MİT kuryesi, kendi ifadesiyle “Apo’nun manevi evladı”, Hakan Fidan’ın maddi memuru, meclis sırıtkanı Sırrı Süreyya sağlık sorunu yaşadı. Günlerce hastanede en üst düzey bakım ile hayata döndürülmeye çalışıldı. Nihayetinde de öldü.
Türkiye’de sürekli mağduriyet masalları anlatan, bu mağduriyet palavralarını da vatana ihanet için bahane olarak kullanan iki kesim vardır. Bir dinciler, bir de bölücüler.
Sırrı da bunlardan biriydi. “Ben Cumhuriyet’in ne hayrını gördüm” demesine rağmen, Tayyip-Bahçeli-MİT torpiliyle hapisten hemen çıkabilen, her açılım dönemi mecliste sıcak koltuğuna oturtulan, “sivil” hayatta ise tümü şaibeli “devrimcilik” anıları pazarlarken, medya-film-menajerlik ağalığı yapan bir kodamandı.
Cumhuriyet’in “hiçbir hayrını görmeyen” oligarşik şakacı, hep torpilliydi. Hastanede de torpilliydi. Değil Türkiye’nin, dünyanın en iyi tıbbi desteği kendisine sunuldu. Verilen bilgiye göre sadece 1 günlük tıbbi masrafı 2 milyon TL’ydi.
MHP’liler de, DEM’liler de, AKP’liler de, hastanede kendisine kan vermek için sıraya girmişler. Şaşırtıcı değil. “Sırrı çok seviliyormuş”. Yani ne diyelim? Sevenlere bak!
Tayyip’i, Bahçeli’si, Hakan Fidan’ı, İbrahim Kalın’ı herkes üstüne titredi hastane sürecinde. “Barış elçisi” dendi kendisine. “Terörsüz Türkiye” için çok çalışmış. Süreç şehidi bile sayılabilirmiş.
Barış elçisi nasıl olunuyor? Kim atıyor bu elçileri? Terörist ile barış olmaz. Bunu zaten bu tayfaya anlatamayız da; Sırrı zaten elçi melçi değil doğrudan terörden yanaydı. Tarafsız bile değildi ki… “Siz bizi kentinize kabul etmezseniz, yarın kapınıza bir başçavuş gelecek ve başınız sağ olsun diyecek” diyerek şehit aileleriyle dalga geçen bir terör tehditçisi; nasıl barışın elçisi oluyor?
Bir masa kurmuşlar. İki tarafta da PKK’lılar oturuyor. Ama bir taraf güya bizmişiz. Çünkü Sırrı Türkmen’miş. Yahu Sırrı açıkça Apo’ya “yetim değilim ama babam sensin” diyen adam. Nasıl oluyor da herkesin barış peygamberi oluyor?
Sırrı taraf mı tarafsız mı? Bir karar verin. Bu nasıl bir tip? Kaç cinsiyetli cisim? “Türk’üm ama tedavi oluyorum” diyen adam neyin barışının elçisi olabilir? Nasıl “Türkmenlerin sözcüsü” olur?
Türkmen aşağı, Türkmen yukarı. Ne önemi varsa? Kaldı ki bence bu da yalandı. Çünkü tıpkı Tayyip’in tutukluluk ve üniversite hikâyeleri gibi sürekli değişen bir özgeçmişi vardı Sırrı’nın.
Neden hapse girdi? Gerçekten devrimcilikten mi girdi? Hapisten nasıl çıktı? Hatta hapse girdi mi? O bile belli değil. Hakan Fidan, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Soner Yalçın gibi belirsiz özgeçmişler. Ortama göre, bağlama göre değişen.
İlk açılım döneminde Sırrı, Selo ile birlikte MİT kuryeliği yapmıştı. İmralı, Ankara, Kandil mekik dokuyordu. Zarf taşıyordu. Şimdi Selo hâlâ içerideyken, Sırrı aynı dosyalardan kısa sürede tahliyeyi kaptı. Mahkemedeki son derece siyasi (!) savunmasının kısaca meali; “efendim Dolmabahçe’de AKP ile birlikte çok güzel toplantı yapıyorduk, şimdi Türk Solu’ndaki faşistler yüzünden buradayız, hem asıl onlar Fetöcü ben değilim” idi. Gökçe Fırat mahkemedeki Sırrı’nın tavırlarını ifşa etti, AKP-MİT ile Sırrı işbirliğinin detaylarıyla yazdı.
Sırrı nesnel olarak yol arkadaşı Selo’yu ihbar ediyor, ünlü Akın Gürlek’e “efendimler” çekiyor, devrimcilere hakaret ediyordu. Mahkeme Başkanı Akın Gürlek, yalvarmaları mı dikkate aldı yoksa MİT’in ricasını mı bilinmez, yatarı olmayan bir cezayla Sırrı’yı kurtardı. Tahliyeyi ağabeyleri sayesinde kapan “Sırrı ağabey”, MİT’in hizmetlerine ihtiyacı yeniden ortaya çıkınca hemen meclise ışınlandı.
Tam bir şaibe isim. Gezi’nin ilk günü ortalıktaydı, hoplayıp zıplıyordu. Sonra hem İmralı’da Apo’dan hem de amirlerinden fırçayı yedi. Kayboldu. Bir daha katiyen gelmedi. Değişik karakter. İstenen yerde istenen rolle bulunuyor. Dolmabahçe Sarayı’ndan, Tayyip’in sarayına kadar…
Meslektaşları sağ (!) olsun. En azından MİT’çi olduğunu aşağı yukarı herkes anlamıştı. Tepe tepe kullandılar. Hastane sürecinde de, taziye sürecinde de son iki müsteşar öne çıkıyordu. Cenaze namazında İbrahim Kalın en ön saftaydı.
Başka bir değişik karakter Soner Yalçın da kendisiyle anılarını anlatırken, Sırrı’nın kamyonculuk -halk adamı ya- hikâyesinin de palavra olduğunu öğrendik. Güya hem kamyonculuk yapıyor hem de güneydoğudan Doğu Perinçek’in 2000’e Doğru Dergisi’ne muhabirlik yapıyormuş. Şaşırmadık. 2000’e Doğru’dan yolu geçmeyen MİT’çi mi var? Bekaa Vadisi ile MİT’in ortak dergisi. PKK’nın bülteniydi 2000’e Doğru Dergisi. Güneydoğu muh(a)biri de “kamyoncu” Sırrı’ymış.
MİT dedik, PKK dedik, AKP işbirlikçiliği dedik. Kambersiz düğün olur mu? Perinçek de Sırrı hastanedeyken aldı sazı eline, güzellemeler, dualar… Sırrı en son kendisini ziyaret etmiş. “Doğu Bey, ABD ve İsrail terörsüz Türkiye istemiyor. Bu yüzden beni öldürebilirler” demiş. 5 saat sonra hastaneye kaldırılmış. Manidarmış. Ayrıca Sırrı’ya bugün saldıranlar CIA’nın “sahte solcuları ve milliyetçileri”ymiş. Bugün gerçek vatanseverlik Tayyip ve Apo’yu desteklemekmiş. Ha bu arada Abdullah Öcalan demeliymişiz. Bebek katili dersek yine CIA milliyetçisi oluyormuşuz.
Kimileri ona “Devlet Sırrı” diyordu. Sır doluydu. Kültür Bakanlığı bütçeli Atatürk filmleri için de gizlice senaryo yazıyormuş Özgür Özel’den öğrendiğimize göre. O gevrek ve gevşek mizacıyla yayıla yayıla gizlediği daha neler vardı cüssesinin altında kim bilir? Her tarakta bezi vardı ama hep “devletli” taraklarda özellikle.
Hastanede yatıyorken her gün Sağlık Bakanı çıkıp durumu hakkında bilgi veriyordu. Memişoğlu İstanbul İl Sağlık Müdürüyken, zamanın Sağlık Bakanının sahibi olduğu hastanede 10 bebek katledildi. Kılı kıpırdamadı. Konuyla ilgili tek bir ciddi açıklama yapmadı. Her seferinde sırıtıyordu. Tıpkı Sırrı gibi sürekli sırıtan biri olduğunu anlamıştım. Bazıları böyle.
Memişoğlu’nu hastanenin önünde ilk kez gülümsemeyen, ciddi ve endişeli haliyle gördüm. AKP düzeninin özeti… Olur olmaz şeyler için hüngür hüngür ağlayıp, 23 Nisan töreninde bizzat önünde ağlayan şehit evladına surat ekşiten Tayyip geldi aklıma.
Bir tarafta halk çocukları…. Bir tarafta halk düşmanları… Bir tarafta doğarken ölenler, diğer tarafta “ölmemesi gereken”ler.
Sırrı hastanede yatıyorken dahi, kendisinin kahramanı (!) olduğu söylenen “Terörsüz Türkiye”de üç Mehmetçik şehit oldu. Savunma Bakanı “drone çarpmış” dedi bir şehidimiz için. Hassas duygulu (!) insanlar bunlar. Sırrı’da vicdan bulabilecek türden insanların kurabileceği türden bir cümle bu.
Cenazesi de torpilliydi. 2 aydır İstanbul sokaklarında yüzlerce genç dayaklarla, işkenceyle gözaltına alınıyor. Elinde Türk Bayrağı taşıyan gençler hapse atılıyor. Sırrı için yürüyenler ise rahattı. Şişli’yi “Biji Serok Apo” diye inlettiler. İşgal İstanbul’u gibi…
Tabii yine taziye mesajları havalarda uçuştu. “PeKeKe lideri Apo” anonsuyla birlikte AKM’de alkış tufanı koptu. O sırada ön sıralarda Kılıçdaroğlu ve Özel de oturuyordu. Tayyip, Bahçeli, MİT’ten eski amiri Hakan, yeni amiri İbrahim, herkes başsağlığı diledi.
Aynı gün uzman çavuşumuz şehit edildi. Afyon’da sessiz sedasız defnedildi. Hiçbir siyasi kodaman yoktu. Şehidimiz Önder Özen’in kızı Alya, kendisi ile ilgilenen kadın subaya “iğne babama batacak” diyordu; babasının yakasındaki resmine batan iğneyi işaret ederek.
Sırrı yaşasa; en gayri-ciddi, en insanlık dışı, en gevrek tavrıyla bu konuyla da dalga geçer, espri yapardı.
Liboşizmin ve AKP’nin “vicdan ve ahlak” şampiyonu Sırrı bu tür bir insandı işte. 23 yıllık çürümüş düzenin çürük ruhlarıyla vicdan ve ahlak tartışacak değiliz.
“Herkes niye savunuyor, demek ki iyi biri?” diye soranlar var. Birincisi, savunanlar herkes değil. İkincisi, savunanlar aslında onu sevmiyor, Sırrı vesilesiyle çıtanın iyice aşağıya inmesine seviniyor.
Kokuşmuş Türkiye’nin kokuşmuşluğu alçak bir çıta istiyor. Bu alçak çıtaya göre böyle tipler vicdan ve ahlak şampiyonu ve hatta barış şehidi falan ilan ediliyor.
Sırrı’nın hakkını da verelim. MİT dışında hayatında değişmeyen sabitler de vardı. Hep Cumhuriyet düşmanı hep Atatürk düşmanıydı. Atatürk’ün kurduğu Meclis’in kürsüsünde Atatürk’e “Büyük” denmesine itiraz etmişti. “Hayatı boyunca kimseye büyük” dememiş. Teröristbaşı Apo’ya “babam” diyen kişinin lafına bak! Akın Gürlek’e “efendim” çekmeyi biliyordu ama.
Son zamanlarda çok yoğun bir faaliyet içindeydi. Keyfi yerindeydi. Ellerinde dosyalar, bir Bahçeli’nin yanında, bir Apo’nun yanında, bir Tayyip’in yanında. Meclise yine sokulduğu zaman burada, Türk Solu’nda yazmıştım. Demek yeni açılım gelecek, MİT Sırrı’yı, Cengiz Çandar’ı koridorlara saldığına göre…
Son fotoğraflarına bakıyorum. “Kürt ağası” Ahmet, “Türkmen Beyi” Bahçeli, “artık bebek katili olmayan, kurucu önder” Apo, “ölmüş uyuşturucu baronunun acılı eşi” Pervin ve tabii “dünya lideri” Tayyip. Ve her karede hep sırıtan Sırrı… Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı hazırlayan tiplere bak! Sırrı bizim ağlanacak halimize sırıtıyordu.
AKP-PKK-MİT tiyatrosu hiç ama hiç “komik” olmayan komiğini yitirdi. Üzücü yine de. Onca isim saydık, yaş sırası bozulmuş.
Ölünün ardından “nasıl bilirdiniz” diye sorulduğuna göre yanıtlamak şart. İyi bilmezdik. Diğerlerini de iyi bilmiyoruz. İyi bilenleri de iyi bilmeyiz.