya da HDP’nin temsil ettiği Kürt siyasi hareketinin şımarıklığını bir kez daha görmüş oluyoruz. Adamlar hem muhalif geçinip muhalefetle ortak hareket etmek istiyorlar hem de Saray ile masaya oturmanın yolunu arıyorlar. Kürt seçmeni de şantaj aracı olarak kullanıyorlar.
Hem zaten Demirtaş’a göre Türkiye’nin bir numaralı sorunu Erdoğan’ın seçimde yenilgiye uğratılması değil demokrasi olmamasıymış. Ülkede demokrasi yok deyip, demokrasiyi ortadan kaldıran adamın sandıkta yenilmesini mesele olarak görmeyen bir “demokrat”(!) Bu da yeni bir tür. Gerçi terör örgütü uzantılarından nasıl bir demokratlık bekliyorsak biz de.
“HDP, PKK’nın uzantısı, sözcüsü ya da destekçisi değildir. PKK ile bir bağı yoktur. Bunu Türkiye kamuoyuna anlatabilmemiz gerekir.” diyen Demirtaş bir taraftan HDP’nin PKK ile bir tutulmasından duyduğu rahatsızlığını dile getirirken diğer taraftan Apo’yu muhatap olarak işaret ederek gerçek yüzünü bir kez daha gösteriyor.
Madem PKK’nın sözcüsü veya uzantısı değilsiniz niye mesela “çözüm masasına eş genel başkanlarımız otursun, Selahattin Demirtaş otursun” demiyorsunuz da “Apo otursun” diyorsunuz?
Hem anlatmak istediğiniz her şeyi anlatıyorsunuz da PKK uzantısı olmadığınızı mı anlatamıyorsunuz?
Mesela Türk Solu’yla karşıtlığınızı gayet güzel anlatabilirsiniz değil mi? Ya da örneğin Akşener’le, İYİ Parti’yle bir olmadığınızı gayet iyi anlatabiliyorsunuz. Ama PKK ile bir olduğunuzu anlatamıyorsunuz öyle mi? PKK ile bir olmasaydınız onu da gayet iyi anlatabilirdiniz ama bir olduğunuz için anlatamıyorsunuz.
Peki, madem PKK ile bir tutulmaktan bu kadar rahatsızsınız, buyurun samimiyet testine!
Dün Ozan Pekgöz, BM’nin çocukları en çok istismar eden örgütlerinden birinin PKK olduğunu belirten raporundan bahsetti. HDP’liler çocuklar konusunda çok hassaslar ya, her sene Uğur Kaymaz’ı falan anıyorlar, çıksınlar bir kere de PKK’nın öldürdüğü çocukları ansınlar. Hadi onu geçtim, PKK’yı eleştiren en ufak bir şey söylesinler de PKK’nın uzantısı olmadıklarını görelim.
Selahattin Demirtaş iddia ettiği gibi Türkiye siyasetçisi olacaksa;
Önce İmralı-Kandil-Saray üçgeninde siyaset yapmaktan vazgeçecek.
İmralı’daki teröristbaşını değil Türk milletini muhatap kabul edecek.
Hem AKP ile masaya otururum hem muhalifçilik oynarım ikiyüzlülüğünü bırakacak ve AKP ile olan siyasi ortaklığını bitirecek.
Tüm bunları yapabilirse ve Türk milleti de samimiyetine inanırsa Türkiye siyasetçisi olur. Ancak Demirtaş’ın bu zamana kadarki tavrından pek de Türkiye siyasetçisi olmaya niyetinin olmadığı açık seçik görülüyor.