Sri Lanka, tarihinde ilk defa temerrüde düştü. Yani borçlarını ödeyemeyeceği kesinleşti. Bu, ekonominin iflası ve çarkların durması demek. Ülke zorunlu ithalatını gerçekleştiremiyor ve dış borçlarını ödeyemiyor çünkü döviz varlığı tamamen tükendi. IMF’nin yardım programını bekliyorlar.
Covid-19 pandemisi ile birlikte, turizm gibi önemli bir döviz girdisinin iki yıl boyunca bıçak gibi kesilmesiyle alarm zilleri çalmaya başlamıştı. Nisan ayında başlayan ve Mayıs sonuna kadar devam eden şiddetli protesto gösterileri sonucu, Başbakan Rajapaksa ve kabinesinin istifası geldi.
Fakat Sri Lanka ekonomisi zaten çok kötü yönetiliyordu. Çin’in borçlandırma tuzağı kuşkusuz önemli bir etken. Ama ödenemeyen borç için yeniden borçlandırmak olsun, liman, havaalanı köprü gibi yatırımlara el koymak olsun, Çin’in dış borçlardaki payı Japonya ile aynı. %10’u geçmiyor.
Bununla birlikte bilinmeli ki, Japonya’dan alınan borçların ortalama vadesi 34 yıl, faizi ise %0,7 (binde 7) iken Çin, 18 yıl için Sri Lanka’ya %3,3 uyguluyor. Yani Sri Lanka’nın Japonya’dan aldığı 100 doların toplam maliyeti 34 yılın sonunda 126 dolar ederken, Çin’den aldığının maliyeti yarı sürede 180 dolara çıkıyor!
Üstelik Sri Lanka’daki en büyük müttefiki Mahinda Rajapaksa’yı kaybeden Çin, ülkeye azıcık nefes aldıracak son bir 1,5 milyar dolarlık krediyi bu ayın başında serbest bırakmaktan vazgeçti. Yani Asya’nın yükselişi falan hikâye. Çin Sri Lanka’dan alacağını aldı. Gerisiyle IMF uğraşsın…
Şimdi sorsan, Japonya kapitalist Amerikan uşağı. Ama tefeci gibi tuzak kurup Hint Okyanusu’nda stratejik limanlara, havaalanlarına el koyan Çin, “yükselen Asya şafağı”.
Neyse…
Gerçekte Sri Lanka’yı batıran, nepotizmin zirvesinde oluşudur. Haberlere göz atacak olursanız Sri Lanka’daki “Rajapaksa”yı Polonya’daki “Leh” gibi zannedersiniz. Oysa Rajapaksa adı Sri Lanka’da çok yaygın olmasa da Başbakan Rajapaksa’nın ailesi devlet içinde epey yaygın. Rajapaksalar, İngiliz sömürge çağından bakiye, güçlü aşiretlerden biri.
İstifa eden Başbakan Mahinda Rajapaksa, 2005-2015 arasında zaten iki dönem üst üste Cumhurbaşkanı görevini yürütmüştü. İstifasını kabul eden şu anki Cumhurbaşkanı ise, kardeşi Gotabaya Rajapaksa. Başbakan ile birlikte kabineden düşen iki kardeşi daha var: Su İşleri Bakanı Chamal Rajapaksa ve Maliye Bakanı Basil Rajapaksa.
Bu daha başlangıç, yazmaya devam…
Mahinda Bey bir oğlunu da Spor Bakanı yapmış. Namal Rajapaksa, babası gibi kitlesel öfke karşısında istifa edenlerden. Fakat bir de Mahinda’nın Başbakanlık Özel Kalem Müdürü yaptığı Yoşitha Rajapaksa var. Memur kadrosu olunca, istifası gereksiz görülmüş olmalı. Bu arada Chamal Amcalarının oğlu Şaşindra Rajapaksa, Tarım Bakanıymış.
Su İşleri Bakanlığında daha önce de bir Rajapaksa varmış. Müstafi Mahinda Bey’n yeğeni Nirupama. Nirupama Hanım’ın da çoğu Rajapaksa gibi Pandora Papers ifşaatında adı geçiyor. Off-shore üzerinden Londra’da, Sidney’de yatlar katlar…
225 sandalyeli parlamentoda Rajapaksa soyadını taşıyan 8 milletvekili var. Farklı soyadlı enişteleri, baldızları saymakla vakit harcayamadım. Ama anladım ki, bizim üniversitelerin Sri Lanka’dan eksiği yok, fazlası var.
Sülalenin yüzlerce üyesi de bürokraside, belediyelerde mevki sahibi. Tabi, bütün bir sülalenin ihalelere, imtiyazlara, ülkedeki çeşme başlarına çökmüş olduğunu uzun uzun anlatmamıza gerek yok.
Güneydeki zengin toprak ağalarının devamı olan Rajapaksa Aşireti’nin 20 yıldan az sürede ülkeyi ne halde getirdiğini, Mart ayında tasfiye edilen Enerji Bakanı Udaya Gammanpila özetliyor:
“Rajapaksalar son derece tehlikeli, güç simsarı bir sülale. Özellikle de [Maliye Bakanı] Basil. Her şeyin arkasında o var. Ama hiçbir şeyden de anlamazdı. Mali krizin ekonomik krize, bir çözüm getirmezsek bunun da siyasi krize dönüşeceğini bir türlü kabul ettiremedik.”
Basil, belki de gözlerindeki ışıltıya çok güveniyordu ama sonuç ortada. Tam olarak Gammanpila’nın dediği gibi, önce mali darboğaz yaşandı.
Turizmdeki döviz kaybını tekstille şununla bununla kapatamayınca Rajapaksalar ölümcül tuzağa, tarımın tek güvencesi kimyasal gübre ithalatını yasaklayarak düştü. Dolayısıyla halkın temel gıda kaynağı olan tarım ürünlerinde fiyatlar tırmanmaya başladı. Ama daha fenası, en büyük döviz getiri kalemlerinden biri olan Seylan çayının üretimi de baltalanmış oldu. Gıda sorunu bugünlerde artık insani kriz niteliğinde.
Ve Rajapaksaların karanlığı bir mecazdan ibaret değil. Döviz rezervleri tükendiği için Sri Lanka, elektrik çevrim santrallerine fuel-oil alamıyor. Kurak geçen mevsim barajları da dolduramayınca, günde 3 saatle başlayan kesintiler 8, 10, 13 saati bulmaya başladı. Yani Sri Lanka aylardır elektrik ışığından da mahrum. Toplu taşıma başta olmak üzere tüm ulaşım sistemi aynı sebepten ötürü çökmüş durumda.
2005’te başlayan Cumhurbaşkanlığı döneminde, hatta ondan önceki bir yıllık kısa Başbakanlık döneminde de Rajapaksa soyadı bu kadar ön planda değildi. 22 milyonluk ülke bu zamana kadar kabile gibi yönetilmekle kalmamış, Rajapaksa ağalarının mülkü haline gelmişti.
Ama herkesin gördüğü gibi halk, maraba olmayı kabul etmedi. Zorba kabile reislerinin, protestocuların üstüne saldığı paralı çeteler de kâr etmedi. Başbakan’ın evi, yandaş iş adamlarının lüks arabaları, hükümet binaları başta olmak üzere her yere öfkesini kustu ve Rajapaksaları sığındıkları askeri üslere kadar kovaladı.
Tüm bunların üstüne, ironik bir şekilde adı “Aydınlık” olan gazetenin 15 Nisan’daki haberine yer vermemek olmaz.
“Sosyalist Sri Lanka, protestolara çözüm arıyor. Sri Lanka’da hükümet, 16 Mart’tan beri şiddet eylemleriyle süren protestoları durdurmak üzere harekete geçti. Hükümet, ABD’nin kur operasyonuyla zor günler yaşayan ekonominin sorunlarını, birlikte çözme çağrısı yaptı.”
Tıpkı Pakistan’da olduğu gibi Sri Lanka’da da Aydınlıkçılar kokuşmuşluğun avukatlığına soyunmuş. Hiç şaşmaz.
Aslında Sri Lanka’nın PKK’sı Tamil Gerillaları’na 30 yılın sonunda son veren askeri operasyon, Rajapaksa’nın Cumhurbaşkanlığı döneminde kotarılmıştı. Ama Sri Lanka, iç savaş sonrası beyaz bir sayfa açmaya çalışırken belki şimdi başka türlü bir iç savaşın arifesinde. Çünkü nepotizmden, yani adam kayırmacılık hastalığından kurtulabilmiş değiller.
Sri Lanka’ya Türkiye’den bakarken paralellikler görmek kaçınılmaz. Nepotizmin kitabını yazmış AKP’ye rağmen nasıl halen daha yeryüzünden silinmediğimizin sebebini cumhuriyette aramalıyız. Atatürk’ün cumhuriyet devrimiyle kazanılan milli hüviyetimiz olmasaydı, bugün şahit olduğumuz toplumsal gerilimler belki bizleri çok daha şiddetli hırpalayacaktı.
Belki İngiliz sömürgesinin emanetçisi birkaç güçlü ailenin elinde bugünkünden çok daha ağır facialar yaşayacaktık. Belki de Sri Lanka halen parçalanmadıysa, siyasi fırtınalardan daha az etkilenen ve Türkiye’nin onda birinden az yer kaplayan bir ada ülkesi olduğundan, yani istese de parçalanamayacak olduğundandır.