Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dün yaptığı açıklamada Suriye’nin Deyrizor kırsalında terör örgütü PKK/PYD ile Arap aşiretleri arasındaki çatışmaya dikkat çekmesi ve ABD’ye “Arapların terör örgütü eliyle baskı altına alınmasına son verilmesi” çağrısında bulunması önümüzdeki süreç açısından önemli.
Deyrizor, Suriye Merkezi Ordusu ve terör örgütü arasındaki sınırda bulunan bir şehir. Nüfusun tamamı Araplardan oluşan bu bölge ABD destekli uyduruk “Rojava devrimi” sonrasında Kürtlere teslim edilmiş, Kürtler de öncelikli olarak bölgede bulunan çok sayıdaki petrol kuyusuna el koymuştu.
Çok uzun zamandır bu şekilde yönetilen Deyrizor kırsalında bir süredir silahlı Arap aşiretleri, terör örgütüyle çatışmaya başladı ve bunun sonucunda 33 köy PKK/PYD işgalinden kurtarıldı.
Çatışmaların son bulmaması üzerine bölgedeki ABD güçleri tarafları bir araya getirerek uzlaşma çağrısında bulundu.
Hakan Fidan da haklı olarak bu görüşmeyi ve ABD’nin aldığı tutumu eleştiriyor. Ancak insan ister istemez Fidan’ın MİT kariyerini ve PKK ile yapılan Oslo pazarlıklarını hatırlıyor. Kim bilir Amerikalılar da Fidan’dan ilham almış olabilirler…
Meselemiz kimsenin geçmişiyle uğraşmak değil. PKK ile yapılan gizli görüşmelerin de kazılan hendeklere göz yumulmasının da valilere “PKK’ya müdahale etmeyin” talimatı gitmesinin de yargılama konusu edilmediği bir dönemden geçiyoruz.
Ama bu sürecin sorumluları “Allah’ın da affını” istiyorlarsa yapmaları gereken şey Suriye Devletiyle işbirliği yaparak terör örgütünü iki taraftan kıstırmak.
Her ne kadar Esad’ın da PKK sicili bozuk olsa bile tarih iki ülke iktidarının terör örgütünü yok etmesini zorunlu kılıyor.
Esad açısından Kuzey Suriye’deki Kürt özerk bölgesi ABD’nin Suriye üzerinde sallanan kılıcını ve iç savaşı temsil ediyor. Terör örgütü orada olduğu sürece Esad otoritesini ilan edemeyecek.
Türkiye açısından böyle bir dönem PKK’nın sınır ötesi kaynaklarının kurutulması ve tamamen yok edilmesi için bir fırsat.
İki ülke de Suriye’deki ABD varlığını kendilerine tehdit oluyor görüyor.
Atılacak bir adım Suriye merkezi otoritesini güçlendireceği gibi, Türkiye’nin terörle mücadelesini kolaylaştıracak.
Daha da önemlisi Kuzey Suriye’de terör örgütünün çöktüğü topraklar Türkiye’de mülteci olarak bulunan sahiplerine iade edilecek ve milyonlarca Suriyeli evlerine dönme imkanına kavuşacak.
Erdoğan gerçekten de Suriye’nin süreci “tribünden izlememesini” istiyorsa bir adım atmalı.
“Kazan-Kazan” olayına daha iyi bir örnek olabilir mi?
Kaldı ki Türkiye’nin kazanacağı çok daha fazla şey var.
İktidar “mültecilerin onurlu dönüşü” konusunda samimiyse, bayramlarda ülkelerine dönenlerin yazlık olarak kullanacağı evler yapmak yerine Esad’la anlaşmalı.
Ne kadar Amerikan karşıtısınız, terör örgütünü ne kadar yok etmek istiyorsunuz, göçmenleri ülkelerine gönderme konusunda ne kadar samimisiniz, günahlarınızdan ne kadar arındınız görelim…