Erdoğan, dün Ukrayna’ya giderek Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ile üçlü bir zirveye katıldı.
Bu görüşme, Erdoğan’ın Ukrayna krizini bir kez daha fırsata çevirmek için hayati önem taşıyordu.
Şöyle ki, Erdoğan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği ilk günden itibaren iki taraf arasında arabuluculuk yapmaktan tutun da garantörlüğe kadar pek çok role soyunmuştu. Ukrayna cephesinde Erdoğan’ın kazanacağı her artı puan, Batıda iyiden iyiye gözden düşen imajını toparlamasına da yardım edecekti.
Tahıl sevkiyatı konusunda da Erdoğan’ın bu kadar canla başla çabalamasının en önemli sebebi buydu. Dünyada bir gıda krizi yaşanıyordu ve krizin çözümü belliydi; Ukrayna’dan tahıl sevkiyatı. Erdoğan hemen Türkiye, Ukrayna ve Rusya arasında üçlü bir mekanizmaya önayak olarak bu krizi fırsata çevirmişti.
Kendi ülkesinde halkını ekmeksiz bırakan Erdoğan, tüm dünyayı tahıl krizinden kurtarmıştı. O günlerde Batı medyası Erdoğan’a övgüler düzüyordu.
Erdoğan, özellikle Tahran’daki Astana zirvesi ve sonrasında Soçi’de Putin ile bir araya gelmesinden sonra tekrardan Batının eleştiri oklarını üzerine çekmişti. İşte Liviv’de gerçekleştirilen Erdoğan, Zelenski, Guterres zirvesi, Erdoğan’ın durumu yeniden toparlaması için bir fırsat yaratmış oldu.
Erdoğan’ın Rusya ile daha doğrusu Putin ile kurduğu ilişki, Batı ülkelerini gitgide daha çok rahatsız etmeye başlıyor. Bir NATO ülkesinin lideri olarak NATO’nun baş düşman ilan ettiği ülkenin lideriyle bu kadar sık görüşmesi, Eroğan için her an Batı’nın desteğini kaybedebileceği bir noktaya gelebilir.
AKP’nin Rusya’ya uygulanan yaptırımları delmeye aracı olması, Türkiye’nin de önümüzdeki dönemde başına açabileceği en büyük dertlerden biri olarak görülmeli.
Tam da bu noktada Erdoğan’ın hem Rusya ile hem Ukrayna ile yürüttüğü ilişkiler, Batı ile Türkiye arasında da bir denge kurulmasına ve Türkiye’nin seçim sathı mailine girdiği şu dönemde Erdoğan’ın Batı desteğini arkasına alması anlamına geliyor.
Erdoğan’ın zirveden sonra yaptığı açıklamada kullandığı “arabuluculuk” kelimesi de oldukça önemli. Erdoğan’ın Putin ile görüşebilen tek NATO ülkesi lideri olduğu göz önüne alınırsa, Erdoğan’ın oynayabileceği rolün ne kadar kritik olduğu anlaşılabilir.
Erdoğan da üçlü zirve sonrası yaptığı açıklamada Putin ile üçlü zirve görüşmelerini değerlendireceklerini söylemişti. Bu tür bir arabuluculuk rolü Erdoğan’ın canına minnet de, acaba bu rolü Erdoğan’a kim verdi? Putin mi yoksa ABD mi?
Kim vermiş olursa olsun, Erdoğan iktidarı için hayat öpücüğü anlamına geldiği aşikâr. Çünkü Putin ile Erdoğan’ın Soçi’de görüşmesinden sonra ABD ve İngiliz basınında Erdoğan’ı çok sert eleştiren yorumlar yapılmıştı.
Üstüne tam da ABD’ye F-16 alımı ve envanterdeki F-16’ların modernizasyonu için teklif mektubu yazıldığı bir dönemde Rus basınında çıkan “yeni S-400 anlaşması” haberleri, Erdoğan’ı Batının gözünden iyice düşürmüştü. Hatta bazı NATO üyesi ülkeler, Türkiye’nin NATO’da ne işinin olduğunu bile sorgulamaya başlamışlardı.
İşte bu üçlü zirve, rüzgârın bir anda Erdoğan lehine esmesini sağladı.
Erdoğan böyle barış güvercini gibi görünüyor ya, sanılmasın ki gerçekten Ukrayna ile Rusya arasında barış istiyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ekmeğini en çok yiyenlerden biri Erdoğan’dır. Hatta bu işgal seçimlere kadar sürse, Erdoğan için bulunmaz nimettir.
Düşünsenize Ukrayna işgali olmasa Erdoğan, Batıdan bu kadar yoğun bir destek alabilir miydi?
Batıdan destek alamayan Erdoğan, iktidarda kalabilir miydi?
Ukrayna altyapısının yeniden inşası için yapılan anlaşmaya gelince, bu tip bir anlaşma elbette yapılacaktı. Erdoğan oraya kadar gitmişken, eli boş dönmeyecekti. Bu da krizdeki inşaat sektörü için bir fırsat demekti ve Erdoğan bu noktada da krizi fırsata çevirdi.