Ergin Konuksever’i tanımam üniversite yıllarında oldu. ADKF (Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu) olarak 68 Gençliğinin misyonunu devralmıştık. Tam Bağımsız, Demokratik ve Atatürkçü bir Türkiye için tüm üniversitelerde örgütleniyorduk. 30 yıl sonra Devrimci Gençliğin başlattığı İkinci Kurtuluş Savaşı bayrağını yeniden yükseltiyorduk. Deniz Gezmişlerin ve Mahir Çayanların kuşağının Atatürk’ün kuşağından devraldığı mirası, 2000’lerin Atatürkçü, Devrimci ve Milliyetçi gençleriyle buluşturmaktı amacımız.
İstanbul’daki bütün üniversitelerde 68 eylemlerinin fotoğraf sergisini açmak en önemli etkinliklerimizden biri oldu. Onca toplantı, eylem ve yürüyüş yapmıştık. Ama bu sergiler bin kat daha fazla etki yarattı. Atatürkçü Gençliğin 2000’li yıllardaki büyük yükselişinde bir dönüm noktasıydı bu sergiler.
Kitaplardan okuduğum, devrimcilerden öğrendiğim yüzlerce eylemin fotoğraflarla belgelendiğini bilmiyordum bile. İlk sergi için çalışırken kolilerden çıkan büyük çerçeveli fotolardan büyülenmiştim. Her bir resim elimizde dakikalarca inceleniyordu. Üzerinde tartışılıyor, hayretler ve sevinç içinde duvara asılıyordu.
“Meğersem hepsi zaten belgeliymiş, Denizlerin, Mahirlerin, Sinanların her eylemi, her sözü, her sloganı sonsuzluğa mühür gibi çakılmış” diye büyük bir coşkunluk içindeydim. Çok mutluydum.
Çok heyecanlanmıştım. Kendimi benzer bir kalabalığın önünde, ellerde Türk Bayrakları, Atatürk resimleri, ABD’yi ve emperyalizmi telin eden pankartlarla hayal etmiştim. Daha sonra nice kalabalıklarla nice pankartlarla o yollarda yürüdüm de. Beyazıt, Tarlabaşı, Taksim, Sıraselviler, Gümüşsuyu, Dolmabahçe…
Şehir aynı şehir. Faşizm ve gericilik altında bize açık hava hapishanesi, tutsaklık cehennemi gibi gözüken sokaklar, meydanlar; o fotoğraflarda yeryüzündeki kardeşlik cenneti, özgürlük ufkuna açılan engin nehirler, denizler gibi görünüyordu. “Meydanları özgürleştirmek” buymuş demek diye düşündüm içimden. “Biz de yapacağız” diye gözlerimin içi parladı. Gezi sırasında değil meydanları, neredeyse bütün bir şehri, koskoca İstanbul’u özgürleştirdik.
O zaman bu eşsiz değerde belgelerin Ergin Konuksever isimli efsaneleşmiş bir gazeteci, bir foto muhabir tarafından bizlere aktarıldığını öğrenmiştim. “Ne devrimci insanlar var, arşivine saklamamış, bizlere sunmuş hepsini” diye minnettar olmuştum.
Bu resimler bin teorik metni, bin makaleyi, bin tartışmayı çöpe atan bir niteliğe sahipti. Tek bir kareyle, o zaman uğrunda mücadele ettiğimiz tüm idealleri, gençliğin zihnine çakan kıvılcımlar gibiydiler.
68’in kahraman devrimci önderleri şehit edildikten sonra, yıllar süren karanlık ve yozlaşma sürecinin ardından Kürt ırkçısı, emperyalist uşağı, gericilik işbirlikçisi ve halk düşmanı bir tür “sol” peydahlanmıştı. Ağızlarında onların da Deniz, Mahir ve Sinan vardı ama aslında her şeyleriyle, tüm varoluşlarıyla tam zıt bir noktadaydılar 68 Gençliği ile. Sayfalar, kitaplar dolusu yalan ve palavrayı gerçek fikirlerle çürütmek o kadar zordur ki. Demagoglar ve gericiler polemiği üç cümlede bitirir, hemen küfre ve şiddete başvurur. Pislikleriyle tarihi kirlettiklerini sanırlar. Tartışmayı da kapattıklarını…
Ancak işte tüm üniversite koridorlarında 6. Filo Eylemleri, Komer Direnişi, Mustafa Kemal İçin Tam Bağımsızlık Yürüyüşü’nün kocaman resimleri asılıydı artık. Lafazanlığın ve küfrün devri kapanmıştı. Dev gibi yumrukları ve pankartlarıyla 2000’lerin üniversite duvarlarından gençliğe yine selam çakan “güneşten ışıklar yontan” dev adamlar ortaya çıkmıştı. Fotoğraf çerçevelerini parçalayıp gençlerin beynine ışık seli gibi akıyorlardı. Gerçek Devrimci Gençliğin tarihe kazınmış tek şiarı apaçık ortaya çıkmıştı yine: Onlar İkinci Mustafa Kemallerdi. Hem Kemalist hem Sosyalist, kahraman bir kuşaktı.
İşte bu kahramanlıkta devrimci gençlerin kendi ifadeleriyle “Ergin Ağabeylerinin” de büyük bir payı vardı. O gençlerle beraber, eylemcilerle beraber, halkla beraber, yeri geldiğinde Mehmetçikle beraber ve Bağımsızlığın Ay Yıldızlı bayrağı ile beraberdi hep. Hep saftaydı hep cephede hep en önde.
Adeta Kurtuluş Savaşı’nda savaşır gibi en kritik anlarda deklanşöre bastı. Devrimci gençlerin ABD askerlerini denize döktüğü anı da çekti. Gericilerin ve faşistlerin Amerikan Filosunu kıble edip namaz kıldığı, ABD’ye köpeklik için Türk gençlerinin kanını akıttığı anları da çekti.
Atatürk’ün muazzam sözü gelmişti Ergin Ağabey’in fotoğraflarını ilk gördüğümde: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
İşte Ergin Ağabey hem tarihi yapanlarla birlikteydi hem de bizzat yazan kişiydi. Deniz Gezmişlerin en büyük şansı belki de buydu. Hakikati yok etmek isteyen sahte solcular, yok edemeseler de şaşırtıcı bir mahiyete büründürmeye çalışan alçak Amerikan ajanı etnik şovenistler sadece bir hafta içinde büyük bir yenilgiye uğramışlardı. Onca yıllık tarih ve ideolojimiz mücadelemiz, sadece bir resim sergisi sayesinde başarıya ulaşmıştı. Bir fotoğraf bu kadar önemli olabilir mi? Olabiliyordu!
Yarım asırdır Türk Gençliğinin büyük şansıdır Ergin Konuksever.
O, 27 Mayıs kuşağında gençtir. Talat Aydemirlerin sözcüsü.
68 kuşağında Devrimci Gençlerin ağabeyi.
1974 kuşağı için Kıbrıs’ta düşmana esir düşmüş, bitmez tükenmez işkencelere rağmen Türklüğün ve gazeteciliğin onurunu her koşulda korumuş, kahraman bir gazi.
Bizim için, 21.yy’a bilgeliğini, ahlakını, yeteneklerini taşıyan bir öğretmen. Bir gazetecilik ve tarih abidesi.
Ben kendisini çok ziyaret edemedim. Onun evladı gibi hep yanında olan Özgür Erdem arkadaşımız kadar şanslı değilim. Ancak evine her gittiğimizde çok sıcakkanlı ve dostça ağırlardı bizleri. Kendimizi yuvamızda, sıcacık hissederdik hep. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın “Ergin Ağabeyi” neden bu kadar çok sevdiğini anlardık. Biz de mutlu olurduk o devrimci zincirin bir parçası olabildiğimiz için. Bizim de ağabeyimizdi işte.
Değerli eşini yitirdiğinde dünyanın en büyük acısını ve üzüntüsünü onun yüzünde ve yorgun bedeninde gördüm. Bir yıl dayanamadı.
Dev gibi bir adamdı, dev gibi sevmiş çilekeş eşini. Dev gibi sevmiş mesleğini ve vatanını.
Dev gibi yaşadı. Ve bize omuzlamamız gereken dev gibi bir miras bıraktı. Allah bizi utandırmasın.