Ahmet Davutoğlu’nun gazetesi Karar‘da Atatürk ve Cumhuriyet’e yönelik saldırılar, 29 Ekim’den beri aralıksız devam ediyor.
Konumuz malum; Taha Akyol’un Neden 29 Ekim kitabı. Karar gazetesinde bir kaç günde bir köşe yazarlarından biri veya görüşler sayfasında konuk ettikleri bir akademisyen, düşünce merkezi başkanı falan Taha Akyol’un yazdığı yalanlardan yola çıkarak, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e saldırıyorlar.
Bu defaki konuğumuz Tarık Çelenk. Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin Kurucusu olan Çelenk, Türk sağı ile ilgili kitaplarıyla da biliniyor. Her ne kadar özgeçmişinde subay yazsa da aslında Deniz Kuvvetleri’nde elektrik mühendisi olan Çelenk, Taha Akyol’un farklı bir türevi.
Tarık Çelenk, Taha Akyol’un kitabının birkaç yerinde vurgulanan bir şeye dikkat çekiyor: “1909-1912 dönemi İTC yönetimi esnasında Kanuni Esasi kapsamında anayasal bir kuvvetler ayrığı ilkesinin varlığından ve çabasından bahsedilmekte.”
Burada Atatürk’e çok sinsi bir saldırı var. Çelenk demek istiyor ki İttihatçılar, Cumhuriyet’ten 10 yıl önce kuvvetler ayrılığını savunuyorlardı. Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken kuvvetler birliğini benimsedi. Böylelikle ne olmuş oluyor? İttihatçılar demokrat, Atatürk de antidemokrat oluyor.
Yani İttihatçıların kuvvetler ayrılığını savundukları üzerinden Atatürk’e antidemokrat eleştirisi getirebilmek için gerçekten insanın çok sağlam Atatürk düşmanı olması gerekiyor. İttihatçıların anladığı veya anlayacağı tek kuvvetler ayrılığı, herhalde Enver-Talat-Cemal arasındaki kuvvetler ayrılığıydı.
Kuvvetler birliği-kuvvetler ayrılığı tartışmalarına birazdan tekrar geleceğim. Çünkü bunun altında Atatürk’e başka ve daha büyük bir saldırı var. Şimdi klasik muhalif paşalar övgüsü bölümüne geçelim.
Çelenk’e göre “Hüseyin Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Bey, Adnan ve Halide Edip Adıvarlar gibi birçok aydın ve bürokratın gerek Gazi’ye sevgilerinden, gerek Kurtuluş savaşına destekleri veya Cumhuriyet taraftarlıklarından şüphe dahi edilemez”miş.
Niye edilemezmiş? Bal gibi de edilebilir. Atatürk, ölümsüz eseri Nutuk‘ta bu zevatın nasıl hainliklerin içinde bulunduklarını, Büyük Taarruz öncesi orduyu nasıl başsız bırakmaya çalıştıklarını, zaferden sonra Atatürk’ün köşesine çekilmesi için ne tertipler kurduklarını, Atatürk’ü milletvekili seçtirmemek için kanunda değişiklik yapmaya çalıştıklarını bir bir anlatıyor.
Tüm bunların da tek bir nedeni var, bu zevatın Cumhuriyetçi gibi görünmesine karşın aslında saltanatçı ve hilafetçi olmasıdır. Atatürk, Nutuk‘ta Rauf Bey’in “Ben makamı saltanat ve hilafete hissen merbutum (bağlıyım). Çünkü benim babam padişahın nanü nimetiyle (ihsanıyla) yetişmiş, Osmanlı devletinin ricali sırasına girmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişaha muhafaza-i sadakat (sadakatimi korumak) borcumdur. Hilafete merbutiyet ise terbiyem icabıdır.” dediğini yazmıştır.
Gerçi Akyol ve Çelenk’e göre Nutuk, değerli bir kaynak olmasına rağmen, bazı muhaliflere karşı ciddi “önyargılar” ve “ötekileştirmenin” izlerini taşıyormuş. Allah Allah, niye ki? Atatürk Nutuk’ta sizin yere göğe sığdıramadığınız Raufların gerçek yüzünü ortaya koyduğu için mi?
Keşke Atatürk’ün böyle yapmayıp muhalif paşaları da yanına alarak hepsinin “kurucu babalar” olduğu “demokratik” bir Cumhuriyet kursaydı. Adamlar 100 yıl sonra bile cumhuriyet karşıtı, saltanatçı, hilafetçi, her fırsatta Atatürk’ün ayağını kaydırmaya çalışan adamları Cumhuriyet’in “kurucu babaları” arasına sokmaya çalışıyorlar.
Çünkü adamların tek bir derdi var, Atatürk’ün yoktan var ettiği Cumhuriyeti de Atatürk’ün elinden almak!
Gelelim tekrar sistem tartışmasına. Kuvvetler ayrılığı-kuvvetler birliği… Bugün Erdoğan’ın her şeyi tek elde topladığı ucube sisteme karşı çıkan muhalif kesimlerin sarıldığı en önemli şeylerden biri kuvvetler ayrılığıdır.
Taha Akyol ve Tarık Çelenk, buradan yola çıkarak Erdoğan’ın kurduğu sistemle Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti aynılaştırıyorlar: “Çevresindekiler de Gaziyi artık muhalif istemiyoruza ikna etmeye çalışıyorlardı. Sistem artık Cumhuriyet Halk Fırkası üzerinden yönetiliyordu. Hakeza bürokrat atamaları da buna dahildi. Benzer örnekler muhalif istemiyoruz veya tatlı su muhalefeti tartışmaları ile adeta bugünün Türkiye’sini anımsatmakta.“
Nasıl? Oldu mu size Atatürk, Erdoğan?
İşte Atatürk’e en büyük saldırı, hatta en büyük hakaret de burada. Yazarken bile hicap duyuyorum ama Atatürk’ü Erdoğan ile bir tutmak. Bu zaten Karar gazetesinin arkasındaki Ahmet Davutoğlu’nun tezidir: Atatürk=Erdoğan.
Tüm o yalanlarla dolu koca koca kitaplar bu tezi kanıtlamak için yazılıyor. Gazetelerin sayfaları alttan alta bu tezi desteklemek için Tarık Çelenk gibi isimlere açılıyor.
Ne yazarlarsa yazsınlar, yalanlarla tarihi tersine çeviremezler. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletin bir tane babası var, o da Atatürk’tür!