Seçim tartışmaları Türkiye’nin gündemindeyken, iktidarın ve muhalefetin seçim çalışmalarını hangi politika üzerinden devam ettireceği merak konusu olmaya devam ediyor. Muhalefet, iktidarın ekonomik süreci yönetemediğini vurgulayarak, ekonomi üzerinden bir siyasi programı bir yıldır dillendiriyor.
İktidar ise milliyetçiliğe sığınan bir politika izliyor. Bunu bazen “dış mihraklar” diyerek yapıyor. Bazen de PKK’ya karşı izlediği politikayı milliyetçilik olarak sunuyor. Son olarak Tayyip Erdoğan, Antalya ziyaretinde yaptığı konuşmayla seçim stratejisinin eksenini göstermiş oldu: “ Türkiye’yi ve Türk milletini, birilerinin ayak oyunlarına, ihtiraslarına, yüksek gerilim hattına mahkum etmemekte kararlıyız. Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum. Onlar ne yaparsa yapsın, biz işimize bakıyor, usta bir satranç oyuncusu maharetiyle demokrasi ve kalkınma hamlelerimizi tek tek hayata geçiriyoruz.”
Bunun, iktidarın son yılarda izlediği “yerli ve milli” kavramıyla örtüşen bir açıklama olsa da bu konuda samimi olmadığını görüyoruz. Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiği yıldan bu yana söylediği sözleri, hatta daha öncesinde yaptığı açıklamaları incelediğimizde son sözlerinin basit bir seçim aldatmacası olduğunu anlayabiliriz. Kendisinin de söylediği gibi bu sadece bir satranç hamlesidir.
Tayyip Erdoğan’ın Kürt Raporu
Tayyip Erdoğan henüz Refah Partisi İstanbul il Başkanı’yken 1991 yılında partisinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a, Mehmet Metiner’le birlikte hazırladığı Kürt Raporu’nu sunuyor. Partisine ilk başkaldırılarından biri de bu rapordur.
1991 yılında hazırladığı bu rapor nasıl bir Türkiye istediğinin bir göstergesidir. Bu raporun hazırlandığı dönem, PKK’nın katliamlarını arttırdığı, en çok şehit verdiğimiz dönemdir. Bu raporda, şu anda HDP’nin söylemlerinden bile daha radikal talepler vardır. Özerklik talebi şu şekilde ele alınıyor: “Yeni parlamentoların oluşması ve merkezi devletin küçülmesi Türkiye’de tam demokrasinin yerleşmesi için önemli adımlardır.”
PKK’yı son yıllarda terör örgütü olarak tanımlayan Tayyip Erdoğan, 1991 yılında “PKK’nın Kürt silahlı mücadelesi”nden bahsetmektedir. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığını ise şu cümleyle açıklamıştır: “Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir.”
Tayyip Erdoğan, Çözüm Süreci’ni 2009 Oslo Görüşmeleriyle başlatmamıştır, henüz sadece İstanbul İl Başkanı’yken savunduğu tezler ortadadır. Kafasındaki projeyi, iktidar olduğunda hayata geçirmeye çalışmıştır. Çözüm Sürecinin, Türk Milleti’nde yarattığı travma, kendisi için oy kaybına dönüşünce bir anda çark etmiştir. 2014 sonrası izlediği politika karşısında, 1991 yılındaki Kürt Raporu’na atıfta bulunan hiç kimseye cevap vermemiştir. “O dönem yaptığımız tespitler yanlıştı,” şeklinde bir açıklama kendisinden duymadık.
Şehide ve şehit ailelerine hakaret etmek mi milliyetçilik?
2000 yılında Tayyip Erdoğan Avusturya’da katıldığı bir radyo programında“ Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor,” cümlesini kullandı. Terör örgütü başını “Sayın” diye anmaktan çekinmeyen Tayyip Erdoğan, otuz bin şehidimize “kelle” diyerek, PKK’nın bile söylemeye cesaret edemediğini şeyi söylemiştir.
Şehitleri “kelle” olarak tanımlayan birisinin, bugün Türk Bayrağı’ndan bahsetmesi ikiyüzlülükten bile öte bir şeydir. Vatan kavramını hiç bilmediğinin göstergesidir. Ama iş bununla da kalmadı. Erdoğan sadece şehitlere saygısızlık yapmadı, şehit aileleri de Tayyip Erdoğan’ın hakaretlerinden nasibini aldı. Şehit yakınlarının devlet adamlarından beklediği tek şey olan saygıyı bile gösteremedi.
Bazı şehit babalarını “karakteri bozuk” olarak tanımladı. Özellikle Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Alp Akbaba’ya dava açtı. Şehit annesine adliye koridorlarına taşıyan Tayyip Erdoğan, toplumda oluşan tepkilerden sonra davadan çekildi.
Türk sözünü ağza alamayan Tayip Erdoğan
Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmaları incelediğimizde, Türk kelimesini tek başına kullandığı cümle sayısı çok az. Son dönemlerde yaptığı konuşmalarda da bunu görüyoruz. Türk’ün yanına illaki Kürt, Laz, Çerkez, Abaza gibi çeşitli etnik grupları ekliyor.
Bunun nedeni, siyasetin ötesine geçmiş psikolojik bir vaka olarak değerlendirilmeli. Ceza aldığı meşhur Siirt konuşmasında babasına sorduğu sorudan bahseder: “Baba biz neyiz? Laz mı Türk mü?” Aldığı cevap belirsizliktir: “Ben de bilmiyorum,” der. Tanımlayamadığı kimliği, Türk olamamanın verdiği eziklik mi ona bu açıklamaları yaptırıyor acaba?
“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, AKP iktidarına her dönem rahatsız etti. Andımız’ı bu yüzden kaldırdılar. Dağlarda yazılı olan bu sözü bile sildirdiler. Tabelalardaki TC sözü bile bunlar için bir tehditti. Çünkü Türk yerine Türkiyeli kavramını yerleştirmek için uğraşıyorlar.
Milliyetçiliği ayaklar altına almak
2013 yılında Tayyip Erdoğan, Midyat’ta yaptığı konuşmayla milliyetçiliği nasıl değerlendirdiğini açıklamıştır: “Kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız. Kuru milliyetçilik yok. Kürt’ü de Arap’ı da Türk’ü de Laz’ı da Çerkes’i de Gürcü’sü de hepsi benim kardeşim. Biz imtiyazları yıka yıka bu ülkede demokrasiyi güçlendirdik, kökleştirdik. Bugün önümüzde duran sorunların çözümü yeni imtiyazlar üretmekten geçmiyor, tam tersine hakların ve özgürlüklerin herkes için hayata geçirildiğinde sorunlar gerçek anlamda ve kalıcı şekilde çözülmüş olacak.”
Milliyetçilikten bu kadar rahat bahsedebilen Tayyip Erdoğan’dan, mezhepçiliği dinciliği ayaklar altına aldık şeklinde bir cümle duymadık. Yukarıdaki açıklamayı bile Kuran ayetine dayanarak savunmuştur. Milletin ne olduğunu anlamadıkları için, milliyetçiliği de anlamıyorlar. Milliyetçiliğe karşı olmak, millet iradesine de karşı olmaktır; Cumhuriyete ve milletin değerlerine karşı olmaktır.
Bu açıklamada esas karşımıza çıkan Atatürk düşmanlığıdır. Çünkü milliyetçilik demek, Atatürkçülük demektir. Atatürk’e direkt saldıramadığı için, onun ortaya koyduğu kavramlara saldırarak bunu yapmaktadır. Adında milliyetçi olan bir partiyle nasıl bir ittifak kurduğu da ayrı bir tartışma konusu. Bu yazıdaki açıklamalara MHP liderinin verdiği cevapları da ayrı şekilde değerlendirmek gerekir.
Çözüm Sürecinde yaşananlar
Çözüm sürecinde yaşananlar, Tayyip Erdoğan’ın bu millete yaşattığı en büyük travmalardan bir tanesidir. “Milliyetçiliği ayaklar altına alan bir iktidarız,” sözünün ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu süreçte neler yaşandığını kısaca hatırlamak, Tayyip Erdoğan’la Türk kelimesinin yan yana gelmeyeceğini anlatır.
MİT-PKK görüşmelerinin 2009 yılında başladığı ilan edildi, bu görüşmelerin net tarihi açıklanmadı. Aynı süreçte Ahmet Türk’le görüşen Tayyip Erdoğan Kürt Açılımının başladığını söyledi, katıldığı televizyon programında İmralı’yla görüşmelerin başladığını duyurdu.
İmralı Görüşmeleri sonrası, Apo’nun çağrısıyla Habur Sınır Kapısı’ndan giren teröristler davul-zurnayla karşılandı. Devlet Habur’da teröristlerin ayağına götürüldü.
HDP Eş Başkanı Aysel Tuğluk, Apo’ya aydınlarla daha rahat görüşebilmesi için ev hapsi talebinde bulundu. 2013 Nevruz kutlamalarında Apo’nun mektubu Diyarbakır’da hem Türkçe hem Kürtçe okundu.
Çözüm Sürecini topluma anlatmak için Akil İnsanlar Heyeti kuruldu, bizzat Tayyip Erdoğan bu heyetle görüştü. Yurt gezisi yapan bu heyet gittiği her yerde protesto edildi.
Cemil Bayık, Murat Karayılan sürekli televizyonlara demeç verdi, Kandil televizyon stüdyosu haline getirildi. Barzani gelişmelerin sonunda Apo’nun serbest bırakılacağını iddia etti. Şivan Perver gibi isimler Tayyip Erdoğan’la birlikte miting yapıp, Kürtçe şarkılar söyledi.
Bugün Türk bayrağından nefret edenlerle mücadele edeceğini söyleyen Tayyip Erdoğan, Diyarbakır Hava Kuvveti’ndeki Türk bayrağını indirenlere bir şey söylemedi. Hatta KCK davalarında tahliyeler hızlandı.
Hakan Fidan bizzat İmralı’ya giderek Apo’yla görüştü. Oslo görüşmeleri sızdı, sürecin tamamen Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başladığı ve devam ettiği anlaşıldı.
AKP’li diğer isimlerin Türk düşmanlığı
Yukarıdaki fikirleri savunan, Türk düşmanı söylemleri geliştiren Tayyip Erdoğan, AKP’yi kurarken isimleri bilinçli olarak seçmiştir. Kurucular Kurulu’nda yer alan isimler içerisinde bir tane Türk yoktur. Bu araştırmayı Gökçe Fırat, Belgelerle (2002-2015) AKP-PKK İttifakı kitabında yazdı ve buna itiraz eden bir isim çıkmadı. Sadece Kurucular Kurulu değil, AKP milletvekilleri, bakanları üst düzey danışmanlarından oluşan kişilerin etnik kökeni bu kitapta incelendi.
Bazı isimlerin açıklamalarına bu yazıda yer vererek yaratmak istedikleri Türkiye’yi bir kere daha bilelim. Bu sadece Tayyip Erdoğan’ın kişisel fikirleri değil, genel parti politikasıdır. Bunu en net şekilde eski İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşçu dillendirmiştir: “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk.”
Şu sıralar sürekli televizyonlarda olan Cumhurbaşkanı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum Anayasa değişikliklerinin yeterli olmadığını söyleyip duruyor: “ Dışlayıcı ve baskıcı Türk milletinden, kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur.”
AKP Grup Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı da yeni anayasa için komisyon kurulduğunda, “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek. İşte bu, sorunu çözer,” demişti.
Bu tartışmaları şu anda DEVA Partisi’nin gündeme getirmesi de normaldir. AKP içindeyken savundukları tezleri bırakmadıklarını kendi tabanlarına açıklamaya çalışıyorlar. Ümmetçilikten vazgeçmediklerini vurguluyorlar.
Türkiye Yüzyılı ile Türklük yan yana duramaz
Tayyip Erdoğan 28 Ekim 2022’de yaptığı tanıtım toplantısında bu yüzyılı “Türkiye Yüzyılı” olarak tanımladı. Türklük ve Atatürk’ü gizlemek ve yok etmek için bu isim bilinçli olarak seçilmiştir. Türkiye kelimesi, onlar için Türk’ün ortadan kalktığı kelimedir, etnik unsurların birleşimidir. Seçim politikasında Türk kavramından nefret edenlerle mücadele edeceğini söyleyen Tayyip Erdoğan’ın önce kendisiyle ve partisiyle mücadele etmesi gerekir. “Türkiye Yüzyılı” kavramını çıkaran, dillendiren herkesin Tayyip Erdoğan’ın hedefinde olması gerekir. Sonuçta esas Türk kavramından nefret bu vizyondadır. Türk milleti; milliyetçiliğe, Atatürkçülüğe sahip çıktığını her fırsatta ortaya koymuştur. Bunca baskıya rağmen 20 yıllık AKP döneminde resmi bayramlar çoşkuyla kutlandı, kutlanacak. Milyonlar “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” derken, Tayyip Erdoğan’ın bu satranç hamlesi tutmaz, anında mat olur.