AKP, Suriye’de dönüş peşinde
AKP’nin uzun zaman önce çıkmaza girdiği Suriye ve Esad meselesinde çark etmesi bir süredir bekleniyordu. Şimdi beklenen oluyor.
İktidar, dış politikada adım adım Rus eksenine giriyor. Ukrayna Savaşı’nın ilk döneminde Batı’ya yakın ama Rusya’yla da ilişki kuran konum artık ortada yok. O dönemki aranan “ilişki kanalı”, “muteber NATO üyesi” imajı da yok oldu. Şimdi hukuken Batı ittifakı dâhilinde görünen ama fiilen Rusya’nın peşinde sürüklenen bir AKP var.
AKP’nin Rus eksenine bu kadar yanaşmasının arkasındaki en temel etkenin finans meselesi olduğu görülüyor. Eli bugüne kadar hiç olmadığı kadar daralan AKP ve Erdoğan’ın, Putin’in ihsan edeceği kaynaklara ihtiyacı da hiç olmadığı kadar büyük…
Fakat bu kaynak aktarımının da elbette bir bedeli var: Putin’in sözünden zinhar çıkmamak. Ve bunun da ilk kuralı Suriye’de havlu atmak! Daha doğrusu çoktan yere düşüp paspas olmuş AKP havlusunu “işte bakın!” diyerek âleme göstermek, Esad’ı meşru yönetim olarak tanımak. ÖSO ve benzeri grupları beslemekten ve silahlandırmaktan vazgeçmek vs…
İşin gerçeği AKP zaten Suriye’deki hezimeti fiilen kabullenmiş durumdaydı. Yani artık Putin’in zorladığı bir Erdoğan-Esad barışması sadece herkesin bildiği bir durumun açıkça ifade edilmesinden ibaret olacak. Ama ne gam… AKP, defalarca daha önce yaptığı işlerin tam zıddını yapmadı mı? Savunduğu politikaların tam aksini, sayısız kez uygulamaya sokmadı mı? Bugün baş tacı ilan ettiklerini ertesi gün hain, en şedit düşman olarak sunduklarını en büyük dost olarak önümüze koymaya kalkmadı mı?
Tümünü saymaya elbette gerek yok.
Fakat şunu hatırlatmakta fayda var: Bunları yaparken bir kere olsun utanıp sıkılmadılar. Acaba birileri bize geçmişi hatırlatır mı diye duraksamadılar. Ve her defasında suçu kendi üstlerinden atıp yükleyecek birilerini buldular. O kadar iyi sıyrıldılar ki kendilerini kandırılmış, mağdur edilmiş olarak bile pazarladılar. Nasıl olsa bu bayat malları alacak bir kitle vardı.
Böylece Suriye-Esad konusunda da “nereden nereye” dedirtecek çıkışlar gelmeye başladı. Çavuşoğlu’nun Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la görüştüğünü açıklamasını bile gölgede bırakacak çıkış doğrudan Erdoğan’dan Ukrayna dönüşü sırasında geldi:
“Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok…”
Erdoğan, “barış ve işbirliği kuşağı” kurmak istediğini beyan ettiği Esad Suriye’si için bu sözleri sarf ederken kulaklarda ve vicdanlarda yine kendisine ait şu cümleler yankılanıyordu:
“(Suriye’ye) niçin girdik? Bizim Suriye topraklarında gözümüz yok. … Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için oraya girdik. Başka bir şey için değil.”
İsteyen ikisinden birini seçip itibar edebilir…
AKP’nin Suriye için günah keçisi: Davutoğlu
AKP’nin Suriye dönüşünün günah keçisi ise bu iş için çok müsait ve bu role tuhaf bir şekilde teşne bir isim: Ahmet Davutoğlu.
Gerçekten de Davutoğlu’nun Suriye macerası, AKP dış politikası üzerinde etkili olduğu danışmanlık döneminden başladı. Dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptığı dönemlerde de Suriye politikasının teorisyeni ve uygulayıcısı oldu.
Aslında Davutoğlu’nun etkisini sadece Suriye ile de sınırlı tutmamak lazım. Ortadoğu çapında AKP liderliğinde bir Müslüman Kardeşler rejimleri federasyonu politikasının, Yeni-Osmanlıcılığın ve “Stratejik İflas”ın mimarı da bizzat Davutoğlu’ydu. Bu konuda net olmak gerek. Fakat şunu gözden kaçırmamak şartıyla: Erdoğan, Davutoğlu tüm bunları yaparken onu destekledi, ortak oldu ve aslında olan bitenin, birinci dereceden karar alan ve uygulayan merci olarak Davutoğlu’ndan daha fazla sorumlusu oldu. Birincil sorumlu Erdoğan’dı. Davutoğlu sonuna kadar bu işte suçlu ve sorumludur ama şu kesin gerçekle beraber: O, her zaman ikinci sıradaydı…
Erdoğan, daha şimdiden Mehmet Barlas gibi tecrübeli yandaş kalemler aracılığıyla Suriye faturasını Davutoğlu’na kesip, işin içinden “kandırıldık” söylemiyle sıyrılma kampanyasını başlatmış durumda.
Ve işin daha da ilginç tarafı Davutoğlu’nun halen yıllar önce AKP’deyken savunduğu, uyguladığı ve neticesinde bugünkü durumun ortaya çıkmasına neden olduğu politikaları savunuyor olması. Yani tüm dünya ve bu arada Erdoğan da Suriye meselesinin bir çıkmaza girdiğini sonunda zımnen de olsa kabul etmişken Davutoğlu, sanki aradan geçen on yılda 1 milyon kadar insan ölmemiş, Türkiye’ye sayısı hâlâ tartışma konusu olan milyonlarca Suriyeli gelmemiş, Türkiye bu işten her alanda türlü zarar görmemiş gibi sorumsuzca konuşmaya devam ediyor. Emevî Camii hayalleri kuruyor. Sanki “AKP bu işte beni suçlasın da rahat etsin,” der gibi…
Ve işin en fena tarafı; bu tavrı muhalefet ittifakının, 6’lı Masa’nın bir bileşeni olarak gösteriyor.
Suriye’nin faturası Davutoğlu üzerinden muhalefete yüklenecek
Suriye’nin faturası ağır bir yük. Ama AKP, daha önce de çeşitli konularda yaptığı gibi bu ağır yükün altından yine kıvraklıkla kaçmayı düşünüyor. Sırtından attığı yükü de muhalefetin üstüne yıkmayı planlıyor. Muhalefetin içinde Ahmet Davutoğlu gibi bir Truva Atı bulunduktan sonra bunu yapması hem gayet olası hem de kolay.
Şunu görmeliyiz: AKP’nin Suriye’nin faturasını Davutoğlu’na yüklemesi, aynı zamanda 6’lı Masa’ya yüklemesi demek. En başından beri AKP’nin Suriye politikasına karşı çıkan, Esad’la normalleşmeyi savunan CHP ve Kılıçdaroğlu bir sabah uyandığında Suriye hezimetinin, milyonlarca mültecinin varlığının, Türkiye’nin tüm kayıplarının yükünün kendi üzerine bırakılıp kaçıldığını görürse şaşırmamalı.
Ondan sonra istediği kadar bu yapılanın haksızlık olduğunu anlatmaya çalışsın, “asıl siz yaptınız!” diyerek aslında kanıta dahi ihtiyaç duyulmayan gerçekleri sıfırdan ispat etmeye çalışsın, sökmez.
Artık ok yaydan çıkmış olur. Bir taraftan yandaş kalemler örgütü, diğer taraftan trol ordusu bağırır çağırır. Yetmez, miting meydanlarında Erdoğan, “Esad kardeşimizle aramızın bozulmasına neden olan CeHaPe zihniyeti ve Bay Kemal,” diyerek ortalığı ayağa kaldırmaya başlayıverir. Olmaz mı? Sakın öyle düşünmeyin.
FETÖ’yle “ne istediler de vermedik,” diyecek kadar ittifak halinde olan, hatta ülkeyi adı konmamış bir koalisyonla yönetenin AKP’nin ta kendisi olmasına rağmen,
FETÖ’nün günahını CHP’ye yüklemeyi başarmadılar mı? Aynı şeyi neden Suriye konusunda tekrarlamasınlar ki?
Kimi mi inandıracaklar?
Kimi olacak… Her dediklerine inanmaya programlı kitle hazır bekliyor bile…
Millet İttifakı acilen Davutoğlu’ndan kurtulmalı!
Davutoğlu’nun gerçekte ne olduğu, misyonunun niteliği hakkında iki ihtimal var…
Birincisi: Statejik Müflis Ahmet Hoca, bir fikr-i sabite takılmış, son derece muhteris ideolojik bir delidir. Ne olursa olsun umurunda olmayacak, değil 6’lı Masa, Türkiye ve hatta dünya bu uğurda yıkılsa çizgisini terk etmeyecektir.
İkincisi ise, Davutoğlu’nun hiç de İslam enternasyonalcisi bir İhvan “çılgın profesörü” filan olmayıp muhalefeti bitirmek için oraya bizzat AKP tarafından yerleştirilmiş bir Truva Atı olduğudur.
Seçim sizin.
Benim düşüncelerim ve hislerim Truva tarafında…
Gel gelelim her iki halde de sonuç pek değişmiyor.
Davutoğlu, 6’lı Masa’nın bir mensubu olarak Suriye’de yaptıklarını savunmaya devam eder. Erdoğan, sorumluluğu kolayca kendi üzerinden atar, bu günah keçisine yükler. O da yetmez, Davutoğlu üzerinden Millet İttifakı’nı suçlar.
Muhalefetin bu son derece tehlikeli senaryodan kurtulmak için önünde basit ama olmazsa olmaz bir seçenek var: Bir an önce Davutoğlu’ndan kurtulmak. Bu, Davutoğlu’nun Babacan’la beraber AKP’nin suç ortağı olmasının da ötesinde bir durum. Çünkü Davutoğlu, Babacan’a tur bindirecek şekilde halen AKP’nin suç ortağı… Bunun nesnel ya da öznel bir ortaklık olmasının değiştirdiği pek bir şey yok. Ama Millet İttifakı’nın asıl liderlerinin anlamsız Davutoğlu ısrarları sonucunda kaybedilecek bir seçim ve AKP kâbusunun devamı ihtimali var.