Marksist düşünür Slavoj Zizek: “Daha güçlü bir NATO’ya ihtiyacımız var…”
Rusya’nın Ukrayna işgali sürüyor. Konu halen tüm dünyanın gündemi… Solun da gündemi olmaya, daha doğrusu; sol içi tartışmaların ana konusu olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Marksist Sloven düşünür Slavoj Zizek, İngiliz The Guardian gazetesinde bu konuyla ilgili bir makale yayımladı. “Pasifizm, Ukrayna’daki savaşa verilen yanlış cevaptır” (“Pacifism is the wrong response to the war in Ukraine”) başlıklı makalesinde Zizek, Rusya’yı ve Putin’i saldırgan emperyalist olarak tanımladı. Tarafsızlığı, pasifizmi ve Rusya’yı “anlamayı” savunanlara karşı çıktı.
Avrupa’da Zizek’in fikir ürettiği iklimde, Türkiye’deki gibi doğrudan Putinist “sol” çok etkili değil. Dolayısıyla eleştirilerinde bunları değil, pasifizmi merkeze alıyor.
Zizek, Putin’in emperyalist ihtirasının durdurulması gerektiğini savunuyor:
“Ukrayna’ya en azından tam bir destek borcumuz var ve bunu yapabilmek için de daha güçlü bir NATO’ya ihtiyacımız var.”
Daha güçlü NATO isteyen bir solcu düşünür, tüm ezberleri bozduğunun farkında olmalı. Ve tabii ki birçoklarını rahatsız edeceğinin, siyasî lince uğrayacağının da…
Zizek de bunların gayet farkında olarak fikirlerini açıklıyor.
Zizek’i linç eden Rusçu “sol”
Avrupa’da, Rusya’ya yakın Yunan solunun dışında o kadar büyük tepki gelmedi. Fakat bizim “sol”, Aydınlıkçılardan, OdaTV’cilere, Evrensel’e kadar Zizek’e saldırı yarışına çıktı. Ne NATO’culuğu kaldı, ne “neo-Kautsky”liği… Arşivden, Zizek’in 1999 Kosova Savaşı sırasında NATO’nun Sırplara (Yugoslavya’ya) müdahalesini savunduğu da bulundu!
Yani, Zizek bizim “Putin solu”nun, Avrasyacıların, Rus muhiplerinin, kalıplaşmış Marksistlerin epey damarına bastı.
Peki, Zizek tam olarak ne savunuyor? Biraz daha yakından bakalım…
Zizek: “Ukrayna’nın yanında durmayan solcu olamaz…”
Zizek’in Rusya’nın Ukrayna işgali karşısındaki tavrı net:
“Bugün tavizsiz bir şekilde Ukrayna’nın yanında durmayan kişi solcu olamaz. Rusya’ya ‘anlayış’ gösteren bir solcu olmak, Almanya’nın SSCB’ye saldırmasından önceki dönemde, Almanya; Fransa ve İngiltere’ye saldırırken tarafsızlığı savunan solcular gibi olmaktır.”
Türk Solu’nda defalarca yazdık. Yazdım. Saldırıya, işgale uğrayan bir ezilen ulusun yanında yer almak dışında bir “sol”, “antiemperyalist” tavır yok. Dolayısıyla, tavizsizce Ukrayna’nın yanında durduk. Bu anlamda Zizek’le aynı noktadayız. Ve Zizek gibi siyasî lince maruz kaldık.
Gerçekten bir emperyalist saldırganlığın “anlaşılacak”, Batı, NATO ya da Amerikan karşıtlığı namına aklanacak yanı yok. Fakat Rus istihbarat şebekesinin, ideolojik obsesiflerin, her şeyi açıklayacak bir formül bulmuş totaliter solcu bir “şeyhin” müridi olmanın rahatlığıyla siyasî sahada sarhoş sarhoş gezenlerin karşısında cesaret edip gerçeği araştırmak doğru tavırdır.
Bu tavrı alanı da doğrudan tebrik etmek gerek.
Fakat Zizek, bir tebriki daha hak ediyor…
Hitler’e karşı pasifizm öneren Komintern solundan, Putinsever sola
Zizek’in II. Dünya Savaşı’nın Nazi-Sovyet kapışması öncesindeki ilk dönemine yaptığı gönderme, hedefi on ikiden vuruyor. O dönemde, Naziler; Fransa’ya ve İngiltere’ye saldırırken dünya solu, Almanya’nın İngiliz emperyalizmine karşı savaştığına inanıyordu! Daha doğrusu Stalin ve Komintern tarafından inandırılmıştı. Nazileri, emperyalizme karşı müttefik görüyordu. Hatta ideolojik yakınlık buldukları da oluyordu! Ne de olsa Naziler de komünistler gibi liberal kapitalizme karşıydı. Asıl düşman da elbette İngiltere idi. Günümüz koşullarında İngiltere’nin yerini ABD-NATO, Hitler’in yerini de Putin işgal ediyor.
Bu politikanın sonuçları çok acı olacaktı. II. Dünya Savaşı’nın, Soykırımın vs. sonuçlarını tekrara lüzum yok. Fakat işin aslı şuydu: Komintern solcuları, en azından taban, “safça” tuzağa düştü. Ancak Komintern ve lideri Stalin elbette hiç de saf değildi. Molotov-Ribbentrop ya da diğer adıyla Stalin-Hitler Paktı, sadece Polonya’yı neşe içinde paylaşmadı. Aynı zamanda solu da ifsat etti…
Komintern solu; barışçılık, pasifizm, İngiliz emperyalizmine karşıtlık derken Stalin’in emriyle, Hitler’i büyüten ittifakın gönüllü ya da paralı ajanlığını yapmıştı. Şimdi de sol, benzer sebep, anlayışlarla Ukrayna’ya destekten kaçan pasifizmden, aktif Rusçuluğa uzanan geniş bir yelpazede salınıyor.
Chomsky ile Kissenger; TKP, Birgün, Evrensel vs. ile Bahçeli nasıl buluşur?
“Putin’i anlama” çağrılarına karşı Zizek yine şunları söylüyor:
“Putin’in ‘itibarını korumasına’ izin verme çağrısının ne anlama geldiğini biliyoruz. Bu Donbas’ta verilecek küçük bir toprak tavizine değil, Putin’in emperyal ihtirasına da eyvallah demek anlamına geliyor.”
Zizek, Putin’in emperyal ihtirasının özünün, kendisini Çar Deli Petro özdeşleştirmesinde buluyor. Yeni Çar’ın da saldırdığına değil kendinin olanı geri aldığına inandığının altını çiziyor. Putin’in iki ülke kategorisi kabul ettiğini hatırlatıyor: “Tam egemenler ve fethedilmişler.” Bu tanımların elbette sonuçları var:
“Ve son aylarda Rus resmî makamlarınca yapılan açıklamalardan da açıkça anlaşılıyor ki Bosna-Hersek, Kosova, Finlandiya, Baltık ülkeleri… ve nihayet Avrupa’nın kendisi de bu ‘ikinci kategoriye’ girmektedir.”
Putin’in “fethedilmişler”, “geri alınacaklar” kategorisinde aslında sadece Avrupa yok. Orta Asya’dan Alaska’ya, Türkiye’den Suriye’ye, Filistin’e kadar çok daha geniş bir coğrafya var. Ancak Zizek, daha Avrupamerkezli bir düşünür. Avrupa’ya, ABD’den bağımsız bir aktör olarak sahaya inmeyi öneriyor. Ukrayna’ya doğrudan destek olunmazsa, Avrupa’nın kendisinin ABD ile Rusya arasındaki vekâlet savaşlarının sahası olacağı uyarsında bulunuyor.
Bununla birlikte alınacak tavrın, Ukrayna’yı destekleyen sağ radikalleri de içerecek şekilde Batı saflarında durmak anlamına gelmediğini de söylüyor. Özellikle ABD’nin de Irak’ta kendi “Buça ve Mariupolleri” olduğunun altını çiziyor. Fakat önemli bir nokta var burada: ABD’ye bunu söylerseniz kimse sizi linç etmez ama Rusya’ya onda birini söylerseniz “NATO solcusu” ilan ediliverirsiniz!
Zizek, Ukrayna’ya teslimiyet önerenlerin garip yoldaşlıklarına Kissinger ve Chomsky örneğini veriyor:
“… Fakat konu Rusya’nın Ukrayna’yı işgali olduğunda her ikisi de yakın zamanlarda daha hızlı bir şekilde barış anlaşması yapabilmesi için Ukrayna’nın bazı topraklarından vazgeçmesini savundular…”
ABD’nin tanınmış sağcısı Kissenger’la, solcu Chomsky’yi birleştiren Ukrayna’da pasifizm ve Putin’e eyvallah deme çizgisinin üst aşamasını Türkiye’de görebiliriz. Burada pasifizm değil ama aktif ABD-NATO karşıtlığı kisvesi altındaki Rus muhipliği; Bahçeli’nin MHP’si ile TKP’yi, Birgün’ü, Evrensel’i ve tabii düğünün kamberi Aydınlıkçıları birleştiriyor. (Ve aslında AKP’yi de. Erdoğan’ın gönlünde yatan aslanın Şanghay Beşlisi olduğunu biliyoruz…)
Yani aşırı sağ ile aşırı sol Rusya’da buluşuyor. Artık birbirlerine “Komünistler/Faşistler Moskova’ya!” diye bağırabilirler…
Avrasyacılık ve “günümüz faşizmi”
Bu “sol-sağ” birlikteliğinin altını Zizek de farklı bir açıdan çizmiş. Avrupa’da, solun bir kısmı ile Le Pen, Orban tarzı aşırı sağcılar Rusçu. Avrupa’nın Rusya ile ittifakını savunuyorlar. Daha doğrusu Rus tahakkümündeki otoriter rejimler Avrupası’nı! Zizek ise makalesinde bu “Avrasyacılığın”, faşizmin bugünkü şekli olduğunu yazdı.
Bizim Avrasyacılar istediği kadar bozulabilir ama bu sadece Avrupa’daki için değil Türkiye’deki Avrasyacılık için de gayet doğru.
Srebrenitsa 1995 ve Kosova 1999’dan Ukrayna 2022’ye: Zizek haksız dersek, soykırımcı Sırplar ve Ruslar haklı demiş oluruz!
Sırpların Bosna’da 11 Temmuz 1995’te yaptığı Srebrenitsa Soykırımı bugünlerde anılıyor. Zizek’in NATO’nun Yugoslavya’ya 1999’daki müdahalesini savunmasına gelen eleştirileri Srebrenitsa’yla beraber düşünelim.
1999’da Kosova Savaşı sürerken NATO, Sırplara müdahale etmişti. Elbette NATO’nun birçok stratejik amacı vs. vardı. Gelgelelim temel mesele öyle ya da böyle Sırp soykırımcılığının durdurulmasıydı. Zizek o dönemde müdahaleyi desteklemişti. Fakat eleştiriyordu da: Müdahale “yetersiz ve geç” idi… Bu sözleri nedeniyle tepki çekmişti. Şimdi yeniden eleştiriliyor.
Eleştirilebilir. Ama haksız mıydı?
Haklı bulmak için 1999’dan dört yıl önce Srebrenitsa’da yaşananlara bakmak bana yetiyor. O zaman Batı (BM, Hollanda Barış Gücü ve diğerleri) müdahalede “geç ve yetersiz” bile değildi. Tamamen pasiflerdi. Aksi durumda, faşist Sırp çeteleri sadece Srebrenitsa’da en az 8372 Boşnak Müslüman sivili katledemeyecekti. (Çok daha fazla insan işkence görmüş, yaralanmış ve tecavüze uğramıştır. Srebrenitsa, Sırpların “Buçası”dır. Bosna’nın genelinde ise rakamlar kat kat fazla.)
Yani, “NATO müdahale etmeseydi” demek kolay. Fakat bu müdahale olmasa Sırplar Türk, Boşnak, Arnavut Müslümanları ve güçleri yeterse de Katolik Hırvatları, Slovenleri de katletmeyecek miydi?
Sırplar, Rusların Balkanlar’daki küçük kardeşidir. Her şeyleriyle benzerler.
Şimdi tutup Zizek, 1999 Yugoslavyası’nda ya da 2022 Ukraynası’nda haksızdır diyemem. Çünkü bunu demek soykırımcı Ruslara ve Sırplara anlayış göstermek, hatta onlara hak vermek olacaktır.
Zizek mi NATO’cu, Ruslar mı emperyalist ve soykırımcı? Zizek zaten cevabını fikirleriyle veriyor. Diğer sorunun yanıtı da bence açık: Rusya (Çin’le beraber), dünyanın en karanlık, vahşi, saldırgan ve soykırımcı emperyalistidir.
Bunu ne NATO, ABD, Batı karşıtlığı ne de “sol” görüntü örtebilir…