Bir süredir medya camiasında sert bir kavganın tanığı oluyoruz: Soner Yalçın-Tuncay Özkan kavgası.
İkili, seçimlerden önce “Yalı Partisi” tartışmalarıyla karşı karşıya gelmişti. Seçimler bitti, Soner Yalçın 16 Mayıs tarihinden itibaren CHP’yi eleştiren yazılar yazmaya başladı. Kılıçdaroğlu ve yakın çevresini eleştirdiği yazılarının satır aralarındaki hedefi ise son zamanların en çok tepki çeken isimlerinden Tuncay Özkan.
Soner Yalçın’a göre CHP yönetimini ele geçiren sol liberallerin Kılıçdaroğlu’nu yanlış yönlendirmeleri sonucu CHP özünden uzaklaştı ve başarısız oldu. Elbette ki, bu sol liberalleri CHP’ye dolduran isim olarak da Tuncay Özkan’ı işaret ediyor.
Tuncay Özkan da en son geçtiğimiz gün Soner Yalçın’a cevap verdi. Soner Yalçın’ın ne “Erdoğan rejiminin aparatlığına dönüşmüşlüğünü” bıraktı, ne Yalı çetesini, ne de televizyon sahibi olmak için siyasilere şantaj yaptığını.
Biz Tuncay Özkan’ın yalancısıyız. Ne de olsa kırk kişidirler ve kırkı da birbirini bilir. Kanallara çökmeyi, siyasi şantajı, siyaset mühendisliğini Tuncay Özkan bilmeyecek de biz mi bileceğiz?
Soner Yalçın, güzel yerden yakalamış. Seçimin ilk turunda ortaya çıkan sonuçlardan sonra CHP içerisinde bir tartışma başlamış ve Onursal Adıgüzel’in kellesi alınmıştı. Sonraki günlerde de Tuncay Özkan sürekli gündemdeydi. Belli ki Soner Yalçın, Tuncay Özkan’ın kellesine göz dikmişti. Günlerdir yazdığı yazıların hikmetini burada aramak gerek.
Soner Yalçın, çok güzel sol liberalizm eleştirisi yapıyor. “Kılıçdaroğlu’nun, Atatürk karşıtı küreselci dönek solculardan çok etkilendiği, genel merkezi tamamen bunlara bıraktığı sır değil”, diye bile yazdı. Gören de Soner Yalçın’ı Atatürkçü biri sanır. Soner Yalçın’ın derdi Atatürkçülük falan değil, Tuncay Özkan’ın kellesini Atatürkçülere aldırmak. Yoksa Soner Yalçın bunları bugüne kadar niye yazmadı?
Soner Yalçın’ın derdi Atatürkçülük değil, Tuncay Özkan’ın ayağını kaydırıp yerine CHP’ye çökmek. Atatürkçü eleştiriler de bunun kılıfı. Soner Yalçın bir taraftan CHP ve Tuncay Özkan’a Atatürkçülük üzerinden saldırırken, diğer taraftan da Erdoğan’ı övmekten geri durmuyor. Aşağıda okuyacağınız satırlar, 17 Mayıs tarihli “Erdoğan’ın oyununa gelindi” başlıklı yazısından:
“Şunu yazmazsam tarihe ayıp etmiş olurum:
Kılıçdaroğlu yüzde 49,5 oy alsaydı ne olurdu? Yazmak bile istemiyorum.
Heyhat! Erdoğan, yüzde 49,5 oy aldı. Minicik farkla seçim, ikinci tura kaldı. Ve:
Ülkede çatışma yok, kimse “oyumuz çalındı” demiyor. Hayat devam ediyor ve Türkiye sağduyuyla ikinci tura gidiyor. Bu güzellikleri de görelim.”
Soner Yalçın’ın seçimin hemen ardından 16 Mayıs günü yazdığı yazı ise kelimenin tam anlamıyla AKP ısmarlaması bir yazıydı. Soner Yalçın’a göre 14 Mayıs seçimlerinde sadece Kılıçdaroğlu ve CHP Genel Merkezi yenilmemiş. Fetöcüler ve PKK’lılar yenilmiş, ülkenin milli savunma sanayisini küçümseyenler yenilmiş, halkı hakir görenler yenilmiş, Biden yenilmiş, CIA yenilmiş. Nasıl, yazıyı kes Sözcü’den koy Yeni Şafak’a veya Aydınlık’a, kırk yıllık okuru anlamaz.
Neyse çok uzattık. Soner Yalçın, Tuncay Özkan’ı CHP’yi sol liberalizme esir etmekle suçluyor. Ancak sol liberalizmin alternatifi sağcılık, Erdoğancılık değil. Atatürk’ü de Atatürkçüleri de kendi şahsi çökme planına alet edemezsin!
Buradan Tuncay Özkan’ı savunduğumuz ya da ona hak verdiğimiz sonucu çıkmasın. Tuncay Özkan da en az Soner Yalçın kadar bu işlerin içinde olan biridir. Öyle televizyonlarda ağlamaklı olmasına da bakmayın. Kendisi Ergenekon kumpasının başta gelen tertipçilerinden olup, Cumhuriyet Mitinglerinde toplanan kitleyi AKP’ye satmış biridir. Ergenekon kumpası döneminde de kumpasçı olduğu anlaşılmasın diye “beni de alın”, “beni de alın” diye ağlıyordu.
Bugün benim televizyonum, ajansım yok diyor. Kanaltürk de resmen onun değildi ama satışı o yaptı, parayı da o aldı. Hatta sonradan “gizli ortak bendim” diye mahkemeye başvurup 95 milyon dolar daha para aldı.
Anlayacağınız, tam bir al birini vur öbürüne hikâyesi bu. Ha Tuncay, ha Soner. İkisi de görevli. Tek dertleri CHP’de elde ettikleri konumu korumak ya da ele geçirmek. CHP’ymiş, Atatürk’müş umurlarında değil.
Atatürkçülerin bunlara vereceği cevap ise bellidir: Ne Soner ne Tuncay, Atatürkçülük!