Önceki gece Kayseri’de yaşanan olaylardan sonra dün Suriye’nin kuzeyinde orada yaşayan Suriyelileri korumak için bulunan Türk askerlerine, Türk vatandaşlarına ve Türk bayrağına yönelik haince saldırılarla sarsıldık.
İki gündür özellikle sosyal medyada bir infial havası var. Öncelikle bu infialin hiç de haksız olmadığını tespit edelim; buna ulusal tepki denir ve kendini Türk hisseden herkes de bu tepkiyi verir.
Fakat tepki vermekten öte sonuç almamız gerekir ki o zaman da şunu sormamız gerek; ne yapalım da bu sorundan kurtulalım?
…
Her şeyden önce şunu tespit ederek başlayalım düşünmeye: Meselenin bir yüzü Arap meselesi olabilir ama asıl ağır basan tarafı PKK sorunudur.
Sorunu ülke içi bir sorun olarak da görmeyelim, ülkemizdeki Suriyeliler sorunu bir dış sorunun sonucu olarak ortaya çıktı.
Çok basit bir gerçeği hatırlayalım; ülkemizde bulunan Suriyeliler komşu bir ülkenin vatandaşı ve onları burada istemiyor isek, onların ülkelerine gitmelerini nasıl sağlayacağımızı düşünüp taşınmalıyız.
…
O zaman son dönemin politik gelişmelerine bakalım…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriyelilerin geri dönmesini isteyen açıklamaları, Devlet Bahçeli’nin benzer yöndeki beyanları, en son Tayyip Erdoğan’ın Suriye devlet başkanı Esad ile görüşülebileceği yönündeki açıklamalarını aklımızın bir köşesinde tutalım.
Ondan sonra bir de Türkiye’nin engel olduğu PKK’nın Suriye kolunun Suriye’nin kuzeyinde yapmak istediği seçimleri düşünelim.
Ve ülkemizdeki Suriyeliler meselesinin düğüm noktasının Suriye’nin kuzeyi olduğunu, ülkemizdeki Suriyelileri göndereceğimiz yerin burası olduğunu, onları orada istemeyenin PKK olduğunu, Suriyeliler oraya giderse PKK’nın sözde Rojova devletçiğinin son bulacağını aklımızda tutalım.
İsterseniz bu tabloya Irak’ta PKK’nın yasadışı örgüt ilan edilmiş olmasını, Irak devletinin sınır karakolları kurma adımı atmış olmasını, Barzani aşireti ile PKK terör örgütü arasındaki kavgayı da ekleyin.
Görünen tablo son derece net: Türk devleti Esad ile bir şekilde anlaşacak olursa, Suriyelilerin geri dönüşü başlayacak olursa, PKK’nın Kürt devleti hayalleri de bitmiş olur. Irak’tan sürülen, Türkiye’de zaten büyük güç kaybeden terör örgütü için yolun sonu gelebilir.
PKK’yı baba Esad’ın Suriye’de kurduğunu biliyoruz, örgütün orada son bulması hiç de imkânsız değil çünkü esas silahlı gücü orada ve daha önemlisi ABD’nin desteğini alabilmesi için Suriye’de var olmak zorunda. Suriye’de işi bitirilen PKK’nın değil Türkiye’de Avrupa’da bile barınması çok zordur, o zaman tıpkı Asala gibi bir kenara atılacaktır.
…
Ama mesele sadece PKK ile de bitmiyor.
PKK’nın işgali altında bulunan Suriye’nin kuzeyinde farklı silahlı Arap gruplar da var. Bunlardan bir bölümü ÖSO ve benzeri Türkiye’nin sözde himaye ettiği çapulcular. Bir diğer bölümü ise İdlib’de yerleşmiş IŞİD ve türevi unsurlar.
Bu iki grup da Türkiye ile Suriye arasında bir barış olmasa dahi bir ortak yol bulunmasını istemez. Çünkü varlıkları bu iç savaş haline bağlı.
Bu çeteler de tıpkı PKK gibi köşeye sıkışmış durumdalar, Türkiye’nin atacağı bir adım onların da sonu olacak.
Dün Suriye’nin kuzeyinde Türk askerine ve Türk vatandaşlarına saldırma gafletinde bulunanlar da bu çapulcu çeteler zaten.
…
Peki biz ne yapabiliriz?
Madem sorunun çözüleceği yer asıl olarak Türkiye değil de Suriye, o zaman bizler burada ne yapalım?
Her şeyden önce olayları anlamaya, kim nerede duruyor görmeye çalışalım. Çünkü dostumuzu ve düşmanımızı, dost görünen gizli düşmanlarımızı bilmeden bir şey yapamayız.
…
Kayseri’deki olaylar sonrası “istenmeyen olaylar” diye başlayan cümleleri kuranlara bir bakın…
İstenmeyen olay ne?
5 yaşında bir kız çocuğunun bir Suriyeli tarafından taciz edilmesi değil mi?
O kadar kadın hakları diyen, çağdaşlık diyen, laiklik diyen, kız çocukları okusun diyen, tacize karşı çıkan gruplara bakın!
Hepsi-içten içe, gizliden gizliye- tacizciyi korumadı mı?
“Bir Suriyelinin işlediği suçtan dolayı tüm Suriyelilerin hedef alınmış olması kabul edilemez” diye çok hümanist takılanların asıl derdini “Türkler vandaldır, soykırımcıdır, Ermenilere de böyle yaptılar” diyenler açığa vuruyor.
Bunlar aynı zamanda PKK’nın Suriye’de Birleşmiş Milletler tarafından da tespit edilen küçük çocukları kaçırarak onları zorla savaştırmasına da ses çıkarmayan tipler.
Bir kısmı açıktan bir kısmı gizli PKK’lı olan bu tayfanın tek derdi Suriyeli Arapların Türkiye’de kalması, çünkü böylelikle PKK kuzey Suriye’de çocuk kaçırabilecek!
Aslında Suriyeli tacizci ile bebek katili PKK’yı birleştiren bir ortak medeniyet var: Kadına ve çocuğa değer vermemek.
Türk’ün medeniyetinde ise her şey çocuklar içindir, bir çocuğa dokunulduğunda Türk dünyayı bile yakabilir.
…
Sosyal medyada açığa çıkan Türk düşmanı koronun PKK kolunun dışında bir de adına İslamcı denilen kolu var.
Hemen hemen aynı argümanları savunuyorlar, kimileri sinip susuyor, kimileri Türk’e olan kinini kusuyor.
Bizim İslamcı camianın en ayırt edici özelliği zaten Türk düşmanlığıdır. Türk’e düşman olmalarının sebebi ise Müslüman olmamalarıdır. İslamcı denilen ucube, Avrupalı Haçlıların sarık takmış ajanıdır.
Düşmanları görünürde Atatürk laikliğidir ama asıl neden Atatürk milliyetçiliğidir. İslamcının ipini tutan Yunanları, İngilizleri, Fransızları Anadolu’dan atan Türk’e düşmandırlar. Avrupalı Haçlıların Rumlar ve Ermeniler eliyle yapamadığını Suriyeli Araplar eliyle yapma derdindedirler.
Dillerinden hiçbir zaman Arap ırkçılığı sözü çıkmaz ama her söze Türk ırkçılığı diye başlarlar.
Kız çocuklarının ilkokula bile başı kapalı gitmesini isterler ama bir Suriyeli Arap 5 yaşında üstelik Arap bir kızı taciz edince buna tepki gösteren Türk’e ırkçı derler.
…
Suriyeli sorunu ülke içi bir sorun değil demiştik çünkü onlar eninde sonunda kendi memleketlerine gidecekler kimsenin kuşkusu olmasın.
Ama bizim asıl sorunumuz içimizdeki bu PKK’lı ve İslamcı tayfadır.
Ve dikkat edin, İslamcılar ve PKK’lılar hep ortak hareket eder.
“Türk demeyelim Türkiyeli diyelim” sözde masum taleplerinin altında Türkleri, Türklüğü, Atatürk’ü düşman gören bir karanlık zihniyet gizlidir.
Asıl sorun olan bu insanlar da değil bu zihniyettir ve bizim asıl düşmanımız da bu zihniyettir.
Tam da bu nedenle, milliyetçilik, Türkçülük ve Atatürkçülük bayrağını yükseltmemiz gerekir.
Bu kavga bir zihniyet ve medeniyet kavgasıdır ve bu kavganın temeli Türklük, ideolojisi ise Atatürkçülüktür.
…
Atatürk’ün nasıl bir dahi olduğunu Suriye’den gelen görüntülerden her halde anlayabiliyoruz.
Bugün Türk bayrağına ve askerine saldırılan Suriye’de 100 yıl önce Atatürk ordu komutanı olarak bulunuyordu ve aynı Suriyeliler Atatürk’ün başında bulunduğu Osmanlı Ordusu’na saldırıyordu.
Atatürk’ün bugünküne benzer bir çapulcu sürüsünün karşısına kırbacı ile çıkıp onları dağıttığını unutmayalım. Çapulcuya kurşun bile çoktur.
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken neden Anadolu’ya çekildiğini, bizi aslında bu Orta Doğu bataklığından ve Arap düşmanlığından kurtardığını bir kez daha takdirle analım.
Neden Türk kültürünü Arap kültüründen -tıpkı diğer kültürlerden olduğu gibi- uzak tuttuğunu bugün çok daha iyi anlamış olmalıyız.
Bir sözünü bugün özellikle hatırlayalım: Türkiye Türklerindir!
Ve tabi Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı aklımızdan hiç ama hiç çıkartmayalım.
Ne mutlu Türküm diyene!