No Result
View All Result

Türkiye’de neden terör var ve nasıl çözülür?

Hasan Seyfettin TEOMAN by Hasan Seyfettin TEOMAN
9 Mayıs 2025
in GÜNLÜK
0
Türkiye’de neden terör var ve nasıl çözülür?

Bir düşünceler eskimiyor; onu üretenler an geliyor yaptıkları savaşımların, çektikleri acıların, yaşadıkları ihanetlerin, gördükleri işkencelerin ve yattıkları zindanların ağırlığını taşıyamayacak denli yaşlanıyorlar. Uğruna bedel ödedikleri düşünceleri sağlam, dimdik ayakta; mürekkebi kurumamış tazeliğiyle geleceğin gençleri için tartışılmaya hazır bekliyor. Gel gelelim o yazarların kitaplarına uzanan eller titriyor, sahipleri korkuyor, kafaları bulandırmanın şimdi zamanı mı diyerek gözleri başka bir serginin üzerine düşüyor. Sol yaşanmaya ve okunmaya yasaklı kaderiyle, ayrılmış sevgililer gibi özlemle ama uzaktan Türk okuruna bakıyor. Son kitap fuarında gördüklerimin özeti bu… Sağ düşüncenin gövdesine girmiş dinciliğin, sola karşı sözde “kazanmışlığını” nasıl yaşadığını üzülerek gördüm. Düşüncelere duyduğum saygı denli, dayatmalara o oranda karşıyım. Yeşil düşünebilirsiniz; yeşile boyamaya yeltendiğinizde Türkiye’yi, karşınızda ay-yıldız kırmızıyı bulursunuz.

Sistem oturmayınca ırkçılık hortlar…

Türkiye’deki her yurtsever, Atatürkçü, laik, halkçı, devrimci, solcu, demokrat ve özgür düşünce üretebilen aydının önündeki yollar kısıtlıdır. Ya solcu, ya Kürtçü, ya dinci, ya Atatürkçü, ya da ırkçılığı savunduklarında ilgi çekerler ve dinlenirler! Bunların dışındaki insana adalet, halklara saygı, ezilenler için özgürlük, açlar için paylaşım, işsizlere iş, çocuklara yaşam hakkı, kadınlara saygı ve özgürlük, emperyalizme ve uygulayıcılarına düşmanlık gibi büyük çaplı düşünceler yazıya ya da dile dönüştüğünde vatan hainliğine eştir! Türkiye’de ve geri bırakılmış halkların diyarında başlarda balyozdur abuk sabuk düşünmek! Bundandır ki oraların yoksulu şunu ister Tanrı’sından; kendisine dokunmayan yılanın çok yaşamasını…  En baba vatanseverin usunun köşesinde, beynini ateşe atmayacak bu kaçış isteği mutlaka vardır.

Türk ve Kürt halklarını demokratik barışını (!) savunurken, Atatürk’ün siyasetine ve devrimlerine örtülü de olsa söz söyleme özgürlüğünü kullanan Sırrı Süreyya Önder’in ani ölümü, Kürt halkına bir şeyler kazandırır mı bilmiyorum, ama Saray’ın daha hızlı yol alabileceğini görür gibiyim. Bugüne değin Kürtçü siyasetçinin Nasrettin Hoca, Mevlana gibi hümanist benzetmelerle bezendiğini hiç duymamıştım. Ölünün ardından ne söylense iyilik adına güzeldir. Siyasetin ve sanatın içinde yer almış, Türkmen olduğu halde Kürtlerin özgürlüğü (!) için savaşım vermiş bir “politika aktörünün” neden Türklerin özgürlüğü için savaşmadığını da ayrıca merak etmişimdir. Ayağına gittikleri (gönderildikleri) katilin, icazet aldıkları Bahçeli’nin ve altına imza atacak Devlet Başkanı Sayın Erdoğan’ın siyaset emellerini bilmezden gelmesini de eklersek, bir solcu siyasetçi için bulunduğu konum şaşırtıcıdır!

Nerede kaldı Türkiye’nin demokrasi mücadelesi?

Emekçilerin, kadınların, gençlerin, aydınların düşünce ve adalet ölçütleri ne?

Türkiye’nin tek sorunu, Kürtlerin olmayan demokratik hakları mı?

Türk halkı mutlu mu, tok mu, çalışıyor mu, gücüyle kimleri eziyor?

Türklerin holdingleri mi var; köyleri, ucu açık toprakları, uzun uzun kolları, on binlerce marabası mı var emrinde çalışan ve öl deyince ölen?

Adaletin salt Kürklere mi yüzü asık; hiç sanmıyorum! Açlık çeker gibi ülkeme adaletin, barışın, demokrasinin gelmesini özleyenlerdenim, çünkü ben de aynı havayı soluyan sıradan bir Türküm!

Demokrasinin inadı…

Meraktayım; AKP-MHP-DEM ortaklığı ülkemize demokrasiyi mi getirecek, yoksa tek adamlığın kaidesini mi sağlamlaştıracak?

Kuşkuluyum; yazacağınız anayasa, sağlayacağınız demokrasi, kimlerin tavuğunu yemleyecek?

Sormalıyım; iyi –kötü bir demokrasi vardı, neden yıktınız?

Unutmadan yazayım; demokrasinin inadı eşeği kıskandırır; dayatmaya gelmez!

İstersek yine demokrasimiz olur! Atatürk gibi düşünürsek eskisinden sağlam olur… Katile yalvarmaya, Suriye’ye inmeye, onun bunun işine karışmaya, İstanbul’a kanal açmaya, malı mülkü satmaya, düşüncelere set koymaya, muhalefeti korkutmaya, gençleri içeri tıkmaya gerek de kalmaz! Olan oldu diyelim ve önümüze bakalım! Belki de Sırrı Süreyya Önder’in çok çalışıp yaşamını yitirmesi şovenist Kürtlere bir şeyleri anımsatıyordur!

O nedir?

“Bu topraklar kurtuluş uğrunda kan dökenlerindir ve öyle kalacaktır. Türk-Kürt birlikte kurduysak bu vatanı, birlikte yaşayacağız. Bu devleti parçalamaya kimsenin ömrü yetmez!” demektir.

***

Siyasetçi ölünce işler yarım kalmıyor! Önder’in ardından konuşan Devlet Başkanımız Sayın Erdoğan’ın demeci de buna uygun: “Son dönemde büyük emek verdiği ‘Terörsüz Türkiye’ menziline inşallah vasıl olacağımıza yürekten inanıyorum…”

Neden “terörsüz” Türkiye de, “demokratik ve laik” Türkiye değil?

Batı demokrasilerinin terör üretici bir özelliği mi var!

“Hakikaten çok üzgünüm” diyen Saray’ın vantriloğu Sayın Devlet Bahçeli de AKP’nin politikasının yarasız beresiz sürmesi dileğinde… “Ayrı dünya görüşlerine sahip olsak bile aynı ülkenin barış ve huzur dolu geleceğine kilitlenmiştik…”

Birkaç söz de CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e göndermek gerek! Acemi ve aşırı heyecanlı… Konya mitinginde, Önder’in ardından methiye düzmesi ilginç! Kürtlere hizmet nedeniyle yıllarını cezaevinde geçirmesine ve zulüm görmesine vurgu yapması bu davaya saygı gösterdiğini gösterir. İmralı katili de aynı savaşımı vermişti; ne yapmalıyız başkanım? Çıkaralım mı içeriden? Cezaevlerinin tümden kapatılmasını arzulamak demokratik bir menzildir siyasetçiler için; suçluyu cezalandırmak ise başka bir şey… CHP Başkanı Sayın Özel, kimlerin gerçek barışı istediğini ayrıca, kimler için savunduğunu bilmeniz gerekliydi! Siyasette başarı doğru bakış, net görüş ve yerinde kararlılıkla gelir. CHP büyüktür, ne eğilir ne bükülür Sayın Özel!

Kürtlüklerini kanıtlamaya gerek duyan aşırı dinci-milliyetçi Kürt siyasetine neden kanca atıyorsunuz? Ülkede Atatürkçü, laik, barışçı, Kürt halkının varlığını bilen ama Türklüğünden ödün vermeyen CHP’li ya da AKP karşıtı insanlar mı bitti? CHP dün mü kuruldu? Laiklik ilken, Kemalist düşüncen, 100 yıl önce yazılmış devrimci programın sana ve senin gibilere yetmiyor mu Sayın Özel? Lütfen ağzınızdan bir kez olsun buyalım; “Türk Ulusu”, “Laik cumhuriyet”, “Atatürk Devrimleri”, “altı ok ilkeleri” sözleri duyulsun! Tarih mi oldular? Yetmedi Sayın Başkan; “Türkiye’nin birliği ve kardeşliği için verdiği mücadeleyi başarıya ulaştırmak, hepimizin ona borcudur” demenin Türkçe karşılığı ne? Saray’ın açılımına destek vermeniz, AKP ile zıtlığınızı sakatlamıyor mu?

Türk ulusunun öyle bir borcu yok CHP Genel Başkanı; olamaz da…

Çünkü Türk’ün Kürt’le bir sorunu yok!

Siyasetin önemli kuralıdır; güçler birbirini yaratırken, aslında biri birini yok eder!

85 milyon figüran…

Her ne düşünceyi üretiyor, her ne düşünceyi savunuyor fark etmez; bir siyasetçinin kültürel asimilasyona, antidemokratik (Türkler için de geçerli.) bir sisteme karşıtlığı nedeniyle suçlanması, yargılanması ve zindana tıkılması, süregelen “anasınıfı” nitelikli ucuz demokrasilerin işleyiş mekanizmalarıdır. Bu tip demokrasileri sürdürebilmek, korumak, sömürü düzeniyle olan kan alışverişini açık tutmak, düşünen beyinlerin tutsak edilmesini gerektirir ki, solumuz bunu yaşamıştır. Kürt sorunu çağdaş demokrasiyle çözülecek denli kolay hallolmayacak ölçüde emperyalizmin ve Siyonizm’in kullanımına açık silahtır. ABD’ye bağımlı kalındığı oranda ayrılıkçı etnik milliyetçi olunur; özgürlük hesaplarını halkın kendisi yaptığında Türk-Kürt aynı şarkıyı söyler. Türkiye’de, güneşin doğuşu ve batışı dışında gelişen her olayın notaları liberal sülüklerin duyularına göre bestelenir; 85 milyon insan baş solistin arkasında figürandır. Yaşamını yitiren gelmiş geçmiş tüm devrimcilerin başına gelen de budur, çünkü Türklük kavramı, bulunduğumuz coğrafyada okutulmak istenmeyen özgürlük dersidir.

***

Faşist darbeler, sol kollarımızın ve düşüncelerimizin üzerine toprak örttü. Bugün yazarların, gazetecilerin, düşünenlerin, laik ve özgürlükçü aydınların payına düşen budur. Bir asırdan çok süren sağcı ve ırkçı milliyetçi dayatmalarda, askeri darbelerde ve Madımak gibi katliamlarda yitirdiğimiz aydınlar usumuza düştüğünde, sağ kalmayı başaranlar için Türkiye’nin bir “aydınlar ve solcular otoparkı” olması çok doğaldır! Düşün ama yazma, yaz ama bastırma, konuş ama yerme, karşı ol ama yürüme… Bu baskıcı yönetim biçimiyle aydın laiklere yön göstermek, yaşam alanlarını daraltmak ve halka bunu  “demokrasi” diye yutturmak, emperyalist-liberal cephenin sömürme reçetesidir.

ABD Türk’ü düşünmez…

Özgürlük ve bağımsızlık insanın umut ve yaşam menzilidir; ulusların da öyle… Tarihte yükselip batan nice krallık, imparatorluk ve sömürgeci devletler, halklar üzerinde egemenlik kurmuş, sömürmüş ve kullanmış, sonuçta onlar da yok olmuştur. Kültüründen ve tarihinden beslenen güçlü halklar ayakta kalmıştır. Özgür kimlikli bilinçli toplumların yok edilemediğini, günün birinde mutlaka bağımsızlıklarının peşine düşeceklerini yeniden anımsatmamıza gerek yoktur. Bağımsızlık Savaşı sonrası kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağsız, bağlantısız, özgür, laik ve halkçı seküler devlet yapısı bu kuralın en anlamlı örneğidir.

Türkiye gündemde ısrarla tutulmak istenilen ama gerçekte olmayan Kürt sorunu, temelde feodal ağalık sorunudur. Şovenizmi Kürtlerin başına saran, siyasal İslamcılığı ulus-devlet formatının alternatifi yapan da aynı düzendir. Aşiret düzeni bir bakıma Türkiye’yi baştan sona tehdit eden, kırılması istenen siyasal ve ekonomik fayıdır. Bölünmek, uluslaşmak ve sözde demokratik hakları savunmak asla Kürt vatandaşlarının gerçek sorunu değildir. Feodalizm bu çağda bile Türkiye’nin ve Ortadoğu coğrafyasındaki sistemlerin bel kemiğidir. Amerika Kürt’ün özgürlüğünü düşünecek denli aptal değildir; onun gözettiği petrol ve İsrail’in güvenliğidir.

Canlarını yitiren binlerce gencin anısına, acılı anaların yürekleri için, Türk Cumhuriyeti Devleti’nin ikinci yüz yıllık geleceğine olan inancımıza güvenerek adı “soruna” çıkan bu sözde ayrışmayı bitirelim. Kürt vatandaşlarımızın eğer varsa, sosyal ve kültürel haklarını demokrasinin diliyle okuyup, onun yöntemleriyle huzura kavuşturalım.

Ama önce şu dinsel faşizmi bitirelim!

Bu ülkeyi birlikte savaşarak savunduğumuz, kurduğumuz için demokrasi… Kız alıp verdiğimiz, akraba olduğumuz için demokrasi… Yüzyıllardır feodal ağaların ve ABD’nin marabası oldukları için demokrasi… Kurtuluşu Doğu Anadolu’dan kaçmakta buldukları için demokrasi… Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için demokrasi… Toprağın ağalarına, aşiretlerin beylerine baş eğmek zorunda kaldıkları için demokrasi… İşsiz, yatırımsız, eğitimsiz, topraksız, hayvansız, geri ve yoksul bırakıldıkları için mutlaka demokrasi…

İstiyoruz!

Bunun adı özgürlük arayışı değil, hepimizin eksikliğini duyduğumuz demokrasidir.

***

Devlet kapısına gelenlerin, “Türküm, Kürdüm, Lazım…” demesine gerek kalmadan, Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarında her birey adaleti yüreğinde duyarak yaşamalı… Ulus kavramı bu topraklarda yaşayan insanların etnik milliyetçilikle, siyasal dincilikle zaman harcamalarına gerek de bırakmayacak denli kutsaldır. Gençlerimizi öldüren, ekonomiyi zorlayan, toplumda kin ve nefret oluşturan, halklar arasında düşmanlık yaratan terör, demokratik Türkiye ortamında barışa evirilecektir ve buna ABD de şaşacaktır. Anadolu topraklarının Atatürkçü yapısını bozmaya yeltenenlerin tuzağına düşmeyeceğiz. Geçmişin “tedavisi mümkün olmayan” hastalığını tarihin yatağında ölüme terk edeceğiz.

Nasıl mı?

Türkiye Cumhuriyeti Devletini özgürleştiren DEMOKRATİK devrimle!

Gençlik her kuşağın güvencesi, Ata’sının mirasçısı olduğu için umutluyum…

Mustafa Kemal gençlik konusunda yanılmış olamaz!

Previous Post

Türk gençliğinin haklı isyanı

Next Post

Demokratik tragedya

Next Post
Demokratik tragedya

Demokratik tragedya

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.