Anti emperyalizm mi bağımsızlık mı?
İran’da yaşanan büyük halk ayaklanmasının ardından bazı sosyalistlerin olayların arkasında ABD’nin olduğunu söyleyerek mesafeli davranması, sosyalist harekette Rusya’nın Ukrayna saldırısından sonra iyice belirginleşen ideolojik kırılmanın çarpıcı bir örneği.
Bu ayrışma Türkiye’ye has bir durum da değil; sol içerisinde küresel çapta yeni bir saflaşma söz konusu ve burada yaşanan tartışmalar bunun yansıması.
Türk Solu olarak meseleyi çok daha öncesinden “anti emperyalizm mi bağımsızlık mı?” sorusunu sormuş, başyazarımız Gökçe Fırat “anti emperyalizmle aldatmak” şeklinde yeni bir kavramla özgün bir bakış geliştirmişti. Bu yeni bakış açısına göre “anti emperyalist” söylemler otoriter yönetimlerin kendi baskıcı rejimlerini örtmek için kullandığı bir argüman olarak kullanılıyor; Batı emperyalizminin varlığı baskıcı yönetimleri meşrulaştıracak bir gerekçe olarak halka sunuluyordu.
Yaşadığımız her yeni olay klasik sol teorilerin açıklayamadığı, bu kaynaklardan beslenen sosyalist hareketlerin arafta kaldığı ve günün sonunda sosyalistlerin gerici komplo teorileriyle aynı safta yer aldığı canlı örnekler yaşatıyor.
Ukrayna’da Rusçu olanlar, İran’da mollaları savunuyor
İran olayları da bu saflaşmayı gösteren canlı bir örnek. Türkiye’de “eylemsizlikten” şikayet eden nice radikal sol hareketin İran’daki olaylara sessiz kaldığını gördük. Elbette bu “sessizlik”, ses çıkarmak kadar politik bir tavırdı ve bunun temelinde de Batı emperyalizminin karşısında alternatif olarak sunulan Avrasyacı bloğun geleceğine yönelik bir güvenlik kaygısı yatıyordu.
En uç noktasında Çin Devleti’yle açık bir ilişki kurmuş Aydınlık hareketinin bulunduğu, TKP gibi partilerin de yer aldığı, Birgün Gazetesi’nde birçok yazarın içinde olduğu, farklı siyasi örgütlerden teorisyenlerin de katılımıyla genişleyen bir ittifak söz konusu. Bu ittifakın söylemlerinin Ethem Sancak gibi AKP’lilerle, Bahçeli gibi milliyetçilerle ve Banu Avar gibi Türkçülerle tamamen örtüşmesi elbette bir tesadüf değil. Esasında bu ittifakın en büyük gücü bizzat AKP.
İran direnişinde dış güç aramak eylem kırıcılıktır
İran’daki kadın hareketi sokaklara döküldüğünde Türkiye’de bir “sosyalist” olaylara destek olmak için basın açıklaması yapanların arkasında “şah rejimine ait bayrağın olmasını” gerekçe göstererek olayların arkasında Batı emperyalizminin olduğuna hükmediverdi.
Ardından yapılan paylaşımlar olayları twitter üzerinden dünyaya duyuran Amerika’nın Sesi (VOA) çalışanı Mesih Alinejad’ın bir ABD ajanı olduğu, bunun da ABD’nin bu olayları kışkırtmaya çalıştığı yönündeki “analizlerle” devam etti.
İşine gelecek bir kişi bul ve bu kişi üzerinden direnişi Amerikancılıkla yaftala! Bu AK trol yöntemi değil mi? Bu kadar açık sözlü olamıyorsan “Bu eylemlerden bir şey çıkmaz!” propagandası yap! Ya da laf kalabalığı yapıp eylemcilerden en ince ayrıntısına kadar detaylandırılmış güçlü bir manifesto talep et, direnişe destek olmak için pazarlık yap!
Eylemlere mesafeli duruş eylemlere karşıtlık noktasına varınca ve molla savunuculuğu iyice belirginleşince TKP’li Kemal Okuyan “dünyada eylem yapan herkesin arkasında ABD’nin olduğunu söylemenin yanlış bir şey olduğunu” söylemek zorunda kaldı.
“Sosyalistler” de Batı kadar samimiyetsiz ve ikiyüzlü
Bu radikal sosyalistlerin eylem kırıcılıklarını gizlemek için geliştirdikleri bir kavram var: “Batının samimiyetsizliği”.
İran olaylarının ardından Independent Türkçe’de çalışan bir gazetecinin “Filistin’de de bir kadın göstericinin öldürüldüğünü ama batının bu kadar gürültü koparmadığını, bu durumun liberallerin ne kadar samimiyetsiz olduğunu ispatladığını” söylemesi bu zihniyetin tipik bir örneği.
Bir samimiyet testi de biz yapalım. ABD uyduruk Rojava devrimiyle Kürtlere alan açmak için Kuzey Suriye’ye bomba yağdırırken neden sesiniz çıkmıyordu? Yoksa “Amerikan parmağı” kötü ama bombası iyi mi diyorsunuz?
Tamam liberaller samimiyetsiz, ABD de olayları destekliyor; molla rejiminin yıkılmasını da istiyorlar. O zaman ne yapacağız? Samimi ve tutarlı olmak adına mollaları mı destekleyeceğiz? Ya da ABD’nin yeryüzünden tamamen yok olmasını mı bekleyeceğiz? Asıl riyakarlık kendilerinin bile gündeme getirmediği Filistinli bir direnişçiyi İran eylemleri olduğunda hatırlayıvermek değil mi?
Öylesine tuhaf çalışan bir kafa ki bu örneğin Rusya nükleer silah kullansa yapacakları ilk şey saldırıyı kınamak değil, “Ama ABD de atom bombası kullandı, o zaman neredeydiniz?” diye sormak olacak.
Liberaller ve “Sosyalistler” düşman kardeştir
Liberalizm eleştirisi ve sürekli olarak Batının ikiyüzlülüğü üzerine çekilen sert nutuklar bu kesimler için bir ideolojik hesaplaşma değil, bir kaçış yolu haline gelmiş durumda. Liberalizm, dünyanın her yerinde radikal solcular her boşluğa düştüğünde tutunacak bir “halat” haline geldi. “Solcularımızın” yaptıkları bu liberalizm eleştirisi otoriter düzen özlemini gizleyecek bir örtü haline geldi. Tıpkı liberallerin dünyanın her tarafına demokrasi götürmek yalanını söyledikleri gibi! Örtüyü çektiğinizde altından çıkan şey çok kutuplu ve adil bir dünya hayali değil, alternatif bir sömürgeciliğe duyulan özlem oluyor. Ancak her olayı liberallerle ve batı emperyalizmiyle açıklayan komplocu bakış açısının dünyada bir alıcısı var. Dünyada liberalizm düşmanlığı “satıyor”.
Oysa gerçek şu ki liberaller ve bu “sosyalistler” esasında düşman değil. İki taraf da milliyetçiliği düşman olarak görüyor ve ulus kavramını reddediyor. İki tarafın da asıl düşmanı gerçek bir ulusalcılık ve sadece bu bile bu iki kesim arasındaki kavganın ne kadar “samimiyetsiz” bir tiyatro olduğunun göstergesi.
Birileri sokaklara dökülüp kendi bedenlerini feda ederken akıllara ilk gelen şeyin “Batı ne dedi, liberaller ne söyledi?” sorusunun olması ideolojik ve vicdani bir körelmeden ya da politik bir taktikten kaynaklanmıyor elbette. Bunun çok daha “duygusal” sebepleri var.
ABD molla rejiminin yıkılmasını ister mi? Elbette ister. O zaman soruyu başka türlü soralım. Molla rejiminin yıkılmasını kim istemez? Elbette mollalar ve Rusya istemez. ABD İran rejimine karşı diye mollanın yanında yer almak nasıl bir utanmazlık! Üstelik söz konusu hareket kadınların önde olduğu ve bedel ödediği bir direnişken.
Molla solculuğu Erdoğan solculuğuna evrilecek
Rusya her geçen gün biraz daha yalnızlaşırken İran gibi bir gücün kendi yörüngesinden kopması Putin’in en büyük korkusu. Ama Putin’in bir dostu daha var: Erdoğan. Bugün Batının parmağını gösterip molla düzenini savunanlar yarın da AKP’yi savunacaktır. Gezi olaylarının arkasında ABD parmağı olduğunu söylemediler mi zaten?
Komünist parti yöneticisi olacaksın hapse girmeyeceksin, komünist akademisyen olacaksın ve devletten maaş alacaksın, komünist gazeteci olacaksın ve sana hiç kimse dokunmayacak! Bol bol neo liberalizm eleştirisi yapıp “Chicago çocukları” hikayeleri anlatacaksın ama yanı başındaki büyük İran direnişini görmezden geleceksin. Kazakistan’da halk ayaklanacak, burun kıvıracaksın. Şili’de sol iktidar Rusya’yı eleştiriyor diye “Amerikan solcusu” olarak niteleyeceksin. Doğu Türkistan’da Çin zulmüne direnmeye çalışan Türkleri “cihatçı” olmakla suçlayacaksın!
Dört dörtlük bir samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük ancak böyle yapılır!