29 Mayıs sabahı ortaya çıkan gerçek şuydu: AKP ne yapmış ne etmiş bir seçim sürecini daha atlatmıştı. Kâbus gibi Türkiye’nin başına çökenler adamlar “bir dönem” daha sırtımızdaydı.
AKP’nin lideri, “doğru zamanda doğru adam” seçilirse, “Türkiye Yüzyılı” başlayacak diye kampanya yürütmüştü.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye ekonomisi, dünya ekonomisinde 17. sıradayken, 21 yılda AKP Türkiye’yi 23. sıraya düşürdü. Bu, “Türkiye Yüzyılının” nasıl geçeceğine ilişkin zaten bir ipucuydu.
Nitekim “Türkiye Yüzyılına” girişimiz tam bir gümbürtüyle oldu. Ancak bu gümbürtü düşen Türk Lirasının gümbürtüsüydü.
29 Mayıs sabahı piyasalar açıldığında 1 ABD dolarının değeri 19,97 TL’ydi. Bugün ise 23,36 TL’ye kadar fırladı. Özellikle dün, 7 Haziran günü, yine Türk Lirası ve Türk insanı için kara bir gündü. Paramızın sadece dünkü değer kaybı %6’dan fazlaydı.
Seçimden sonra, on gün içinde TL %17 oranında değer kaybetti. 15 Mayıs tarihini, yani Tayyip’in kazanacağının hemen hemen belli olduğu tarihi temel alırsak, bu değer kaybı %20’yi buluyor.
Uzun lafın kısası AKP’nin yoksullaşma saldırısı ve karşıdevrimi kaldığı yerden devam ediyor. Seçim ekonomisi döneminde matbaalarda basılan paralar kısa bir süre için dar ve orta gelirli vatandaşa ücret artışı olarak yansıdı. Ancak bunun misliyle geri çıkacağı belliydi.
Vatandaş ve hatta en sert muhalif olanlar bile, muhalefete, adayına ve kampanyasına güvenemeyeceğini ne yazık ki çabuk anladı. Muhalefetin AKP’yi devirmek istemediğini milyonların kolektif şuuru keskin bir öngörü ile sezdi. AKP kalacaktı.
İleride büyük bedel ödeneceğini herkes biliyordu ancak yine de seçimden önceki son bir yılı, suya batmadan önce nefes almak için son fırsat olarak gördü herkes. Bütün kesimler koparabileceğini koparmaya çalıştı. Şimdi dalga geldi ve hepimiz nefesimizi tutup, ölmemeye çalışacağız.
Son bir yıldır, özellikle asgari ücret Türk Lirası temelinde yükselmişti. Bir ay içinde bu yükseliş medcezir gibi geri çekildi. Bir ay önce asgari ücretin döviz değeri 435 dolardı. Bugün 367 dolara düştü. Aralık 2021’e hızla geri dönüyoruz. Asgari ücret 200 dolara, ortalama ücret 300 doların altına kadar düşecek.
AKP ve sahte muhalefetinin 1,5 yıllık seçim tiyatrosu bitti. Kölelik gerçeğine geri dönüş yaşıyoruz. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ise asgari ücretin 300 dolara kadar düşmesi gerektiğini savunuyor. Yani daha fazla devalüasyon istiyor. Gültepe gibi ihracatçı Ak-kodamanların talebi temel alınırsa, kısa süre içinde ABD dolarının 28,5 TL seviyesine fırlamasını tahmin edebiliriz.
Şunu da not edelim. TL’nin değerinin düşmesinin ihracat sanayi için iyi olduğu savunusu bir avuç Ak-sermayedarın tezidir. 2021 Eylül ayından itibaren TL’nin değeri yüzde 160’dan fazla düştü. Ancak Türkiye son iki yıl dış ticaret açığı rekorları kırdı.
Şu bir gerçektir ki; ihracat sanayi bir bütün olarak dövizin çok hızlı ve aşırı yükselmesinden büyük zarar görmektedir. Türk sanayinin dışa bağımlı olması bunun birinci nedenidir. Hammadde, ara mamul, teknoloji ithalatının maliyetinin döviz kuruyla birlikte fırlaması ihracat sektöründe binlerce küçük ve orta oyuncuya büyük zarar veriyor. Sanayide tek maliyet unsuru emek değil!
Gültepe gibi Ak-kodamanlar, dövizin ne zaman fırlatılacağına, ne zaman frenleneceğine dair içeriden bilgi alan, buna göre stok yapabilen büyük oyuncular. Bu yüzden asgari ücret 300 doların altına düşsün lobisi, en güçlü lobi olarak sesini yine yükseltmeye başladı. Bu lobiyi sanayici veya ihracatçı gibi görmek hatadır. Evet, ihracat sanayinde suyun başında bu isimler var. Ancak bu Ak-oligarşi Türk sanayini Dördüncü Dünya ligine düşürdü ve böyle giderse iyice yıkıma sürükleyecek.
8 ay sonra yerel seçimler var. Bu yüzden devalüasyonun bir yerde frenleneceği ve seçimin riske atılmayacağı ileri sürülebilir. AKP’nin elinde bunu becerecek iktisadi olanaklar kaldı mı sorusunu bir yana bıraksak bile, bu sahte muhalefet olduğu sürece, AKP’nin iktisadi buhranın siyasi buhrana dönüşmesini engellemesi her zaman mümkündür.
Emin olun ki; enflasyon tıpkı 2021 Sonbaharındaki gibi Türkiye’yi sosyal bir patlama eşiğine getirse bile, ilk başta CHP ve lideri Kılıçdaroğlu halkın önüne çıkacak, “sakın sokağa çıkmayın, önümüzde seçim var, sandıkta hesap soralım” diye barikat kuracaktır.
Yaşanan son bir yılın tek faydası, tiyatronun açığa çıkmış olmasıdır. Türk milleti, muhalefete ve Cumhur’a oy verenleriyle birlikte, artık gerçek sorunları ile karşı karşıyadır. Kimse çocuk numarası yapıp, önündeki ölüm kalım meselelerini görmezden gelemeyecek. Bir şekilde, bir umutla tutunduğu partileri de kendisini yalnız bırakacak.
Her şerde bir hayır vardır denir. Ancak bu şer çok ağır olacak. Hayır da, öyle kendiliğinden cennetten düşen bir şey değil. Halk ayağa kalkıp, sorumluluk almadığı sürece köle kalmaya devam edecek. “Türkiye Yüzyılı”na hoş geldiniz.