Hayfed diye bir oluşum var. Hayırların Fethi Derneği. Bunlar İsmailağa’nın bir kolu. Dün Çağlayan Adliyesi’nde tuhaf bir basın açıklaması yaptılar.
Feyza Altun’un serbest kalmasını hazmedemedikleri için hakkında suç duyurusunda bulunmaya gelmişler. Feyza Altun konusunun üzerinden geçmiş bir hafta. Geçmiş gitmiş. Bunlar daha yeni uyanıyor. O kadar gericiler ki gündemi bile gerilerden takip ediyorlar.
Tabi, müthiş tarikat terbiyesi (!) ve güzel (!) ahlak ile yazdıkları pankartları buraya yansıtmayalım. Ama işte, Feyza Altun’u kadınlığından vuracak kadar erkekler. Hayırların fethi, şerlerin def’i diye duaya başlayan bu şeriatçıların beyni başka türlü çalışmıyor zaten. Adamların normali bu.
Tabi, bu aslında bir boy gösterme çabası. Hayfed, aslında İsmailağa cemaatinin provokatif yüzü. Metroda, çarşı pazarda, içkili restoranlarda “tebliğ” adı altında suç üstü yapar gibi vatandaşı taciz eden meşhur grup bunlar işte.
Benzer bir hadsizliği Çağlayan’daki basın açıklamasında da yaptılar. Dertleri her zaman olduğu gibi laiklik. Feyza Altun vakası üzerinden şeriat propagandası yapıyorlar. Tabi ki utanmadan dini kendi sapık ideolojilerine kalkan yapıyorlar.
Fakat şeriatçıların insan aklına hakaret niteliğindeki kelime oyununa da bir cevap vermek gerekiyor. Şeriat elbette Allah’ın emir ve yasaklarının bütünüdür ve bu haliyle din içi bir konudur.
Fakat bu, şeriatın tek anlamı değil.
Bir de siyasi anlamda şeriat var. O da bu emir ve yasakları insanların birbirine dayatması. Bu da özünde şirkin daniskası oluyor. Allah’ın emir ve yasakları, Allah’ın derdi. Sana ne oluyor?
Laik hukuk, işte bu sapkınlığı önleyip herkesin dinini özgürce yaşaması için var.
Şeriatçılar ise, insanı kendi vicdanı ve kendi kararını vermekten alıkoyan bu sapıklığı savunmak için, şeriatın ilk anlamına sarılıyor. Yani Feyza Altun, siyasal İslamcılığa, anti-laikliğe ve din zorbalığına küfrederken bu zalimler lafı dolandırıp “dinimize hakaret” kılıfına sokuyor, bir güzel de mağdur oluyorlar.
Burada maksadım Feyza Altun savunması yapmak değil. Feyza Altun olayında ilk anda tavrımızı ortaya koymuş, “Laiklik küfürle savunulmaz!” demiştik.
(https://www.turksolu.com.tr/feyza-altun-vakasi-laiklik-kufurle-savunulmaz/)
Cumhuriyet, bu meseleyi 100 yıl önce kökünden halletti. Bu zavallılar bu konuda da epey geride. Bunun da farkındalar aslında. O yüzden “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganına “Laik kalır mı Allah bilir” gibi özgüvenden yoksun bir tedbir cevabı yetiştirmekle yetiniyorlar.
Fakat grubun sözcüsü, en komik çıkışını en sona saklamış;
“Yüzde 99’u Müslüman olan ülkede Allah’a, kitaba, Resulullaha küfredilince bizim buraya gelip dava açmamız mı lazım? Nasıl Atatürk’ü koruma kanunu varsa Allah için de koruma kanunu, Resulullah için de koruma kanunu, dinlerimiz değerlerimiz için de koruma kanunu çıkartılsın istiyoruz.”
Yanlış duymadınız.
Omnipotent (kâdirimutlak) Allah için koruma kanunu istiyorlar! Bundan büyük Allah’a hakaret var mı?
Şeriatçının mantığı böyle sürekli kendi içine çöküyor işte.
Ama saf olduklarını sanmayalım. Açık açık demişler zaten. Amaçları, Çağlayan’a kadar gelmeden sosyal medyada hedef göstererek insanları kolayca hapse attırmak. Gerekirse Allah’a en büyük hakareti biz edelim ve onu korunmaya muhtaç gibi gösterelim ama önümüze geleni de susturabilelim.
Ama bu zavallılar şunu bilmiyor: Susmak, sinmek, el pençe olup boyun eğmek, şerefini haysiyetini çiğnetmek çağdaş ulusların değil tarikatların kültüründe var. Bu yüzden Cumhuriyeti de laikliği de yıkamayacaklar. Atatürk’e râm olacaklar!