Maya çıkıyor
Neden Maya’yı seçmiştik? İsim koymak çok zor. Maya güzel bir isimdi. Kolay bir isimdi. Bir de “Matbaacılık Yayın” Anonim Şirketi’ydi. Tesadüfen “Maya” çıkıyor. “Maya” çıkıyor, ondan sonra anonim şirketten şahıs şirketine… Eh, dedik ki, “Maya” olsun. Çok beğenildi zaten. Hem de kısa bir isim. Öyle kaldı.
Derginin kuruluşunda başka kimler vardı?
Bir bacanak vardı… Bir matbaacı vardı… Daha ilk sayısı çıktığı zaman zannettiler ki onlar; hücum edecek millet, dergiyi alacak. Türkiye’de de hiç dergi yok o sıralar, hiç ama… Baktım ki, rahatsız oluyorlar, söyleyemiyorlar da… “Yav şu hisselerinizi satsanıza bana,” dedim. Gayet normal karşıladılar, ucuza da sattılar. Dergi tek başıma benim üzerime kaldı. O günden bugüne kadar da işte…
Türk Solu ile Tanışıyorum
Yekta bana dedi ki:
“Yahu, ben de yazıyorum Türk Solu’nda. Sana göndermiyorlar mı Türk Solu’nu?”
“Yoo,” dedim.
“Türk Solu’nu sana gönderteyim ben.” dedi. “Bak, orayı bir tetkik et. Orada benim çok kıymetli arkadaşlarım var. Sana faydaları olur. Onlarla tanıştırayım. Bir bak… Eğer çekinmiyorsan… Onlar da bastırır.”
“Tabii yahu… Biz de matbaa arayıp duruyoruz,” dedim falan.
Sonra, bir gün bir de baktım ki bir telefon… “Ben Türk Solu’nun genel müdürüyüm” dedi Özgür Erdem. “Yekta Bey sizinle tanışmamı istedi.”
“Aynen, memnun olurum,” falan dedim.
“Buyurun, bir gün bir çayımızı için, yahut ben geleyim.”
“Fark etmez,” dedim. Ben de gittim ama… Üst üste gidiş oldu. Baktım çok güzel bir yer yapmışlar. Sıraselviler’de. O açılışta ben bulundum.
Ben iki tane orgenerali getirdim oraya. Çetin Paşa’yla, Eruygur Paşa… Benim çok samimi ahbabım. Halen yaşıyor. Allah uzun ömür versin. Özgür’ün babası falan da vardı, o zaman tanıştık. O akvaryum… Üst kattaki akvaryum… Çok hoşuma gitti.
Yekta’ya dedim ki: “ Yektacığım böyle bir şeyin var. Niye bize haber vermedin?”
Yekta da yazı yazıyor o zaman.
Baktım ki, tam bize göre bir ekip. Aynı bizim gibi… Kazanmayı düşünmüyorlar, bilmem ne yapmıyorlar. Sıkıntı içerisindeler… Ondan sonra “peki” dedik falan. Ücret olarak hiç de pazarlık etmedik. Ne istedilerse verdik. Bize öyle ucuz geldi ki çünkü… Derken, ben 11’ler Olayı kitabını…
Maya Artık Türk Solu’nda Yaşayacak!
Rahmetli oğlumun çok yardımı oluyordu bana. Düşünüyorum, bunu ancak Türk Solu yapar diye. Ve bilmiyorum, şimdiden yazmak doğru değil. Evvela size söyleyeyim. Bütün her şeyimi… Gökçe Bey’e bıraktım. Tek bir kuruş almadan dergiyi Gökçe Bey’e bıraktım. O da çok insanmış. Ben sonradan tanıdım. Altta kalmamak için ne yapacağını şaşırıyor. Ben de öyle, o da öyle.
Çünkü neden? Bunu ancak o idare edebilir, götürebilir, diye düşünüyorum. Tam ona göre bir dergi. İnşallah bu kitabı yayınladıktan sonra yine Türk Solu’na da yazmaya çalışacağım elimden geldiği kadar. Artık o Türk Solu benim. Yani ben de ona bağlıyım. Ama inanıyorum ki Maya’yı onlar yaşatacak. Sizler yaşatacaksınız.
Vallahi… Ve yaşamalı… Maya artık Türk insanının malı oldu. Dışarıda satılır, satılmaz; o işin başka tarafı. Ama Maya denince akla gelmeyecek insanlar yazı yazmak için çırpınıyorlar.
Gökçe Fırat’a Emanet…
Gökçe Fırat Bey kardeşimize kadar böyle devam ettik. Sonra ben de birine devretmek istiyorum. Devredecek de kimse bulamıyorum. Çok zor bunu çıkarmak yani… En sonunda Allah bana yardım etti. Gökçe Bey çıktı karşıma. Gökçe Bey’e herhangi bir ücret falan almadan doğrudan doğruya dergiyi devrettim.
61 yıllık mutlu evlilik
Gökçe’yle 18 yaşındayken evlendim, 18-19… Gökçe 1942 doğumlu. Ben 1933 doğumluyum. Yani aramızda o kadar fazla da bir fark yok. “Evlilikte o kadar fark olması iyidir,” derlerdi. Bizim büyük baldız da kocasından iki yaş büyük. Onlar da pek fazla kavga etmezler.
Formül, sabır ve iyi niyet. Başka bir şey yok. Tabii, en büyük şey maddi imkânsızlıklar olduğu zaman, biraz da çocuklar, torunlar bakımından zor oluyor. 61 senelik evliyiz, kaç senelik memurum, 2.800 lira emekli maaşı alıyorum… Buyurun… Normal olmam mümkün mü?
…
2014’te Bursa’ya taşındık. Bir; İstanbul’da bir evimiz var, kendimiz oturuyoruz. Onun ötesinde para yok, pul yok. Ne yapacaksınız? Oturduğumuz yer çok kıymetli. Kiraya verdiğiniz takdirde gayet güzel kira alabilmek durumundasınız.
İki; oğlum burada, torunlarım burada.
Onun için kalktık buraya geldik. Bu yaştan sonra orada Maya’yı çıkarmak, maddi bakımdan iş yapmak mümkün değil. Ben “gümrük işi” yapmadım, o yüzden. Yapamadım yani… Düşünemedim, düşünmek bile istemedim. Adamın eline, memurunuzun eline para vereceksiniz. Yaptı arkadaşlarım…
Üçü de dürüst adam, yani… Ama bütün buna rağmen yapılmaması lazım. Yani başmüdürlüğe kadar gelmiş bir adamın gümrük komisyonculuğu işi yapmaması lazım. Bacanağım da gümrük komisyoncusu oldu. Ben olmadım, bacanağım oldu, düşünün.
En eski arkadaşım: Yekta Güngör Özden
Tokat’ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat’ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye’de halen Yekta’dır benim. Yekta da Tokat Lisesi’nde. Ben ortaokul 3’deyken o Lise 1’deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap olmuştuk.
Ufacık bir şeydim. Yekta bana büyük sevgi ve ilgi göstermiştir. Ben de hep “Ağabey, ağabey…” diye çevresindeydim.
Bir de onun leylî olması, zannediyorum jimnastik derslerine girmeyip kenarda beklediğim, onun izleyici olduğu anlara denk geliyorduk. O anlarda konuşurduk. Müthişti. O müthişlik halen devam ediyor.
Dedem, Mustafa Kemal’in komutanıymış
Dedem -babamın babası- Bulgaristan göçmeniymiş. Bulgaristan’da pehlivanlar için kispet yapıyor. Çok da meşhur… İyi kazanmış. Mübadele yoluyla İstanbul’a geliyorlar. Fatih’te bir eve yerleştiriliyorlar. Orada da aynı işine devam ediyor. Fakat sonra meşhur Fatih yangını [1911 Aksaray] çıkıyor. O yangında ne dükkân kalıyor, ne ev… Tığteber şâh-ı merdan bir vaziyette… Bu durumda olanları bu sefer Beykoz’a veriyorlar.
Annemin babası ise Osman Sabit Bey. Onun babası süvari mülazım-ı sânisi [teğmen], 1880 senesinde Yemen mutasarrıflığında hâkim imiş. Osman Sabit Bey de süvari mülazım-ı sânisi. 1916 yılında Kafkas cephesinde [Sarıkamış] İkinci Köprüköy Muharebesi’nde şehit oluyor. O sırada üç Osmanlı alayından birinin komutanı. Rütbesi yarbay. Fakat şehit olduktan sonra muharebe devam ediyor. Kanuna göre bir subay şehit olduktan sonra muharebe devam ederse rütbesi bir üste çıkıyor. Yani şehit olmuşken albaylığa terfi ediyor.
Bundan evvel, Osman Sabit Bey Selanik’te görevli yüzbaşı. Atatürk ile aynı yerdeler. Beraber görev yapıyorlar. Dedem Osman Sabit Bey bölük komutanı jandarma yüzbaşısı. Atatürk o sırada teğmen.
Tahsin Uzer… Eski valilerden… Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi adlı bir kitabı vardır. Bu kitabın 224’üncü sayfasında dedemden bahseder.