Dün Kemal Kılıçdaroğlu seçmenlere bir çağrı yaptı. “Bu işi birinci turda bitirelim” dedi. Bu tür bir çağrıyı şu ana kadar Tayyip Erdoğan yapmadı, yapamadı.
Onun stratejisi seçimin ikinci tura kalmasını sağlamak ve 14 günlük süre boyunca her türlü manipülasyon ve provokasyon aygıtını devreye sokmaya dayanıyor. Bu aslında yarışta geride olduğunun bir ikrarıdır. Ayrıca Türk halkının kendisini istemediğini ve özellikle genç seçmenin artık uğursuz AKP dönemini tamamen kapatmaya kararlı olduğunu çok iyi biliyorlar. Adil bir seçim istememeleri de bundan.
Kimileri muhalefet seçimi kazanabilir mi diyor? Bu yersiz bir soru çünkü 2014’ten beri aslında AKP her seçimi kaybetti. Hile ve zorbalıkla ayakta kalabildiler. Bugün aslında tartıştığımız muhalefet kazanmaya hazır mı sorusudur?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bu işi birinci turda bitirelim” çağrısı ise aslında Meral Akşener’in ve Türk Solu gibi parlamento dışı muhalefetin eleştirilerinin haklılığının kanıtıdır. 6’lı Masa’nın adaylık belirleme sürecinde halkın dışlanması, mücadelenin son dönemecinde stratejik olarak tahkim edilmesi çok büyük bir zaaf yarattı muhalif cephede.
Şu anda Kılıçdaroğlu ve Akşener kenetlendi. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da katkılarıyla muhalefet tekrar güçlü bir ivme kazandı. 6’lı Masa son 1 yıllık stratejik hatalarını, taktik doğrularla gidermeye çalışıyor.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Meral Akşener’in önerisiyle ön safa çıkması, Kemal Kılıçdaroğlu için büyük bir avantaj oldu. Doğru taktik yanlış planı düzeltebilir, çünkü Türk halkı tarih boyu büyük sürprizler yapmıştır. Bazen halk küçücük bir hareketiyle vaziyetin daha zorlu bir hâle gelmesine izin vermez. Ağırlığını koyar, tercihini yapar ve en kestirme yolla tarihi hükmünü verir.
Örnek mi istiyoruz? 2019 Yerel Seçimlerinde hem AKP müdahalesini hem kaosu engellemenin en maliyetsiz ve en kesin yöntemini buldu halk. Gitti 800 bin oy farkla Ekrem İmamoğlu’nu yine seçti. İstanbul’dan AKP’yi attı. Ne kaos ne Apo mektubu ne tehdit ne zorbalık bir anlam ifade etti.
Siyasi ve askeri cephenin kilitlendiği bir an düşünün. Böyle anlarda bazen Sakarya’da olduğu gibi Atatürk benzeri stratejik bir deha kılıcını vurur düğüme. Bazen de o zekâyı bulamazsa Türk ulusu kendi dehasını işletir. Bir dalga gibi yükselir ve dengeleri alt üst eder. Kendi dengesini yaratır.
20 yıldır bir karşıdevrim süreci yaşıyoruz. Ancak aynı zamanda Atilla ilhan’ın “dip dalgası” dediği bir direniş de var. Bazen sessiz, bazen gürültülü, sivil, örgütsüz ama son derece siyasi bir kabarma bu. Merkezi iktidardan ve muhalif siyasi partilerin iktidarından tamamen dışlanmış bir dev taban hareketi var Türkiye’de.
Önce adına ulusalcı dalga dendi buna. Bugün ise daha doğru tabirin Cumhuriyetçi dalga olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü ülkenin salt bağımsızlık salt laiklik salt demokrasi diye bir derdi olmadığını, Türk halkı aydınlardan önce çözdü. Cumhuriyet hepsini kapsıyor ve koruyor. Bu kavga Cumhuriyet kavgası. Bu yükselişin adı solcusuyla sağcısıyla, devrimcisi ülkücüsüyle, laiki muhafazakarıyla Cumhuriyetçi Dalgadır. Cumhuriyet, Kuvayı Milliyeyi de kapsar, Müdafa-ı Hukuku da. Tarihsel olarak da doğru bir kronolojidir bu.
Gezi Direnişinden itibaren de bu yeni Cumhuriyetçi uyanış ülke sosyolojisine ve özellikle gençlik sosyolojisine egemen oldu. Bugün onca hatasına rağmen 6’lı Masa iktidarın kapılarını zorluyorsa, Türk halkının, gerçek “çarıklı erkânı harp” zekâsındandır. Bir şekilde birliği dayattı halk. Muhalefet de kör topal halkı takip ediyor.
14 Mayıs’ta Cumhuriyetçi dalga bir tsunamiye dönüşebilir. Böylelikle stratejik, taktik hatalar veya sarayın manipülasyon, provokasyon ve tahakküm planları anlamsızlaşır. Yepyeni bir denge ve yepyeni bir Türkiye kurulur.
Bunun yolu sandıkta ezici bir üstünlük kurmaktır. Öyle ki, ilk sonuçlar Süleyman Soylu, Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın eline geldiğinde, bizzat onlar saraya gitmeli. Deprem sabahı halkın yaşamını kurtarmak için yapmadıkları acil toplantıyı, kendi ikballeri için yapmalılar. Ve reislerine demeliler ki “ne yazık ki arada çok büyük fark var, bunu herhangi bir yöntemle kapatmamız imkânsız, barışçıl bir konuşma yapılıp çekilmenizi öneriyoruz.”
Türk halkı çok akıllıdır. Öyle taşla sopayla, itle kopukla hiç uğraşmaz. Gider oyunu verir. Bu işi kestirme yoldan çözer. Bunu yapabilir.
Evet! 14 Mayıs akşamı böyle olmalı. Gençler özellikle siz! Zekânızı ve enerjinizi kullanmalısınız. Kılıçdaroğlu veya başka biri rica ettiği için değil, kendi kaderinize sahip çıkabildiğinizi tüm köhnemiş zihniyetlere gösterebilmek için, eksiksiz sandığa gitmelisiniz. Asla oylarınızı bölmemelisiniz. Firesiz bir şekilde Tayyip’e karşı en güçlü aday olan Kılıçdaroğlu’na oy vermelisiniz. Ve bu işi kimsenin beklemediği bir hız ve kolaylıkla, tereyağından kıl çeker gibi bitirmelisiniz.
Şu anda herkes bir endişe içinde… 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasındaki kışkırtmalar, tezgâhlar, terör saldırıları hatırlatılıyor. İnsanların gözü korkutulmaya çalışılıyor. Fısıltı gazetesi, karanlık bir gölge gibi sandığın üstüne düştü. Eğer bu iş ikinci tura kalırsa, 2015’te 5 aya sıkıştırılan kanlı kaos planı, 14 güne sığdırılacak korkusu var.
AKP’nin yapabileceklerinin provasını son bir haftadır görüyoruz. Kılıçdaroğlu bile kaset fabrikasyonlarının devreye sokulacağını belirtti. Ancak bunlar hâlâ devreye sokulmadı çünkü belli ki ikinci tura saklıyor asıl rezilliklerini iktidar.
AKP Türkiye’yi tehdit ediyor. Buna yanıt vermek kolaydır. Tehdit korkudan kaynaklanıyor. İlk kez çok korkuyorlar. Demek ki güle oynaya sandığa gidip, 8 saat içinde bu işi çözebiliriz. Bu kadar çok bağırıp çağırmaları birinci turda da zafere ulaşma olasılığımızdan çekinmelerindendir.
AKP iktidarının en az %5’lik bir oy hırsızlığı planı var. Demek ki Kılıçdaroğlu en az %56 almalıdır. 4,5 milyon yeni seçmen ve depremde kâbusu yaşayan milyonların oyu bile bu ezici çoğunluğu sağlamaya yeter.
Gençler kaybolan gençliğinizin ve istikbalinizin; depremzedeler, yok edilen yaşamlarınızın hesabını soracaksınız. Türk halkı! Hepimiz 20 yıllık hainliğin, hırsızlığın, zalimliğin hesabını soracağız!
Bu Tayyip’ten kurtulma seçimidir. Başka bir seçim değil. Oğan ve İnce diye bir tartışma yok zaten. Tayyip’ten kurtulacağız ya da kurtulacağız!
Barışçıl ve demokratik bir devrim mümkündür. Türk halkı ve Türk genci dünya siyasi tarihine geçmeli. Bir diktatörlük heveslisi, sandık yoluyla, demokrasi zaferiyle, tarihin en çilekeş ve bilinçli halklarından biri tarafından devrildi diye yazmalı kitaplar.
Türk halkı ayağa kalkmalı, ilk turda bu işi bitirmeli!