Erken ölüm
“Her ölüm erken ölümdür” demişti Cemal Süreya…
Ünal Yaltırık’ı tanısaydınız, 89 yaşında yitirmiş olmamıza rağmen siz de aynı cümleyi kurardınız onun için…
Ünal Beyi’in çıkardığı Maya dergisi 43 yıldır yayınlanıyor. 43 yıl Türkiye’de hiçbir derginin ulaşamadığı rekor bir süre… Bu tamamen Ünal Yaltırık’ın başarısıdır. Ünal Yaltırık’ı 89 yaşında Maya dergisinin her işine “koştururken” görseydiniz onu yitirmemizi elbette “erken ölüm” diye nitelendirirdiniz.
Çıkacak her sayı öncesi yazarları yazı göndermeleri için tek tek arayan, yazısını geç gönderenleri “sıkıştıran”, yazıların tashih ve redaksiyonundan tutun sayfaların mizanpajına kadar bir derginin çıkması için gereken tüm işleri tek başına yapan, kapağını dizayn eden, derginin baskısını takip eden, dergi çıktıktan sonra abonelere ulaşıp ulaşmadığını tek tek takip eden, derginin hayatta kalması için gereken “maliye”yi yaratanve çıkan her sayının ardından 43 yıl önceki heyecanla yazarlarına ve okurlara “Nasıl olmuş? Beğendiniz mi?” diye soran Ünal Yaltırık’ı görseydiniz zaten 89 yaşında olduğuna da inanamazdınız.
Bırakın 89 yaşında bir insanı, gencecik bir yayıncının bile altından zor kalkacağı bir işi tek başına sırtlardı Ünal Yaltırık…
“İşini bilmeyen” memur
Beni hep “şaşırtan” ve kendisini takdir etmemi sağlayan biriydi Ünal Bey. Sadece Maya dergisini tek başına sırtlamasıyla değil… İstanbul’da Gümrük Başmüdürlüğü yapmış, Bağ-Kur’un genel müdürlüğü görevinde bulunmuş bir üst düzey bürokrat olarak son derece mütevazı bir şekilde yürüttüğü yaşamıyla da şaşırtırdı… Bırakın başmüdürlüğü, sıradan bir gümrük görevlisinin bile, Özal’ın “benim memurum işini bilir” deyiminde olduğu gibi ne tür zenginliklere ulaştığına hepimiz şahit olmuyor muyuz? Hele hele AKP’nin yarattığı şu sistemde “haksız ve hızlı zenginleşme”leri hep birlikte görmüyor muyuz?
Ünal Yaltırık gerçekten bir “dürüstlük timsali” olarak alnının akıyla yürütmüş üstlendiği tüm devlet görevlerini… O kadar ki, kuruluşundan beri gönül ve emek verdiği Adalet Partisi’nde bile yolsuzluklara ve hırsızlıklara karşı mücadelesi nedeniyle tepki görmüş, dışlanmış ve sırf bu yüzden ya istifa etmiş ya da görevden alınmış…
Düşünün… Bağ-Kur’un genel müdürlüğünü yapmış ama Bağ-Kur’dan emekli değil… 30 yıla yakın en yüksek düzeylerde memurluk yapmış ama devletten de emekli değil… Devlet görevlerinden uzaklaştırıldıktan sonra geçtiği özel sektörde almış emekliliğini… Tabii yürüttüğü onca devlet görevinin karşılığı olmayan bir emekli maaşıyla…
Anlayacağınız, memurluğu yürütürken de “yememiş”, emekli olduktan sonra da…
Ünal Yaltırık’ı tanısaydınız sadece bunlara şaşırmazdınız…
1940’lardan, ortaokul sıralarından beri “sağcı” olmuş, 50’lerde üniversitede okurken Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden biri olmuş, MTTB’yi CHP’lilerin “elinden almış” ve yönetiminde yer almış, Adalet Partisi’nin kuruluşuna katkıda bulunmuş ve 70’lerin siyasi ortamında hep CHP’ye ve CHP’lilere karşı kendi görüşleri doğrultusunda mücadele etmiş biri ve Demirel’in yakın bir dostu olarak, Ünal Yaltırık’ın AKP iktidarını görünce seçimlerde CHP’ye oy verdiğini görseydiniz de şaşırır ve takdir ederdiniz mutlaka… Seçimlerde CHP’ye oy verdiğini tebessümle anlatırken hep şunu derdi: “Hayatım boyunca CHP’yle mücadele ettim. Ama AKP’ye direnmek bir sağ-sol meselesi değil. Cumhuriyet’i koruma mücadelesi bu. Atatürk’e ve birikimlerini yok etmeye çalışıyorlar. Gerekirse CHP’ye de oy veririm.”
Cumhuriyet Beyefendisi
Ünal Yaltırık, “Bey” denmesini en çok hak eden insanlardan biriydi… 50’li 60’lı yıllarda erkekler İstiklal Caddesi’ne çıktığında takım elbiseyle gezermiş diye anlatılır ya… O yılların klasik “İstanbul Beyefendileri”ndendi Ünal Bey… 89 yaşında dahi, her zaman kravatıyla, takım elbisesi ve ceketinin üst cebindeki mendiliyle şık, temiz, kendisine ve karşısındakine değer verdiğini gösteren görünümü ve tavırlarıyla tam bir beyefendiydi. Ziyaret için uğradığında ya da Maya’yı hazırlamak için büromuza geldiğinde elinde her zaman bir tatlı, getirdiği hediyeden çok daha tatlı dili, bir şey rica ederken takındığı nezaket, üslup… “İstanbul Beyefendisi”nin tanımıydı Ünal Bey… “Zillet”lerin, “hain”lerin, “siyasi eşkıya”ların, “cibiliyetsiz”lerin havada uçuştuğu bir siyasi ortamda çöldeki vaha gibiydi onun beyefendiliğine şahit olmak…
AKP’nin yok etmek istediği insan tipiydi… Kendisine, karşısındakine, devletine, Atatürk’e saygılı; hayatta başardığı her şeyi, ulaştığı her noktayı aslında Cumhuriyet’e borçlu olduğunun bilincinde olan “Cumhuriyet beyefendisi”nin de tanımıydı… Düşünsenize… “Beyefendi” artık bir aşağılanma, hor görülme nedenine dönüşmedi mi AKP zihniyetinde… 10 yaşındaki çocukların miting meydanlarında konuşturulup muhalefete “hain” diye bağırtıldığı günleri yaşıyoruz. Trol ordularının muhalif aydın ve gazetecilere en ahlaksız ve terbiyesiz bir şekilde saldırdığı bir dönemdeyiz. AKP’nin bu “beyefendilik karşıtı” zihniyetine teslim olanlar, hatta bu sistemden nemalananlar “en ahlaksız, en terbiyesiz benim” yarışına giriyorlar adeta…
Ünal Bey, işte bu dönemin parlayan yıldızlarındandı. 89 yaşına rağmen parıltısı sönmeyen yıldızı… “İşleyen demir ışıldar” atasözünün yaşayan örneği…
Evet… Erken ölümdü… Çok, çok üzgünüm Ünal Bey’i yitirdiğimize… Ama Maya dergisinde yaşamaya devam edecek… Yazılarıyla, kitaplarıyla ışıldamaya devam edecek…