TRT’nin “Gazze’de yaşanan insanlık dramı”nı gerekçe göstererek 29 Ekim konser ve gösteri programını “bilinmeyen bir tarihe” ertelemesi kamuoyunu şaşırtmadı.
Gazze olayları da “Allah’ın bir lütfu” gibi yetişti ve siyasal İslamcıları “Cumhuriyet’i kutlamak zorunluluğundan kaynaklanan ağır yüklerinden” kurtardı.
AKP’nin son dönemlerinde sıkça gördüğümüz “Atatürk’ü öne çıkarma” gösterileri, her defasında gerçekleri yalın biçimde ortaya çıkaran böylesi bir olayla son buluyor.
100 yıl önce Cumhuriyet’e karşı çıkanlar, bugün Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünün kutlanılmasını istemiyor.
Fıtrat değişmiyor; yüzyıllık nefret azalmıyor ve Cumhuriyet düşmanları düşmanlıklarından asla vazgeçmiyor.
“Türkiye Yüzyılı”nın aslında Atatürksüz bir ülke hazırlığı olmasının daha çarpıcı bir örneği olamazdı.
Türkiye artık bir “İmam Hatip Cumhuriyeti”ne dönüşmüştür.
Adındaki “cumhuriyet”in bir anlamı ve ağırlığı hâlâ var; bu tarz girişimlerin amacı son darbeyi vurarak bunu da ortadan kaldırılmaktır.
İstiyorlar ki herkes bunu kabullensin, hiç kimse tepki göstermesin.
Son aşamada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının “milli bayram”la ilgili olumlu duyguları tamamen ortadan kalksın. Vatandaş, Cumhuriyet’e hissizleşsin ve yabancılaşsın.
Tarikatların ve cemaatlerin “ülkenin yeni normali” haline getirilmesi gibi, toplumsal yapı daha da gericileşsin ve milli bayramlarından bile vazgeçecek kıvama gelsin.
En sonunda milli bayramlar bile kutlanmasın. Kutlanılmasına gerek bile duyulmasın…
Milletler bayramlarıyla “millet” olur. Bayramından vazgeçen millet, “millet” olmaktan da vazgeçer.
29 Ekim sadece bir “kutlama” değildir; aynı zamanda bir “anma”dır. Cumhuriyeti düşünmek, varlığıyla mutlu olmak ve Atatürk’e minnet duymaktır.
Cumhuriyet’in faziletleriyle, Filistin gibi olmadığımız için Kurtuluş Savaşımıza şükretmektir.
Kutlamaları kaldıranların derdi Gazze değil, “dertleri” Atatürk ve Cumhuriyet’le…