Ankara Büyükşehir Belediyesi, eski Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün sahibi olduğu Togo Kulelerinin yıkılması kararını aldı. Belediye daha önce mahkemenin verdiği karar doğrultusunda kuleleri mühürlemiş ve binaların toplam alanının 120 bin metrekareden 30 bin metrekareye düşürülmesini istemişti.
Sinan Aygün küçülme kararını uygulamayınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi dün yaptığı toplantıda yıkım kararı aldı.
Bu süreç içerisinde ABB ve Sinan Aygün’ün taraf olduğu davalara bakan Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Esat Toklu’nun da Sinan Aygün’le arkadaş olduğu, Aygün’le birlikte açılışlara katıldığı ve Aygün’ün ortağının doğum gününe katıldığı ortaya çıkmıştı. Yeni Türkiye’nin siyaset yargı ilişkisini ortaya koyan çarpıcı bir örnekti yaşanan.
Binalar yıkılacak mı göreceğiz. Ancak buna yönelik bir girişimin pek çok kesimde soğuk karşılanacağını tahmin etmek zor değil. Togo Kuleleri, bulunduğu konum itibariyle Ankara’da birçok bakanlıktan ve AKP Genel Merkezi’nden de görülebiliyor. Şayet yıkılırsa, bunun bir binanın yıkımından daha fazla anlam taşıyacağı açık.
AKP bürokratları teraslarından yıkıma baktıklarında, yıkılanın sadece Sinan Aygün’e ait bir bina olmadığını, yargı kararları gizlenerek çıkılan yüksek bir binanın yıkılmasıyla aslında başka bir dönemin başladığını da düşünebilirler.
Farklı endişelerin devreye girdiği, başka türlü bir güç savaşına evrilen bir süreç yaşayabiliriz. AKP grubu başlangıçta binaların küçülmesine “evet” dese de, yıkım oylamasına katılmayarak tavrını belli etti. Sinan Aygün sonradan AKP’li olduğu için feda edilebilecek bir konumda olsa bile, O’nun şahsında iktidar kendi “bekasını” tehlikede görebilir.
Elbette, AKP döneminde palazlanan sermayenin tavrını da göreceğiz. Şimdiki pozisyonu muhalefet bile olsa bir çok büyük inşaat şirketi, AKP’nin Türkiye’nin bir çok yerinde yarattığı “imtiyazlardan” faydalanarak zenginleşti. Ürkek sermaye, böylesi bir yıkımı kendi varlığına tehdit olarak da algılayabilir.
Sonuç olarak yıkılsa da yıkılmasa da yıkımın konuşulması bile bazılarını fazlasıyla endişelendiriyor. Bir binanın yıkılması üzerinden bir düzenin yıkılması, helalleşmenin “hukuku uygulayarak” yapılması bazılarının uykularını fena halde kaçırabilir.
Mansur Yavaş böylesine bir kavgaya girişir mi göreceğiz. Ancak bu tarz olaylar, Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı, sonraları Kemal Sunal’ın oynadığı “Buzlar Çözülmeden” filminde anlattığı gözü kara kaymakamı akıllara getiriyor. Siyasetin “dengelerine” aldırmaksızın kendi yolunda yürüyebilen ve arkasında kim olduğuna bakmayan cesur liderleri Türkiye çok özlüyor.