Dip dalgası, ulusalcı dalga, Gezi dalgası ve Türkçü-Laik dalga
2013 yılında Türkiye büyük bir toplumsal hareket ile sarsıldı. Gezi Direnişi aslında bir halk isyanıydı. Bu isyan hem tabanda hem de iktidar bloğunda büyük depremlerin gerçekleşmesine yol açtı.
2013’ten sonra karşıdevrimci iktidarı oluşturan AKP-Cemaat-PKK-liberal blok çatırdadı. Muhalif tabandaki doğal solcu-milliyetçi birliği ise önce CHP-MHP, sonra da CHP-İyi Parti ittifakı olarak AKP’nin önüne dikildi.
Türk halkı demokratik değişim istedi. Gezi’deki barikatların yerini sandıklar aldı. Barikat sandıkta kurulabilirdi; ancak parlamenter muhalefet, halkın büyük desteğini kendi rantına çevirmeyi tercih etti. Saray rejimiyle çok kritik anlarda uzlaştı ve Gezi’de çıkan milyonların iradesine ihanet etti.
2014 Yerel Seçimlerindeki seçim hilelerine karşı Ankara’da, YSK’nın önünde gençlerin başlattığı direnişe CHP sahip çıkmadı. Hileyi kınadılar, geçiştirdiler.
7 Haziran 2015 seçimlerini AKP kaybetti. MHP bunu sıçrama tahtası olarak kullandı. Bundan sonra bombaların, darbe tezgâhlarının ve hilelerin eksik olmadığı pek çok seçim yaşadık. Her seçim AKP’nin oyu düştü. Parlamenter muhalefet ise her seçimde ısrarla iktidardan kaçtı. 2017’deki referandumda milyonlarca mühürsüz oyla yapılan hileyi bile kınamak ile geçiştirdiler. Aslında Saray o seçimi de kaybetmişti.
Nihayet 2019 yılında Yerel Seçimlerde AKP-MHP ve “İmralı” bloğu ne yaparsa yapsın hezimetten kurtulamadı. AKP, Gezi’deki yükselişin simge şehirleri İstanbul ve Ankara’da büyük bir dalgayla yıkıldı.
Attila İlhan’ın yıllar önce Türk Solu’nda yazdığı “İntibah Başladı” makalesinde adını koyduğu dip dalgasıydı bu. Sonra adına “ulusalcı dalga” dendi. Fethullah “ulusalcı dalgayı aşarız” diyordu ABD’den, ancak o da bu dalganın altında kaldı.
Öküz öldü ortaklık bitti
Nihayet yükselen tabanın dev dalgaları artık Sarayın duvarlarına ulaşmıştı ki; Saray ve MİT ne yaptı ne etti, kader seçimi denen 2023 seçiminde solcu-milliyetçi-ulusalcı birliği yok etti.
CHP+İyi Parti’den oluşan Millet İttifakı’na dört tane parti daha eklediler. Ardından 2019’daki büyük birliğin temeline “Demirtaş’a selam” bombalarını bizzat Kılıçdaroğlu attı. Sarayın istediği adaydı. O da Sarayın planını sevdi. Kendini dayattı ve nihayet hep beraber “kader seçimini” Tayyip’e teslim ettiler.
Şu anda 6’lı Masa isimli yapı parçalandı. Bu yapının amacı Atatürkçülüğü, solculuğu ve milliyetçiliği susturmaktı. “Aman sessiz olun, gücenenler olur oy vermezler, sizin oyunuz zaten çantada keklik.” Sözde seçim aritmetiğiydi bu. Cumhuriyet’in kurucu iradesi yerine “matematik ideolojisi” adı altında 2. Cumhuriyet’in, 2002 AKP’sinin söylemlerini getirdiler ve hezimete yol açtılar.
6’lı Masa’nın formülü şuydu. “Kimse Atatürkçülük yapmasın. Kimse laikliği savunmasın. Kimse Cumhuriyet’i savunmasın. Kimse Türk milliyetçiliğini savunmasın. Yoksa oluşumun unsurlarının kalbi kırılır. Hem onlar da biraz sessiz kalsın. Yoksa oylar kaçabilir! Allah korusun.”
Her şeyi “seçim matematiği” söylemiyle meşrulaştıran, her doğruyu susturan, her türlü halk katkısını ve itirazını ceberutça bastıran; “aman oylar kaçmasın”cı çete, tüm oy kaçacak tantanalarına rağmen, “oy matematiği” açısından olabilecek en kötü adayı, Kılıçdaroğlu’nu da hepimize dayattı.
Maskeler bu aşamada düştü aslında. “Tayyip’ten kurtulmak” adına ilan edilen “sessizlik kanunu”na göre, bir araya gelen 6 unsur birbirine karşı yapay ve ikiyüzlü bir suskunluk rejimine tabi olmalıydı. Ancak Kılıçdaroğlu meselesi patlak verince, Atatürkçü, ulusalcı, milliyetçi, gerçek solcu kim varsa küfürler ve hakaretlerle saldırıya uğradı.
“Defolsunlar, gitsinler, masadan da kalksınlar, onların ne önemi var ki!!!”
“Ya sabır” dedi halk. Yine de sustu. Ancak bu ahlaksız oportünizmin tek bahanesi olan “AKP’den ancak böyle kurtuluruz” palavrası, 14 Mayıs 2023’te tamamen çökünce, susmak için ne gerek kaldı ki?
Beyler sizin anlayacağınız çıplaklıkta konuşalım. Öküz öldü, ortaklık bitti. 2019’dan beri Atatürkçü, milliyetçi, laik muhalefeti susturmanın iyi bir bahanesini bulmuştunuz. Bizzat sizin ihanetlerinizle Tayyip bir beş yıl daha kazandı. Demek ki artık kimsenin susmasına da gerek yok!
Buyur konuş Türkiye! Yoksa, “Kemal”dir, “Özgür”dür, “Ekrem”dir, “aman yıpranmasınlar”dır derken, Türkiye yok olacak. Adamlar Şeyh Sait’i bile milli kahraman ilan ediyor. Sıkıysa susturun artık bizi!
Bir hayal sattınız, milyonları susturdunuz. Şimdi hayal bitti, gerçek çırılçıplak. Vatanımız elden gidiyor.
Kimse kimseyi sizin hesaplarınız için susturamaz!
Türk milliyetçisi yükseliş
Politika üstyapı kurumudur derler. Oysa bu üstyapının da bir altyapısı vardır. Hayır, ekonomi vs. değil. Siyasetin hammaddesi, enerjisi, mekaniği ve son tahlilde belirleyeni halktır; halkın psikolojisi, içgüdüsüdür. Siyaset milyonlardır. Milyonların yükselen hisleri, harlanan öfkeleri ve harmanlanan bilinçleridir.
Üstte, Ankara’da, otel lobilerinde, genel başkan makamlarında, ikili, altılı, yedili kahvaltılarda alınan kararlarla, protokollerle bir yere kadar götürürsünüz “siyaset mühendisliklerini.” Nihayet bir deprem gerçekleşir ve tüm kumdan kuleleriniz yerle bir olur.
Türkiye’de iki büyük yükseliş, iki büyük fay hattı var. Birinci yükseliş Türk milliyetçisi yükseliştir. İkinci yükseliş laik muhalefetin yükselişidir. Bunlar birbirine akan iki büyük kaynak. Ayrışmıyorlar çünkü Cumhuriyet öncelikle ulus devlet demektir. Milliyetçiliktir. tam bağımsızlıktır. Dış zorbalara karşı hürriyettir.
Ayrıca Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye yani ulusal egemenlik, yani demokrasi, yani laiklik demektir. Laiklik iç zorbalara karşı hürriyet demektir.
Şu anda artık Türk milletinin sahte muhalefet ile oyalanacak lüksü kalmamıştır. Bu yüzden mevzici ve direnişçi psikoloji yerini siyasetin altyapısından yükselen ve tabandan kabaran bir öfkeye bırakıyor.
Türk milliyetçiliği yükseliyor. AKP’nin ithal ettiği 10 milyonu aşkın kaçak göçmene, sahte vatandaş ve sahte oy deposuna karşı çok sert, kimsenin kontrol edemediği bir milliyetçi tepki ve söylem egemen oluyor.
Türk milliyetçiliği yükseliyor. İslamcı ya da solcu maskeyle ortaya sürülecek hiçbir türden Kürtçülüğe, bölücülüğe, etnikçiliğe ve terörizme en ufak bir tahammül yok. “Açılım ihanetine” karşı yükselen “ulusalcı dalga” döneminden bile çok güçlü ve radikal bir Türkçülük toplumun her yaş grubunda, her sınıfsal kesiminde, her coğrafi bölgesinde alevleniyor.
Türk milliyetçiliği yükseliyor. Yıllar önce “Atama, Vatanıma, Bayrağıma sövdürtmem” düsturuyla Türk Solu’nun ve Genç Türk’ün ortaya attığı milli şiar, artık adeta genetik bir reflekse dönüşmüş. Özellikle genç kuşağın asla eyvallahı yok hainliğe ve bölücülüğe.
Türk milliyetçiliği yükseliyor. Vahdettin’i savunan, Şeyh Sait’i savunan, Atatürk’e, Cumhuriyet’e çamur atan anında toplumsal infial ile karşılaşıyor. İsterse CHP’de, isterse başka yerde koltuk işgal etsin, ağzının payını milyonlar anında veriyor.
Laik yükseliş
Diğer büyük kabarış ise laiklik fay hattında gerçekleşiyor…
Dinle kandıran herkese nefret kusuluyor. Tarikat güzellemeleri tiksintiyle karşılanıyor. İlkokuldan üniversiteye kadar çocuklarımızın ve gençlerimizin üzerine salınan karanlık örgütlere anında sivil direniş ve tepkiyle karşılık veriliyor. Acı denince akla bir tek son 22 yıldır yaşadıklarımız geliyor. “helalleşme” sözcüğü mide bulandırıyor.
Kadınlara saldıranlar, Atatürk’e saldıranlar, laikliğe saldıranlar, Cumhuriyet saldıranlarla kimse diyalog istemiyor. Yeni “laik yükseliş” uç noktada tepki gösteriyor. 28 Şubat döneminde de irticaya karşı halkta büyük bir tepki vardı. Gerçek İslam’ı keşfetme ve anlatma çabası bu dönemki laik yükselişe eşlik ediyordu. Doğru veya yanlış, şu anda insanlar bunlarla bile uğraşmıyor.
Hatta bizzat AKP tabanından gelen, AKP’li çürümeyi ve kokuşmuşluğu bizzat ailelerinde, akrabalarında, zorla içine sokuldukları tarikatlarda gören genç kuşağın milyonları bu tepkide en radikal uçlara gidiyor. Çoğu gence biz bile bir türlü anlatamıyoruz “hakikaten gerçek temiz dinimiz bu değil.”
Öyle veya böyle! Halk yaşayan bir organizmadır. “Neden böylesin?”, “üslup çok önemli” diyemezsin. İşte yeni laik yükseliş de, tıpkı yeni Türkçü yükseliş gibi ayarsız, amasız, acımasız, üslupsuz, hesapsız, vura vura, kıra döke kendini siyaset meydanının ortasına atıyor.
Sorun halkın üslupsuz siyaset yapması değildir. Esas sorun siyasette halkın tamamen sıfır sayılmasıdır. Üstyapı siyasetinde Türk milliyetçiliğine ve laikliğe asla ve kat’iyen yer verilmemesidir.
Böyle bir saçmalığı siz insanlara dayatırsanız, milyonlarca insana ideolojik ve siyasi tercihlerinden arınarak siyaset yapmayı salık verirseniz; o milyonlar çok kaba bir güç olarak hem de gerekirse sokak siyasetiyle kendilerini size hatırlatırlar. Atatürkçü, laik, milliyetçi, ulusalcı dalga bastırıldıkça, daha da büyük bir tsunami olarak üstünüze çökecek. Yakında patlamayı göreceksiniz.
Üçüncü Cephe: Eyvallahsız gerçek muhalefet
Peki, ne yapmalı?
Yapılacak olan tıpkı Amasya Genelgesi’nde söylendiği gibi “milletin iradesini” egemen kılmaktır. Sansürlü siyaset olmaz. Halksız siyaset olmaz. Halkın gerçekten istediklerini ve düşündüklerini siyasetin söylemi ve öznesi yapacağız. Şu ne der, şunlar alınır mı, şuradan oy kaçar mı, Saray kızar mı, tarikatlar gücenir mi diye siyaset olmaz.
Halk kaçak göçmenlere karşı! “Türkiye Türklerindir” diyor. Biz de bağırarak bunu söyleyeceğiz.
Halk gericiliğe, tarikatlara, cemaatlere karşı! “Türkiye laiktir laik kalacak” diyor. Biz de bağırarak bunu söyleyeceğiz.
Halk Atatürk’e, Türklüğe, bayrağa saldıranlara karşı ve cezalandırılsınlar istiyor. Biz de “Atama, vatanıma, bayrağıma sövdürtmem” diyeceğiz.
Halk PKK’ya, Hizbullah’a, teröre, bölücülüğe, vatana ihanete karşı! Biz de kahrolsun PKK, kahrolsun teröristler, kahrolsun her türden terör yardakçısı diyeceğiz.
Madem Saray’ın sahte muhalefeti ile sergilediği tiyatro artık işlemiyor, o zaman “iki cepheli”, “iki başlı” görünen tek başlı, “tek dişli canavara” karşı Üçüncü Cephe oluşturacağız.
Artık evyallahsız gerçek muhalefeti yapmalıyız ki; halk da adresini bulsun. Kontrolsüz, plansız, çiğ bir güçle değil, enerjisini azami verimlilikte hedefe yönlendiren bir zekâyla siyaset meydanına girsin.
Türkiye Türklerindir ve sahipsiz değildir
Artık halk oportünistlere göre siyaset yapmayacak. Onların oyu azalacakmış diye kimse susmayacak. Oportünistler oy istiyorlarsa, gelsinler halkın ayağına, halkın sesine kulak versinler.
Halk sesini sansürsüz yükseltecek. Türk milliyetçisi ve laik yükselişin yükselen ayak sesiyle siyaset yeniden şekillenecek. Önümüzdeki dört yıl ne olacak diye kaygı duymak anlamsız. Hemen bugünden Türkçü ve laik yükselişi herkese gösterirsek, tüm dengeler anında değişecek ve herkes kendine gelecek.
Merak etmeyin. Hiçbir şey olmaz. Çünkü Türkiye Türklerindir. Çünkü Türkiye sahipsiz değildir.
Korkmayın Türk milleti var. Herkes ayağını denk alacak ve vatan sahipsiz kalmayacak. Yeter ki biz kendi sesimizi kendimiz kısmayı, kendi ruhumuzu kendimiz öldürmeyi, kendi vicdanımızı kendimiz çürütmeyi bırakalım.