Rusya’nın Ukrayna’da saplandığı batak, 100’üncü günü geride kalırken 30 binden fazla askerine mâl olmuş durumda.
Çöküşe çare olarak alınan tedbirlerden biri de paralı Wagner’ler başta olmak üzere Rusya dışında bulunan savaşçı kapasitesini Donbas’a aktarmaktı.
Elbette bunların başında Suriye’deki askerler geliyor. Rusya’nın, Suriye’deki üslerin çoğundan çekilip buraları İran ve Şam’a bağlı kuvvetlere terk edeceği aslında geçtiğimiz Mayıs ayının başından beri dünyada ve Türkiye’de yazılıp çiziliyor.
Aydınlık’ın bugünkü sürmanşetinde Perinçek tayfası bu sürece “Suriye’deki güçlerin konumunu yapılandırmak” demiş. Tabi bu Kremlin kaynaklı bir politik doğruculuk tutumu. Ve bizim Saray medyasından hiçbir farkı yok. Bizde de mesela zam gelmez, fiyat güncellenir. Aynı anda hem Rusçu, hem Reis’çi olmak o kadar tutarlı ki!

Neyse…
Sonuçta bir aydır süregelen gerçek bu. Ruslar Tartus, Lazkiye gibi birkaç öncelikli nokta dışında Suriye’den çekildi. Gerek Halep kuzeyindeki Tel Rıfat, gerek Fırat’ın batısındaki Münbiç ve doğusundaki Kobani’de, PKK/PYD’nin desteksiz dayanma ihtimali yok. Rusya’nın Türk ordusu karşısında şu dönemde pek hamle şansı yok.
Fakat Suriye’den çekilen, iflahı kesilmiş Rusya, dün Türkiye’yi bir kez daha tehdit etti. Rus Dışişleri sözcüsü Zaharova, “Ankara’nın Suriye’de zaten zorlu olan mevcut koşulları tehlikeli bir şekilde daha da kötüleştirecek bir hamle yapmayacağını umuyoruz” dedi. Daha da kötüleşmesi ne demek? Kremlin, Türk askerini bu sefer de İran molla ordusuna mı vurduracak?
Bu üstü kapalı tehdidin bir de gerekçesi var ki, evlere şenlik: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin meşru hükümetinin onayı olmadan atılacak böylesi bir adım Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü doğrudan ihlal edecektir.”
Zaharova’nın, meşrû Ukrayna hükümetinin onayı olmadan atılan adımların sonucundan pek haberi yok herhalde. Hatırlanacak olursa, Ukrayna Savaşı’nın başından beri Rusya’dan Türkiye’ye –özellikle SİHA satışları konusunda– defalarca tehditkâr mesajlar iletildi.
Rusya’nın, kendisine yaptırım uygulamayan tek NATO ülkesine reva gördüğü muamele tam olarak böyle. NATO ve ABD karşıtlığının kolay alkış aldığı Türkiye’de, Rusya’nın bu tehditleri nedense pek konuşulmaz. Siz bir de NATO’dan çıkıp Lavrov’un kucağına düşsek ne olur, onu düşünün.
Oysa gerek Stoltenberg, gerek Biden, gerek diğer NATO liderlerinin son dönemde Türkiye’ye karşı tavırları dikkat çekici. Başta Finlandiya ve İsveç konusunda Türk tarafının NATO’da ayak diretmesi olmak üzere, Ukrayna Savaşı’nın başından beri Türkiye’nin elde ettiği –ve AKP’nin kemire kemire yediği– diplomatik inisiyatif ortada.
ABD’nin söz konusu bir “5. Suriye harekâtında” PKK’ya aktif destek vermeyeceği kesin. Yani Rusya’dan farklı olarak “niyeti” yok. Olası operasyon konusunda ABD tarafından iletilen mesajlar nispeten yumuşak.
Tayyip Erdoğan’ın bu kadar rahat gürlemesinin sebebi de bu. Seçim kanunu değişikliği, CHP’ye operasyonlar, “dezenformasyon” yasa tasarısı ve yargıdaki bazı hamlelerle birlikte değerlendirildiğinde; AKP medyasında köpürtülen bu Suriye bahsinin de maalesef bir seçim yatırımı olarak değerlendirileceği ortada.
AKP’nin muhalefete çektiği, “siyaseti yapılamayacak konular” listesinin başındaki Suriye operasyonları, bir kez daha oy toplamanın ve muhalefeti sindirmenin aracı haline gelecek. Hem de Türk askerinin kanı canı pahasına!

Tabi bu arada bu “5. Suriye Harekâtı”nı günlerdir bağıra çağıra duyurulduğu için, Esad rejimi şimdiden Tel Rıfat ve buradaki Minakh Hava Üssü’ne askeri yığınak yapma şansını buldu.
İktidar, orduyu bir gece ansızın harekete geçirmek yerine günler boyu “bir gece ansızın gelebiliriz” sakızını çiğnediği için, Mehmetçiklerin karşılaşacağı tehlikenin boyutları her gün daha da artıyor. Tıpkı daha önceki operasyonlarda olduğu gibi. Türk askerinin başına gelecek her felaketten AKP liderliğinin bizzat sorumlu olduğunu hatırlatmış olalım.