Evet, KPSS’nin iptaline varacak kadar paçalardan dökülen rezillik, Türkiye için başlı başına kötü. Fakat son gelişmeler ışığında olayı okuduğumuz zaman daha da kötü bir tablo var: Görünen o ki tarikatlar savaşı ÖSYM’ye sıçramış bulunuyor.
Önemli sayıda KPSS sorusunun önceden bir yayınevinin kitabında yayımlandığının ortaya çıkmasıyla başlayan süreçte gözler doğal olarak ÖSYM’ye çevrilmişti. İlk anda da ÖSYM, iddiaların gerçeklikle ilgisi olmadığını açıklamıştı. Fakat bu açıklamayı yaptıran ÖSYM Başkanı Halis Aygün saatler sonra Erdoğan tarafından görevden alındı. Temmuz ayında yapılan KPSS oturumlarının iptal edildiğini açıklamak da Aygün’ün yerine getirilen yeni ÖSYM Başkanı Bayram Ali Ersoy’a düştü.
Kulislerden basına sızan ilk bilgilere göre olay, sadece bu yılki KPSS ile sınırlı kalmayacak. Aygün’ün göreve geldiği 2018 yılından bugüne kadar yapılan tüm KPSS’ler de incelenecek. Hatta büyük ihtimalle bu incelemeye YKS ve diğer sınavlar da katılacak. İlk olarak Cumhurbaşkanlığına bağlı DDK (Devlet Denetleme Kurulu) tarafından yürütülecek olan incelemelerin ardından gelecek aşama ise şimdiden belli gibi: Yargı süreci…
Buraya kadar olan biten sıradan bir skandalın, sıradan sonuçları olarak algılanabilirdi. Fakat öyle değil. Olaya biraz daha yakından bakıldığında yaşananların AKP eliyle devlete çöreklenmiş olan tarikatlardan bağımsız olmadığı görülüyor. Elbette bu tarikatlar arasında başlamış olduğunu tespit ettiğimiz “Tarikatlar savaşı”ndan da.
Normal olarak dikkatler ilk olarak, KPSS sorularının nasıl olduysa soru bankasına “sızdığı” Yediiklim Yayınevi’ne çevrildi. Daha ilk anlardan itibaren hem Yediiklim Yayınları için, hem de o soruları deneme sınavında öğrencilerine “soran” dershane için “bir cemaate yakın” ifadeleri kullanılmaya başlanmıştı. Daha sonra bu “bir cemaate yakın” dershanede okumuş 21 KPSS adayının sınavda verdiği cevapların birebir aynı olduğunun saptandığı da duyuldu.
Gözler İslamcı yönelimli Yedi İklim dergisine döndü. Dergi yönetimi özetle “isim benzerliği dışında bir ilgilerinin” olmadığını söyleyen bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Ama bu ilginç tesadüf merak konusu olmaya devam edeceğe benziyor.
Peki, Yediiklim Yayınları ve dershane ile ilgisi olduğu söylenen cemaat hangisi? Ortada halen ciddi bir bulanıklık var. Fakat ima edilen grubun, devlet içinde FETÖ’den boşalan her noktaya neşeyle yerleşen Nakşî Menzil grubu olduğu kesin gibi. Tabii Süleymancılar, İskenderpaşacılar gibi diğer Nakşî cemaatlerini de yabana atmayalım derim. Ama ben de Menzil’in son yıllardaki performansına bakarak bu ihtimali kuvvetli buluyorum.
Fakat iş burada da bitmiyor. Eski ÖSYM Başkanı Halis Aygün’ün hangi cemaate yakın olduğu tartışıladursun, yeni başkanın İsmailağacı olduğu ortaya çıktı bile!

CHP Merkez Disiplin Kurulu üyesi Bülent Maraklı, ÖSYM’nin çiçeği burnunda başkanı Bayram Ali Ersoy’un diğer yandan kıdemli bir İsmailağa müridi olduğunu ortaya çıkardı. Maraklı’nın kamuoyuna açıkladığı Bayram Ali Ersoy tarafından atılmış tweette, şu ifadelerle tarikata ve şeyhe bağlılık bildirmiş:
“Allah cc yoluna, İslam yoluna, Ehli Sünnet yoluna adanmış koca bir ömür, Şahidiz Yarabbi Şahidiz Yarabbi. Vazifesini Hakkıyla yaparak bu dünyadan göçtü Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri Rabbim sana rahmet eylesin. Habibine komşu eylesin Gül yüzlü efendim.”
[İmlaya hiç dokunmadım. İnsan, “bir profesör böyle mi yazar” diyebilir ama elbette yazar. Böyle bir profesör, tam da böyle yazar…]
Bayram Ali Hocaefendi’nin İsmailağa ilişkileri sadece bu tweetle sınırlı da değil. Kendisinin İstanbul Bayrampaşa’da faaliyet gösteren, Ali Ulvi Uzunlar liderliğindeki İsmailağacı İlkseç Vakfı’nın gençlik kolu Nokta Gençlik Teşkilatı’nın bir etkinliğinde konuşmacı olduğu da kısa zamanda ortaya çıktı. Grubun internet sitesinde konuşmanın görüntüleri de var. Medrese ile tekke arası ortamda yere oturmuş genç müridânın karşısında masa sandalye kullanması haricinde Bayram Hoca, ortama sanki çocukluktan beri oradaymış gibi uyumlu görünüyor. Biyografisine göre kendisi de İstanbul’un bu semtinde doğmuş. Belki de cemaatle ilişkisi bu ilk yıllarına kadar da uzanıyordur. Kim bilir…
Türk Solu’nun birkaç gün önce çıkan yeni sayısında kapaktan uyarmıştık. Türkiye’nin yeni bir tarikatlar savaşının eşiğinde olduğunun tüm emareleri ortaya çıkmış bulunuyor. Ve tarikatların birbiriyle giriştiği her savaş aslında devleti zayıflatan, hatta giderek ortadan kaldıran bir iktidar savaşı demek. Ve tarikatlar savaşının başlaması kısa süre içinde Türkiye’de çok kötü şeylerin olacağının da bir işareti. Tıpkı daha önceki tarikatlar savaşında, yani Nurcu FETÖ ile Nakşîler ve AKP cephesinin savaşında olduğu gibi olan Türkiye’ye ve Türk milletine olur.
Tarikatlar savaşıyla ilgili diğer altını çizip uyardığımız husus, bu defa savaşın merkezinde Nakşîlerin, özellikle de İsmailağa Cemaati’nin olacağı tahminiydi. Şimdi ÖSYM’de diğer grup (muhtemelen Menzil) bir şekilde tasfiye edilirken, yerine İsmailağa’nın geçiyor gibi görünmesi tahminlerimizin erken bir doğrulanması gibi.

Tarikatlar Savaşının ilk sıcak temasının KPSS, ÖSYM hattında vuku bulması ise hiç şaşırtıcı olmamalı. Hatırlayalım: Tarikatlar Savaşının ilk raundu da dershaneler üzerinden başlamıştı. Çünkü sınav demek kimin gelecekte nerede olacağının belirlendiği an demek. Bu üniversite sınavı açısından böyle olduğu gibi kamu personeli seçen yani devlete görevli yönlendiren KPSS açısından daha da geçerli. KPSS ve mülakat süreci kimin elindeyse o cemaat devleti ele geçirme hedefine daha yakın demek.
(Bu arada Türk Solu’nun “Tarikatlar Savaşı” manşetinin hemen ardından KPSS skandalıyla ilgili olarak “Tarikat Savaşları” manşeti atarak yaratıcılıklarını (!) sergileyen ama Türk Solu’ndan asla bahsetmemek konusunda Karar vs gazetelerle yarışan Cumhuriyet gazetesi yönetimini de anmadan geçemeyeceğim!)
KPSS başta olmak üzere ÖSYM’nin, daha doğrusu iktidarın yaptığı her iş zaten şaibeliydi. Mesela başarılı bir aday olarak iyi bir KPSS sonucu alsanız bile iktidara ve tarikata bağlılık testi haline gelmiş mülakatta elenmeniz artık sıradan işlerdendi.
Tarikatlar düzeninin olduğu yerde liyakatin ölmesi konusunda herkes şikâyetçi. Haklı ama eksik bir şikâyet ve tespit… Tarikat düzeninde sadece liyakat değil, devlet ve millet de tehdit altında. Yani sadece kişiler değil ulusun doğrudan kendisi de tarikatlar eliyle öldürülüyor. Artık kimse Türk milletinin ferdi olarak bir yere varamazken tarikat mensupluğu, ulusal kimliği yok ediyor. İşin liyakatten çok daha önemli olan yanı bu.
Laikliği, Türklüğü ve cumhuriyeti birlikte savunmak bu yüzden çok önemli. Yoksa ülkenin tarikatlar savaşı ortasında Lübnanlaşmasını izleyip üzülmek dışında bir şey yapmamış oluruz. Tehlikeye karşı bir kez daha uyarıyorum: Dikkat!