Yeni saray kabinesi ile ilgili bin türlü yorum yapıldı. Kimsenin gözünden kaçmayan, ancak bir şekilde hakkında yorum yapılmaktan kaçınılan en önemli değişik ise tartışılmadı.
Devletin güvenlik bürokrasi olarak adlandırabileceğimiz üç kurumun da başındaki isimler değiştirildi. Daha doğrusu tasfiye edildi.
Birinci isim Hulusi Akar. Milli Savunma Bakanlığı görevini yine kendisi gibi eski bir Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Güler’e bıraktı.
İkinci isim Süleyman Soylu. İçişleri Bakanlığı görevini eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’ya bıraktı.
Üçüncü isim ünlü “kara kutu” MİT Müsteşarı Hakan Fidan. Ona Dışişleri Bakanlığı görevi verildi. MİT Müsteşarlığı koltuğu ise İbrahim Kalın’a bırakıldı.
Ordu – polis – istihbarat. Demokratik bir ülkede bu güçler siyasetin dışındadır. Güvenlik bürokrasisi her ne kadar yürütmenin bir parçası gibi gözükse de, aslında silahlı ordu Meclis’in emrindedir. Cumhuriyet rejimlerinde özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nde ordu Meclis’in ordusudur.
Türk Ordusunun namluları halka değil, halka, ülkenin bütünlüğüne ve bağımsızlığına saldıran düşmanlara çevrilmiştir. Halkın ordusudur. Profesyonel ordu değildir. Bir sınıfın ordusu değildir. Bir aristokrasinin ordusu değildir. Bir diktatörlüğün ordusu değildir. Bir partinin ordusu değildir. Sınırlar ve dış güvenlikten sorumludur. Bu yüzden tüm yurtdışı görevleri için de Meclis’ten emir almalıdır.
Tabii Cumhuriyet rejiminde böyledir. AKP’nin saray rejiminde, özellikle 15 Temmuz’dan beri yaşananları biliyoruz. Parti mitinglerinde alkış tutan generaller, Binali’nin bacak bacak üstüne atmış oğluyla trikocunun deposunda hasbıhal eden jandarma komutanları…
Polisin idari amiri İçişleri Bakanı olsa bile, aslında adli amiri yargıdır. Polis, hukukun üstünlüğü ve kanunların egemenliği için iç güvenlikten sorumludur. AKP Türkiye’sinde ise İçişleri Bakanlıkları hukuksuzluk bakanları oldu. Elinde mikrofonla “oh oh” diye bağırıp, mahalle mahalle provokasyon çıkaran isimlerin elinde oyuncak oldu polis. Polis ve bekçi, AKP’nin özel güvenlik teşkilatına çevrildi.
MİT’e gelirsek… NATO sürecinde milliliğini çoktan yitirdi. AKP sürecinde ise gayri-milli kalmaya devam ettiği gibi, saray diktasının özel aparatına döndü.
15 Temmuz’dan sonra AKP’nin Anayasal düzeni yıkıp, yerine tam olarak da kuramadığı şeyin içinde ordu-polis-istihbarat güçlerimiz de adeta tasfiye edildi. Yaşanan büyük kaos ve yozlaşmanın en ağır sonucunu deprem sabahı milyonlarca vatandaşımız yaşadı.
6 Şubat 2023 sabahı Türk insanının yanında Türk askeri yoktu. Canlı canlı gömüldü on binlerce insan, çoğu donarak şehit oldu.
Türk insanın yanında polis ve jandarma da yoktu. Sokaklar yağmacılara, talancılara emanetti.
Yani Akar-Soylu-Fidan dönemi güçlü devletin değil, aciz, güçsüz, korkak ve halkını terk etmiş bir saray rejiminin temsilcileri olarak tarihe geçecek.
Saray diktası güçlü devletin değil, güçsüz devletin ve güçlü çetelerin dönemi olarak tarihe geçecek.
Türklüğün ve Türk milletinin düşman bellendiği bir “güvenlik” anlayışına sahipti AKP hep. MİT ile PKK’nın birlikte yürüttüğü, AKP liderinin ifadesiyle “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alma” amaçlı, terör açılımının sonucunda, teröristler tonlarca bombayı ülkeye soktu, yüzlerce askerimiz şehit edildi.
Yine 2015-2016 yıllarının kaos ortamında yüzlerce vatandaşımızı terör saldırılarına istihbarat “zaafı” yüzünden kurban verdik.
Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’daki rolü, ardından sınırlarımızı delik deşik edilmesi süreci, namus denen vatan toprağının yolgeçen hanına çevrilmesi…
Süleyman Soylu’nun yarattığı sirk ortamı… Yüz binlerce yeni polis ve bekçi işe alınırken, uyuşturucu, yasadışı göç ve suçun rekorlar kırması… Bin türlü çetenin sokak ortasında infaz yapabilecek kadar cesaretlenmesi…
Tayyip’in “muhteşem” üçlüsü Akar-Soylu-Fidan bu ülkeye büyük zararlar verdiler. Ancak yine de bu dörtlünün, yani Tayyip ile güvenlik üçlüsünün arası hiç iyi değildi. Muhaberat rejimlerinde bu gerilim hep olur.
Saray korku içindedir. Güvenlikçiler de… Kimse kimseye güvenmez. Nihayet hiçbiri halka hiç güvenmez. Onları bir arada tutan milletin egemenliğine ve özgürlüğüne olan düşmanlıklarıdır. Halka karşı olan büyük korkularıdır.
15 Temmuz sonrası kurulan, daha doğrusu bir türlü kurulamayan, yeni rejim işte böyle hassas dengeler üzerinde duruyor. Sahte muhalefet olmasa, çoktan bu dengeler yıkılmıştı.
Tayyip, muazzam bir güvensizlik hissi içinde yaşıyor. Eline fırsat geçirince de Akar’ı da, Soylu’yu da, Fidan’ı da aynı anda tasfiye etti. Ya da… Tasfiye ettiğini düşünüyor.
Bu değişiklikler saray rejiminin ne kadar güçsüz olduğunun bir kanıtıdır aslında. Çünkü güvenlik bürokrasisinde üç ismin aynı anda değiştirilmesi ideal değildir. Elbette isimler değişir. Ancak aynı anda, üçünün de değiştirilmesi, bir klik korkusuna işaret etmektedir.
AKP bürokrasisi ve oligarşisi bin tane hizip, pek çok klik ve bir biriyle rekabet halinde sayısız çeteye sahiptir. Kendi damat ve çocuklarına bile kimse güvenemez. Bu yüzden Akar-Soylu-Fidan’ın tasfiyesi sarayı güçlendirmeyecek, daha da zayıflatacaktır.
Yine de belli ki bir plan yapılmış, bir tasfiye gerçekleşmiş ve daha çok “güvenilen” birileri ordu-polis-istihbarat aygıtlarının başına geçirilmiştir. 15 Temmuz’un, “Anayasa’nın bekleme odasına alındığı” ara dönemin kritik isimleri, artık güçlerinden arınmıştır.
Peki, ama korkan adam, artık rahat uyuyabilir mi? Kendisinden sonrası için bile plan yapıyor ama fanilerin bu tür tavırları, güç ve özgüvenin değil, çaresizliğin ve acizliğin göstergesi olmuştur tarih boyu. Kendisinden sonra için plan yapan değil, hiç yapmayan adam güçlü adamdır.
“Göklerden gelecek” kararın ânı geldiğinde sizin oraya buraya atadığınız isimlerin, aldığınız önlemlerin, en ince detayına kadar düşündüğünüz planların hiçbir kıymetiharbiyesi kalmaz. Hatırlatması.
Ayrıca halkı figüran olarak gören AKP ve sahte muhalefete de hatırlatma. İyi tezgâh çevirdiniz. Ancak “5 yıl boyunca halk uyur artık” diye kurduğunuz planlar aptalcadır. Türk milletinin neler yapacağını göreceksiniz.