Ukrayna işgalinin ortaya çıkardığı tahıl krizi
Ukrayna’nın toplam yüzölçümü 60 milyon hektarın biraz üzerinde ve bunun 42,5 milyonu tarım alanı. Yani %75’i ekilip biçilen bir ülkeden bahsediyoruz. Bu, Putin’in “işgal” iştahını artıran özelliklerinden biriydi Ukrayna’nın. Ancak Putin büyük bir sorun yaşadı ve o “iştah”ını dindiremedi: Rusya, Ukrayna’yı “işgal” edemedi. Zelenskiy’nin 2-3 günde devrileceği planları tutmadı ve 5 ayı aşkındır süren işgale rağmen Ukrayna bir türlü teslim olmuyor. Hatta Rusya yer yer geri çekilmeye başladı.
İşgalin en önemli sonuçlarından birisi Ukrayna’daki tarım alanlarının ekilememesi, ekilenlerin ise biçilememesi. İşgalin ve direnişin devam ettiği bir ülkede bu gayet normal. Bir yandan bombalanmış tarlalar… Bir yandan yakılıp yok edilmiş tarım makineleri ve traktörler… Bir yandan işgal edilerek ele geçirilmiş tarım alanları… Bir yandan ülkesinin direnişine katılmış çiftçilerin boş bırakmak zorunda kaldığı tarlalar… Sahibi ölmüş ya da artık çalışamayacak derecede yaralanmış tarlalar… Ve tabii ki, Karadeniz’deki Rus ablukası nedeniyle Odessa limanında bekleyen tonlarca tahıl ve gıda…
Ukrayna dünyanın önde gelen gıda tedarikçilerinden. Örneğin, dünyanın 10. büyük buğday üreticisi ve önde gelen ayçiçeği yağı tedarikçisi. Ama Ukrayna çiftçisinin Mart 2022’de kışlık buğday ektiği bölgelerin neredeyse %50’si ve 2022 hasadı için çavdar ekilen alanın yaklaşık %40’ı işgal edilmiş veya savaştan etkilenen bölgelerde. Bu alanların %20-30’unun 2022’de hasat edilemediği tahmin ediliyor. Temmuz ayı buğday hasadı için önemli bir ay ve devam eden işgal nedeniyle ciddi bir kriz yaşanıyor. Ekim ayında ise kış mahsullerinin ekilmesi gerekiyor. (Kherson-Mikolayev bölgesindeki yoğun Ukrayna karşı saldırılarının bir nedeni de belki bu. Eylül sonuna kadar o bölgeyi kurtarmak ve Ekim ayında rahat rahat buğday ekebilmek…)
Böyle bir tabloda kaybeden sadece Ukrayna olmadı. Tüm dünyada bunun yansımaları görülüyor. Ekonomi artık küresel. Tedarikçi bir ülkedeki kriz tüm dünya ekonomisini etkileyebiliyor. Rusya’nın Ukrayna işgalinin ilk küresel ekonomik sonucu petrol fiyatlarındaki artıştı. 70-80 dolar civarındaki brent petrol fiyatları 120 dolara kadar çıktı. (Bu aralar 100’e kadar indi ancak hâlâ çok yüksek). Petrolün artışı doğal olarak tüm maliyetleri de artırıyor. Dünya çapında artan enflasyonun nedenlerinden biri bu. İkinci ekonomik etki ise emtia fiyatlarında görüldü. Donbas bölgesi olarak bilinen ve Ukrayna’nın madencilik alanında en önemli bölgeleri Rusya tarafından işgal edildi ve bu bölgelerinin geleceğinin belirsizliği nedeniyle emtia fiyatlarında da bir yükseliş yaşandı. Üçüncü etkiyi ise gıdada yaşadık. Ve hasat zamanları geçtikçe etkisini daha da fazla hissederek yaşayacağız.
Lavrov’un Afrika gezisi öncesi imzalanan Tahıl Koridoru Antlaşması
BM’nin öncülüğünde İstanbul’da bir araya gelen Ukrayna ve Rusya, en azından Ukrayna’dan tahıl arzının Karadeniz üzerinden yapılabilmesi üzerine bir antlaşmaya vardılar. Ancak bu antlaşmanın hiçbir sorunu çözemeyeceği görülüyor çünkü antlaşma imzalanır imzalanmaz, Rusya, Karadeniz’de Ukrayna kontrolünde kalmış en önemli liman olan Odessa’ya bir saldırı düzenledi. Her ne kadar Rus yetkililer “sadece askeri hedefleri vurduk” dese de, antlaşmanın imzasının hemen ardından gelen bu saldırı son derece manidar.
Rusya’da antlaşmaya taraftar olmayan güçlerin bu saldırıyı organize ettiği de iddia edildi, ancak Rusya gibi diktatörlükle yönetilen bir ülkede bu tür güç savaşlarının bu kadar açık yaşanması beklenemez.
Bu antlaşmanın neye hizmet ettiğini aslında Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un bu haftaki Afrika gezisinden anlayabiliyoruz. Lavrov’un Afrika gezisinde en çok öne çıkan söylemi, dünya gıda krizinin sorumlusunun Rusya değil Batı olduğu… Demek ki, İstanbul’daki Tahıl Koridoru Antlaşması bu söyleme destek olmak için imzalanmış. Ancak Odessa saldırısı da gösteriyor ki, bu antlaşma kağıt üzerinde kalmaya da mahkûm. Ukrayna için Karadeniz üzerinden yapılacak tahıl ihracatı çok önemli. Putin’in Ukrayna’ya bu nefes alma olanaklarını öyle kolayca vereceğini düşünmek saflık olur.
Rusya’nın Afrika’daki asıl rakibi Batı değil Çin
Ayrıca, Rusya’nın BM toplantılarındaki “Ukrayna işgalinin kınanması” oturumlarında ortaya çıkan yalnızlığı da söz konusu. Bilindiği gibi, SSCB’nin yıkılmasının ardından Rusya ve Çin, Afrika’da eski Sovyet etki alanındaki ülkelerde ciddi yatırımlara girişti. Hem siyasi hem de ekonomik… ABD ve AB ise Nijerya gibi petrol üreticisi birkaç ülke dışında Afrika ile çok ilgilenmiyor.
Rusya’nın Afrika’da özellikle Çin’le yürüttüğü ciddi bir rekabet de söz konusu. Ukrayna işgalinin ardından Rusya’nın uluslararası kamuoyu açısından içine düştüğü sıkıntılı durum, Afrika’da Çin’in gerisinde kalmasına yol açabilir. Lavrov’un Afrika gezisini bir de bu şekilde değerlendirmek lazım. Siz bakmayın Aydınlıkçılar gibi Avrasyacıların “Lavrov, Batı’ya karşı Afrika’da” söylemlerine… Rusya’nın Afrika’daki asıl rakibi ABD değil Çin’dir. Çünkü SSCB’nin yıkılmasıyla boşalan etki alanını Çin ABD’den daha çok doldurmuştur.
Tabii, Ukrayna işgalinin yol açtığı gıda krizinden en çok etkilenen Afrika oldu. Lavrov’un Afrika gezisine “Gıda krizinin sorumlusu Rusya değil” söylemlerinin hâkim olması bu açıdan şaşırtıcı değil. İstanbul’daki tarım antlaşmasıyla aslında Rusya, Lavrov’un Afrika gezisi öncesi bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor. Böylece Lavrov, Afrika ülkelerine gıda krizini çözmek için adım attıklarını gösterecek. Ve uluslararası sorunlarda geleneksel olarak Batı karşıtı ve Rusya yanlısı tavırlar alan kimi Afrika ülkelerinin BM oylamalarında Rusya’yı desteklemeye başlaması sağlanacak. Rusya’nın vurmak isteği ilk kuş bu. İkincisi ise, Rusya’yla Afrika’daki etkinlik için rekabet içinde bulunan ve Ukrayna işgali sayesinde önü açılıp bir adım öne geçen Çin’i durdurmak.
Zamanla göreceğiz Lavrov’un gezisinin sonuçlarını… ABD, Aralık ayında ABD-Afrika Liderler Zirvesi’nde Afrika liderlerini ağırlayacak. Lavrov’un bu gezisine ABD’den bir karşı atak da bu zirvede gelebilir. Ancak Rusya, Afrika’da yine etkin olmak istiyorsa öncelikle Ukrayna’da çizilen “karizma”sını toparlamak zorunda.
Peki Ukrayna işgalinde işler nasıl gidiyor?
Ukrayna’da “çamur”a saplanan Rusya
Ukrayna işgalinin ilk günlerindeki Rus tanklarının çamura saplanmış halleri aslında Rus emperyalizminin geldiği noktayı özetliyordu. TV’lere çıkan askeri uzmanlar “Şubat-Mart ayları Ukrayna topraklarının en çamurlu olduğu dönemler. Bu aylarda saldırı hata oldu.” Değerlendirmelerini yapmayı çok seviyordu o günlerde. Sanki savaşlarda son sözü savaşan askerler değil de çamur söylermiş gibi…
Ne oldu?
Mayıs ayından itibaren çamur falan kalmadı. Hatta yaz aylarını bitirmek üzereyiz. Rusya çok mu ilerledi? Aksine geriledi. Kiev’in önünden çekildi. Harkov saldırılarını durdurdu. Hatta Odessa’yı hedefleyen saldırı planlarından da vazgeçti. Demek ki mesele “çamur” değilmiş…
Ukrayna işgali Rusya için hâlâ istenen sonuçları vermiş değil. Luhansk’ta birkaç şehri ele geçirmesi ve Mariupol’da inatla direnen 5-10 bin Ukraynalıyı esir almanın dışında elle tutulur bir zaferi yok Rusya’nın son iki ayda. Diğer cephelerde ise işler hiç de iyi gitmiyor. Kherson’da Ukrayna adım adım Rus ordusunu Dinyeper’in öte tarafına atıyor. Harkov civarında ise Rus orduları eski sınır hattına kadar kovalanmış durumda. Hatta Mariupol’un tam kuzey hattına denk gelen bölgelerde Ukrayna karşı saldırıları başlamış ve kısmi başarılar kazanmış durumda.
Kısacası, batıdan, kuzeyden ve kuzeydoğudan Rus işgalindeki bölgelere bir Ukrayna karşı saldırısı söz konusu. Rusya ise doğudan Donetsk’in kalan bölgelerini ele geçirme hedefinde. Ancak henüz başarılı olmuş değil.
Ve “askeri uzmanlar”ın o çok beklediği yaz ayları da bitmek üzere. Sonbaharla birlikte yağan yağmurlar, ardından da gelecek kış ve karla birlikte işgalci Rus ordularını çok daha zor günler bekliyor olacak. Rusya’nın kış için tek avantajı ise doğalgaz. Yaz aylarında Avrupa, özellikle de Almanya doğalgaz konusunda Rusya’ya resti çekebildi. Ancak kış geldiğinde aynı kararlılığı sürdürebilecek mi göreceğiz. Rusya da anlaşılan bütün hazırlıklarını buna göre yapıyor. Kışın ilk ayları belirleyici olacak. Ya Rus ordusu pes edecek kış koşullarında. Ya da Almanya gibi Avrupa’nın ısınmak için Rus gazına muhtaç ülkelerinin üşüyen yurttaşları… Gerçi AB ülkeleri daha geçenlerde Rus gazına bağımlılıklarını bu kış itibariyle %15 azaltmalarını sağlayan bir planları olduğunu açıkladı. Anlaşılan tüm taraflar kış aylarına hazırlığını sürdürüyor.
Ama yine de son sözü direnen Ukrayna halkı söyleyecek. Direnmeye devam ettikleri sürece ne doğal gazı ne de nükleer silahları kurtarabilir Rusya’yı… Direnen bir halktan daha güçlü bir silah bulunamadı daha. Dünya tarihi bunun örnekleriyle dolu…