Erdoğan’dan Esad daveti
Erdoğan’ın bir süredir Suriye’ye yönelik sıcak mesajlar vermesi ve son olarak da “Esed’e yönelik bir davetin her an söz konusu olabileceğini” açıklaması, AKP iktidarının gündeminde radikal bir Suriye politikası değişikliğinin olduğunu gösteriyor.
Gelinen noktayı anlamak adına son iki senelik süreçte yaşanılanlar açıklayıcı olacaktır.
Ağustos 2022’de Tayyip Erdoğan, katıldığı G-20 Zirvesi sonrasında “Haziran seçimlerinden sonra sil baştan yapabileceklerini ve Esed’le farklı bir ilişki inşa edebileceklerini” ifade ederek dönüşün ilk sinyallerini verdi.
Mayıs 2023’te Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, 12 yıl aradan sonra yeniden Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katıldı. Suriye iç savaşı başladığında Esad muhaliflerine destek olan Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Esad’ı sarılarak karşıladı. Suriye, Arap Birliği’ne tekrar kabul edildi.
Ukrayna Savaşı sonrasında çıkan petrol krizinde ABD’yle ihtilaflı olan Suudi Arabistan’ın yine aynı dönemde Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma kararı almasını da not düşelim.
Türkiye ve Suriye istihbarat örgütlerinin görüşmeleri de uzun süredir devam ediyordu.
Erdoğan’ın açıklamaları tüm bu sürecin bir sonuca bağlanacağını gösteriyor.
Rusya’nın arabuluculuk ısrarı
Bir komplo teorisi olarak Rusya’nın böyle bir dönemde Türkiye ve Suriye arasında arabuluculuk yapmasının ve bir anlaşma için ısrarcı davranmasının temelinde İsrail ve HAMAS arasında yaşanan gerginlik olduğu söylenilebilir.
İsrail ve HAMAS arasında yaşanılan savaş, Suriye’den çekilmeyi tartışan ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını sürdürmesi açısından kendi kamuoyunu ikna edecek meşru bir gerekçe yarattı.
ABD’nin bölgedeki askeri varlığına ihtiyacı olan iki güç var: Kürtler ve İran.
İran, HAMAS’ın İsrail’e düzenlediği saldırıyı bizzat organize ettiğini geçtiğimiz aylarda açıklamıştı.
Böylelikle İran bir taraftan rejimi ayakta tutacak güçlü bir düşman yaratırken, diğer taraftan da Suriye üzerinde ciddi bir söz hakkını elinde tutabiliyor.
Yine Rusya açısından düşünüldüğünde Türkiye ve Suriye anlaşmasının sağlanması, bölgedeki terör örgütüne yönelik başlayacak ortak bir operasyon ve böylesi bir çatışmada ABD’nin Kürtlere destek vermesiyle oluşacak bir senaryonun anlamı Ukrayna Savaşı’nın Ortadoğu’ya taşınmasına olanak sağlayabilir. Bu Rusların belki de en çok isteyeceği şey.
Türkiye, AKP aracılığıyla kendi güvenliği açısından en akıllıca seçenek olan çatışmayı uzaktan izlemek yerine sorunlarla dolu bir satranç masasına oturmayı; bu oyunun içinde yer alarak “güçlü Türkiye” mesajı vermeyi tercih etti.
Tek çözüm: Esad’la anlaşarak Suriye masasından kalkmak
Gelinen nokta en büyük yanlışın bu güç savaşına dâhil olmak olduğunu gösteriyor.
Hiçbir şey yapmadan sadece sınırlarını kapatarak kendi güvenliğini sağlayabilecek Türkiye, şimdi kendi güvenliğini sağlamak adına bir tercih yapmak zorunda.
Yapılacak tüm tercihlerin ise bir riski var ve Türkiye’nin bu riskleri kontrol etmesi imkansız.
Türkiye açısından en önemli şey öncelikli olarak kendi güvenliğini sağlamak ve bu güvenliği tehdit edici bir unsur haline gelmiş milyonlarca mülteciyi bir an önce ülkelerine geri gönderebilmek olmalı.
Bunun için de Esad’la yapılacak görüşme kaçınılmaz bir zorunluluk.
Ancak böylesine sorunlu bir sürecin ardından yapılacak bir davetin kabul edilmesi ve Esad’ın Türkiye’ye gelmesi mümkün değil.
İşin özü böylesi bir teklif bile iktidarın ne kadar ciddiyetsiz olduğunu gösterir.
Diğer taraftan Türk devleti Esad ile bir şekilde anlaşır ve Suriyelilerin geri dönüşü sağlanırsa terör örgütünün Kürt devleti hayalleri de biter.
Irak’la PKK konusunda yapılan görüşmelerde alınan neticeler bu açıdan önemli. Benzer bir süreç Suriye devletiyle de sağlanmalı.
Ancak diplomasiyi oyuncak olarak gören bir iktidarın, kendi güvenliğinden ziyade İsrail-HAMAS çatışmasına yakın olabilmek adına İsrail’in düşmanı olan Suriye’yle anlaşmaya çalışması ihtimali de var.
AKP iktidarı her ne kadar “rasyonelleşme” adına Batı’ya bağımlı olsa bile, böylesi bir çatışmaya dahil olmanın siyasal İslamcı bünyedeki yaratacağı zevk ve tatmin duygusunun da cepte tutulması gerekiyor.
Türkiye şer eksenine dahil olmadan sınırlarını koruyacak bir politikanın peşinden gitmek zorunda.
Güvenilmez aktörlerle bile tutarlı ilişkiler kurarak ülke çıkarlarını savunmak mümkün. Böylesi bir dönem açısından iktidarın elinde fazlasıyla alan var.
Dış politika ve diplomasiyi, ülke güvenliğini değil parti iktidarını sağlayacak şekilde kullanmanın getirdiği nokta ortada.
Öyle bir an gelir ve gecikirseniz “rasyonaliteye dönüyoruz” deme imkanınız bile kalmaz. Bu iş ekonomiye benzemez!
Yediğiniz pisliği temizleye çalışmak da bir hizmettir!