Çin Komünist Partisi’nin tartışmalı kongresinden sonra ortaya çıkan yeni bir süreç var. Çin’in, dünyanın yeni “süper gücü” olmadığı, her gün bir kez daha kanıtlanıyor. Bu durum, kendi hallerinin zaten farkında olan ÇKP Politbürosu’ndan aşağıya doğru inen Çin yönetici kademesinden çok, uluslararası Çin ajanları şebekesinin moralini bozuyor. Sonuçta, sırtlarını dayadıkları Çin dağlarına, son aylarda epey kar yağdı.
Kovid-19 virüsü, dünyaya Çin’den yayıldı. Fakat salgınla mücadelede en iddialı ülke de yine en başından itibaren Çin’di. Çin’in açıklamalarına ve Aydınlık gibi Çin istihbarat bültenlerine bakılırsa Çin, o “şaşmaz, bükülmez sosyalist disipliniyle” salgını hemen kontrol altına almıştı. Bununla da kalmamış, ürettiği Sinovac aşısıyla hastalığın dermanını bulmuş, pandemiyi yenmişti.
Gerçi daha en baştan Dünya Sağlık Örgütü, Çin’in gerçek verileri gizleyerek tüm dünya kamuoyunu yanılttığını söylemişti. Ama bu arada birileri (!) bugün artık hiçbir işe yaramadığı anlaşılan Çin aşılarının, Türkiye tarafından satın alınması işini çoktan kotarmıştı bile.
Bu sırada, AKP’nin o dönem “sevimli” bulunan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Çin’e, Doğu Türkistan’da yaptığı Türk-Müslüman soykırımı dolayısıyla karşı çıkanları, “Çin’le hassas meseleleri kaşıyarak aşının Türkiye’ye gelmesine engel olmakla” suçlamakla meşguldü.
Bu dönemde, Çin aşısıyla aşılanan ve pandemiye, sırf bizi yönetenlerin Çinciliği ve çıkarları Çin’den alacakları komisyonlarda olanlar için kurban edilen her insanımızın vebali boyunlarında. Bunu da not etmeden geçmeyelim.
Aslında ÇKP eliti, kendi aşılarının işe yaramadığını çoktandır biliyordu. Bu kaymak tabakanın, ithal ettikleri m-RNA aşılarıyla aşılandığı da öyleydi. Bu, totaliter Çin atmosferinde bile, her sokakta konuşulan sırlardandı. Fakat artık buna da gerek kalmadı. Çünkü günlük milyonlarca vakayla, Şi’nin saçma sapan “sıfır vaka” karantinalarına, sırf bu yüzden ölen onca insana rağmen baş edemeyen Çin faşistleri, Almanya’dan BionTech aşısını göstere göstere ithal ederek hezimeti kabul etmiş bulunuyor.
Aslında salgının en başından beri, çağın sağlık teknolojisi olan m-RNA aşısını geliştirememek Çin’le ilgili efsanelerden birini daha yıkmıştı: Çin’in“teknoloji mucizesi” olma iddiası yerle bir olmuştu. Anlaşılan “tanrı-imparator” Şi Cinping hazretleri de burada yediği darbeyi, “sıfır vaka” deliliğiyle aşmaya çalışmıştı. Fakat gelinen noktada, protestoların ve artık kimsenin gizleyemediği parti içi muhalefetin de baskısıyla Şi, saplantı haline getirdiği bu temel politikasından geri adım atmak zorunda kaldı. Şi’nin küçümsediği ve şiddetle ezmeye çalıştığı protestocular, şu anda bir adım öne geçmiş bulunuyor.
Aslında Çin’in “güçlü adamı, yenilmez, yıkılmaz, protesto edilemez, kadirimutlak efendisi” Şi’nin başının, iç muhalefetle dertte olduğunu anlamak için Ekim ayındaki ÇKP Kongresi’ne bakmak da yeterliydi. Ortada eski Devlet Başkanı Hu Jintao’nun, tüm dünyanın gözleri önünde kongre salonundan yaka paça atılmasını gerektirecek kadar tırmanmış bir parti içi gerilim vardı. Her ne kadar bizim basındaki Avrasyacı-Çinci “aslında öyle değil” korosu çok çabalasa da insanların gözleri ve muhakeme yetenekleri, onların totaliter mantığa bürümelerinin hâlâ epey üzerinde. Dolayısıyla da kimseyi ikna edemediler.
Şimdi anlaşılan o ki doğru düzgün bir aşı üretemeyecek kadar geri, bunu aşmak için salgını delice bir karantinayla yenmeye kalkacak ama bunu da eline yüzüne bulaştırıp iyiden iyiye rezil olacak kadar çürümüş bir “Çin devi” var karşımızda.
Vakti zamanında, Çin totalitarizminin kurucusu Mao’nun icadı olan ve emperyalizmin aslında güçlü göründüğü halde hiç de öyle olmadığı anlamına gelen “kâğıttan kaplan” deyimi, şimdi tuhaf bir diyalektik yolculukla dönüp, tam da Çin’in kendisini tanımlayan bir söz haline geldi.
Bu arada ÇKP liderliğinin kuyruğu dik tutmak için epey çırpındığı ama elinden pek de bir şey gelmeyeceğini göstermek dışında bir işe yaramayan, Tayvan’ı hedef alan sahte kabadayılıklarını da bu rezil olma tablosuna dâhil etmezsek olmaz.
Buna bir de şüyuu vukuundan beter olmuş “Şi’ye darbe yapıldı” haberlerinin de aslında belki gerçekten de olabilecek bir ihtimali işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Yani artık, “Marksizm-Leninizm Mao Zedung ve Şi Cinping Düşüncesi” heveslileri “tanrı-imparatorları” ile beraber uçtukları irtifadan yeryüzüne inmek zorunda. Dünya için, özellikle Çin’in ezdiği, başta Doğu Türkistanlılar olmak üzere tüm esir milletler için de en hayırlısı Çin’in parçalanması. Şimdilik sadece “korkunç kızıl ejderha efsanesi” çöktü.
Ama sadece şimdilik…
Dünya, o kâğıttan ejderha uçurtmasını uçuran ellerin de tarihe gömüldüğünü elbette görecek.