Suriyeli göçmenleri Türk toplumuna kabul ettirme çabası uzun süredir devam ediyor. Kimileri bunu muhacir-ensar diyerek dini kavramlarla, kimileri de hümanizm diyerek evrensellikle açıklıyor.
Hepsinin ortak noktası toplumun hem demografik yapısını, hem sosyal yapısını toptan değiştirmek. Bunun için birçok adım atıldı. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Türk milletine bunu kabul ettiremiyorlar. Bütün parti tabanlarını bir araya getiren tek konu bu. Evet, işler istenildiği gibi gitmediği için yeni argümanları ortaya çıkarmaya başladılar.
Filmlerle bu işi yapabileceklerini düşünüyorlar. Bu hafta iki tane Suriyeli göçmenleri anlatan film piyasaya sürüldü. MUBİ Türkiye’de yayınlanan Müjde filminde sadece göçmenleri kabul ettirme planını değil, daha derin planlar olduğunu görüyoruz.
Müjde ( Lale Mansur ), evini taşıttığı Suriyeli bir gence aşık oluyor ve birlikte yaşamaya başlıyorlar. Nasıl iletişim kuracaklarını merak ediyordum, İngilizce konuşarak anlaşıyorlar. Sanki Suriye’den gelenler dil bilen, üniversite mezunu havası yaratılıyor.
Suriyeli genç ( Sayyid ), Müjde’ye yemekler yapan, ona çok iyi davranan bir erkek olarak seçilmiş. Filmde Türk erkekleri ise ilgisiz olarak anlatılmış, mesela Müjde’nin oğlu bile annesiyle yalnızca telefonla konuşan, taşınmasına bile yardım etmeyen birisi.
Taşınma sahnelerinde Suriyeliler sürekli çalışıyor, ama Türkler tabi ki tembel millet olarak tanıtılıyor. Yemek beğenmeyen, işten kaçan dalavereci Türklere karşı; çalışkan, asil Suriyeliler.
Sayyid “Vatanımı isteyerek terk etmedim.” diyor. Ama hikayede görüyoruz ki, sadece vatanını değil, oğlunu bile orda bırakıp gelmiş.
Müjde’nin kendisini eleştiren arkadaşlarına verdiği cevaplar tamamen Türk düşmanlığı üzerine kurulmuş. “Suriyelilerden önce kendinize bakın” diyerek işin içinden çıkmaya çalışmaktadır. 5milyon Suriyeli içinde istisnai kötü durumlar yaşanabilir, ama ahlaksız Türkler bunu hep yapıyorlar genel tezi ortaya çıkıyor. Suriyelilerin çocuk tacizlerini savunmak için, gece evden kaçan komşu kızını göstermektedir.
Son sahne, filmin temel amacını ortaya döküyor. Bu sefer karşımıza linççi Türkler çıkıyor. Masum Sayyid’i ellerinde Türk bayraklarıyla linç etmeye çalışan bir güruh olarak gösteriliyor Türkler. Atılan sloganlar insanlık dışı olarak gösteriliyor.
Bütün olumlu özellikler Suriyelilerde toplanırken, Türklerle ilgili bir tane bile olumlu yönden bahsetmiyor. Bizim sokakta, basında gördüğümüz Suriyeliler kimler o zaman? Suriyelilerin yaptığı taciz, tecavüz, hırsızlık haberlerini her gün basında okuyoruz. Hatta kendi aralarında sokak ortasında çatışmaya bile giriyorlar.
Müjde, bir sahnede Sayyid’e “ Sen başıma gelen en güzel şeysin.” diyor. Lale Mansur ve onun gibi düşünenlerin başına gelebilecek en güzel şey gerçekten Suriyeli göçmenler. İstedikleri Türkiye zaten bu. Türkün olmadığı, laikliğin olmadığı bir ülke istiyorlar.
Film boyunca filmde Suriyeli bir kadınla karşılaşmıyoruz. Çocuklar ve erkekler gösteriliyor sürekli.
Suriyeliler Türkiye’ye yayılarak ve izledikleri nüfuz politikasıyla, demografik yapıyı değiştirmeye başladılar. Bu filmde ise bunun bile yetmediği, Türk-Suriyeli evliliklerin olması gerektiği mesajı veriliyor alttan altta. Toplumsal yapıyı biraz da böyle değiştirelim diyorlar. Doğu ve Güney Doğu’da bunu örnekleri var, Suriyeli kadınlar kuma olarak ikinci, üçüncü eş oluyor. Burada ise tersten bir durum var; erkek Suriyeli, kadın Türk. Hem de büyük şehirde yaşayan okumuş, kültürlü bir Türk kadını.
Bu filmde Lale Mansur’un seçilmesi anlamlı. 2010 yılında yetmez ama evet savunan, Atatürkçüleri tutucu olarak tanımlayan birisi. Filmde Türk bayrağının ortaya çıktığı sahneyi izlerken, Lale Mansur’un bayrak açıklaması aklıma geldi: “ İç çamaşırı gibi balkonlara, camlara neden bayrak asılır.”
45 dakikalık bir filmi, bu kadar Türk düşmanlığını nasıl sığdırabildiler diyerek hayretle izledim. Filmi izleyenler benim gibi eleştirmek için izlemişler. Bu filme ilginin az olması, bu tezleri topluma kabul ettiremeyeceklerinin bir göstergesidir.