TÜRKSOLU: Şahin Bey, bilmeyenler için öncelikle sizleri tanıyalım… Türk dili ve kültürüne dair ilginiz ne şekilde başladı ve bu süreci akademik bir faaliyet biçimine ne şekilde büründürmeye çalıştınız? Üsküp’ten İstanbul’a hayatınız nasıl şekillendi?
ŞAHİN AMİT: 28 yaşındayım Üsküp, Makedonya doğumluyum, 19 yaşında Türk Dili ve Edebiyatı okumaya başladım ve yaklaşık 6 aylık bir süre için Mustafa Kemal Atatürk İ. Ö. O’da öğretmenlik yaptım. Türk dili ve kültüründen ziyade kendi kimliğime olan hayranlığım annem sayesinde küçük yaşlarda başladı. Keza zaten Rumelili olmanın bir milliyetperver, vatanperver yanı var. Çünkü burada yaşayan kardeşlerimiz, soydaşlarımız vatan kaybetmiş insanlardır. Vatan kaybetmiş bir dedenin torunu olarak da bu vatanseverlik anneme, oradan bana geçti. Çünkü biz burada Makedonya’yı Atavatan, Türkiye’yi Anavatan görerek yetiştik, büyüdük. Vatansever bir insanın da milliyetçi olmaması mümkün değildir.
TÜRKSOLU: Herhalde Türkoloji alanındaki çalışmalarınız Rumeli Türk kültür tarihi üzerine yoğunlaştıkça da İttihat Terakki tipinde bir örgütlenme tarzına dair ilginiz de ortaya çıkmaya başladı…
ŞAHİN AMİT: Aslında şöyle ki Türkoloji alanında çok bir çalışmam olmadı Akademiye yönelip orada gömülü kalmayı tercih etmedim. Küçük yaşlarda benim çektiğim Türkçe kitaba erişim sıkıntısından dolayı 20 yaşımda Makedonya’nın ilk ve tek Türkçe kitapçısı olacak olan Üsküp Sahafhane’yi kurdum. Bunun sayesinde buradaki gençler başta olmak üzere soydaşlarımızın istediği kitaba kısa sürede ulaşmasına olanak sağladık. Çünkü biliyorsunuz ki dilini koruyamayan bir millet yok olmaya mahkumdur. Üsküp’ten İstanbul’a hayatım nasıl şekillendi ve nasıl İttihatçılık benzeri bir oluşum kurduk sorusuna şöyle cevap verebilirim. Öncelikle biz İttihatçılık yaptığımız iddiasında değiliz elbette Atalarımıza ve büyüklerimize çok büyük saygımız var ama onların canıyla, kanıyla ödediği bedelleri ödemedik. Her halükârda zorluklar yaşadık. Geçen sene sahafımıza saldırı gerçekleşti ki bu toparlanma sürecinde değerli dostum ve belki de benden daha İttihatçı diyebileceğimiz Yavuz Selim Birtane (ki kendisi Türkiye’nin en genç yayınevi sahibidir.) Mavi Gök Yayınları ile kuruluşumuzdan beri bir işbirliği içerisindeydik. Onların siyasi görüşleri bizim siyasi görüşlerimizle, onların emelleri bizim emellerimizle uyuştuğu için ister istemez gayriresmî bir birlik içinde bulduk kendimizi.
TÜRKSOLU: Açacak olursak, o dönemki İdman Cemiyetlerinin ve matbaacılık faaliyetlerinin benzeri bir yaklaşımı da sürdürdüğünüzü söyleyebiliriz herhalde… Bu anlamda, Üsküp F. K.’yı Makedonya Osmanlı arşivlerinde keşfetmeniz ne şekilde gerçekleşti?
ŞAHİN AMİT: Şimdi bizim aslımız olan Üsküp S. K. zaten 1911’de İttihatçı subaylar tarafından kurulan bir kulüp. Biz bunu Sahafhane Yayınları’ndan çıkan ilk eserimiz olan Yücelciler kitabının Sırpça-Türkçe tercümelerini yaparken bulduk. Devlet arşivlerinde bu bilgiyi bulduktan sonra başta Zafer 1927 olacak olan isim tercihini, Üsküp 1911’e çevirdik ve sloganımızı “Zafer İnananlarındır” şeklinde belirledik. Şimdi biliyorsunuz ki futbol toplumların afyonudur. Biz özellikle geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi biliçlendirmek, milliyetçileştirmek, kendi ırklarının ve damarlarında akan kanın gücü konusunda farkındalık sahibi kılmak adına özellikle futbolu kendimize bir araç olarak seçtik.
TÜRKSOLU: Logo ve renk tercihi de size ait sanıyorum… Bu tercihlerinizi ne şekilde belirlediniz? Logo ve renkler ne ifade eder sizler için?
ŞAHİN AMİT: Bir diğer söyleşimde de belirttiğim üzere bu biraz JoanGamper tarzı bir durum oldu. Takımın logosunu ve renklerini bizzat kurucu olarak ben belirledim. Arşiv çalışmalarında kulübün ismine ve birkaç fotoğrafa rastlamış olsak da ne yazık ki bir logo bulamadık. O dönem formalarda logo olmamasından dolayı fotoğraflardan da bir çıkarımda bulunamadık. Ben logoyu Türk Ocakları’nın Bozkurtunu andıracak şekilde çizdim. Renklere gelince de Balkan Savaşları’ndan başlayarak çektiğimiz acıların matemini temsil etmesi için siyahı, geleceğe olan ümidimizi yansıtması adına beyazı ve Albayrağımızın da rengi olan şehitlerimizin kanını temsilen kırmızıyı seçtik.
TÜRKSOLU: Rumeli vilayetlerinin Geç Osmanlı döneminde İmparatorluğun sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik olarak en gelişmiş yerlerini teşkil ettiği biliniyor… Bu vilayetlerdeki spor kulüpleri bakımından Üsküp S. K.’nın özel bir yeri olsa da tek örnek olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa birçok spor kulübü olduğundan da bahsedilebilir mi?
ŞAHİN AMİT: Şöyle ki 1911’de kurulan Üsküp S. K. bütün Makedonya bölgesinde, buraya dikkat çekmek istiyorum, ülke değil -ki o zamanlar zaten Makedonya diye bir ülke yoktu, coğrafi olarak Makedonya bölgesini kastediyorum- o bölgede kurulan ilk futbol takımı. Ha yakın geçmişte Makedonya’da kurulan başka Türk takımları oldu ki bunların başında 2. Lig’e çıkma başarısı gösteren ve ardından kapanan Genç Kalemler Derneği’nin aynı isimdeki futbol kulübü var ama onların bizim gibi bir Türkçülük politikası güttüğünü ben bizzat görmemiştim.
TÜRKSOLU: Kulübün kuruluşunun Türk gençleri tarafından memnuniyetle karşılandığını görüyoruz. Arnavut ve Makedon gençlerinin kulübe ilgisi ne durumda?
ŞAHİN AMİT: Takımımız multi etnik bir takım. Biz elbette Türk gençleri için kurulmuş bir futbol kulübü olsak da formamızı giymek isteyen, ay yıldızı göğsünde taşımakta beis görmeyen her gence kapımızı açan bir kulübüz. Bu kapsamda takımımızda iki Çingene-Roman, üç Arnavut ve bir Makedon futbolcumuz da var.
TÜRKSOLU: Bir önceki soru aslında bir ölçüde şunu da anlayabilmek içindi… Bugün Bulgaristan da Macaristan’ın peşinden giderek Türk kökenli, Türk kültürel kökenli olduğunu iddia ederek bu türden antropolojik ve tarihsel çalışmalara hız verdi… Makedonlar bakımından da Türklere bir yakınlık gösterilmesi uzun vadede ihtimal dahilinde olabilir mi?
ŞAHİN AMİT: Açıkçası bu biraz zor bir durum, Makedonların bir kısmı Bulgar kökenli olduğunu savunmakta ve Bulgaristan ile ortak tarihi kahramanları benimsemekte ama bu konu çok fazla siyasi tartışmaya gebe bir durum.
TÜRKSOLU: Kulübe tekrar dönecek olur isek, bugün sadece futbol alanında ve çok zor maddi koşullar altında faaliyet göstermeye çalışıyor sanıyorum… Bu bakımdan kulübün internet üzerinden resmi forma ile birlikte spor ve züccaciye ürünleri satışı yaparak ayakta kalmaya çalıştığı görülüyor… Bu bakımdan ilk elden ihtiyaçlarınız nelerdir?
ŞAHİN AMİT: Biz sezon öncesinde bir iki sponsorluk anlaşmasına varmıştık lakin maleesef Türk Lirası’nın değer kaybından dolayı bu miktarlar yetersiz kalmaya başladı hatta öyle ki birkaç maçı saha ücreti ve hakem ücreti ödeyemediğimiz için çıkamadığımızdan hükmen kaybettik. Keza hem en azından sezonu tamamlayabilmek adına hem de yoğun talepten dolayı forma satışına başladık ki güzel bir ilgiyle karşılaştık ve resmen Türkiye’deki taraftarlarımızın diyeyim ya da gönül verenlerin aldıkları formalar sayesinde sezonun son iki haftasına kadar geldik. Biz yeni bir kulüp olduğumuz için şu anda belediyeden bir stat alamadık. Bölgesel Lig’de mücadele ettiğimiz tüm takımların bile kendi statları var ve bundan dolayı her maç öncesinde stat kirası ödüyoruz. Kısacası sponsorluk ihtiyacımız acil olarak devam etmekte ve bizim görüşümüzle uyumlu her türlü sponsorluğa açığız.
TÜRKSOLU: Uzun vadeli olarak kulübe dair ihtiyaçlarınızı da dinlemek isteriz…
ŞAHİN AMİT: Uzun vadede kulübün temel ihtiyacı bir altyapı da oluşturabilmek adına bir stada sahip olması. Bunun da iki yolu var; ya bir arsa satın alıp kendimiz derme çatma, tribünsüz de olsa bir stat inşa edeceğiz ya da daha kolay yoldan belediyeye ait statları 25-30 yıllığına kiralayacağız. Bunun için de ülkemizde bulunan üç Türk partisinin genel başkanlarıyla yakın zamanda bir görüşme gerçekleştireceğiz.
TÜRKSOLU: İttihat ve Terakki’nin İdman Cemiyetleri. İdman Ocakları üzerinden örgütlenmekle birlikte aynı zamanda da matbaacılık ve yayınevi faaliyetleri üzerinden de dönemin ilerici gençliğine hitap ettiğini biliyoruz. Sizin de Üsküp’te sahafınız var…
ŞAHİN AMİT: Sahafhane, logosunda yer aldığı üzere Türklük ve Türkçe için kurulan bir yapı ve açıkçası şu an kâr amacı gütmeyen bir kuruluşa evrildi diyebilirim. Bu soruyu son soruyla birlikte cevaplamak istiyorum. Biz şu anda Üsküp’te eski bir Osmanlı hanı olan Kapan Han’da yaklaşık 5 yıldır kiradayız. Burayı devletten 10 yıllığına kiralamıştık lakin ne yazık ki -ne yazık ki diyorum çünkü sebeplerini birazdan açıklayacağım üzere- burası Makedonya İslam Birliği’ne, yani buranın diyanetine geçti. Biliyorsunuz; Osmanlı’nın vakfettiği malların çoğu diyanetin kontrolünde. Avrupa Birliği’ne giriş kapsamında Makedonya devleti, sosyalist dönemde devletin eline geçen gerek bireysel, gerek kurumsal yapıların ve arsaların iadesine başladı ve diyanet de bunun üzerine burayı tekrardan eline almış bulundu. Ama devletle yaptığımız sözleşmeyi kabul etmedikleri için kirayı tam olarak üç katına çıkardılar. Ve bizim hâlihazırda bir sözleşmemiz varken ayrıca onlarla da kurumsal değil bireysel bir sözleşme yapmamız için baskı yapıyorlar. Bunun da sebebi henüz resmi işlemlerin tamamlanmamış olması ve tapuyu üstlerine alamamış olmaları. Diğer zorluklara gelince; Makedonlar tarafından bir baskı görmedik bugüne kadar ama ne yazık ki din kardeşi diye nitelendirdiğimiz Arnavutların bir kesimi tarafından sadece Sahafhane’ye değil buradaki Türklerin de tamamına karşı bir asimilasyon politikası yürütüldüğünden büyük baskı görüyoruz
TÜRKSOLU: Nihayet görüyoruz ki Makedonya ve Kosova’daki Türk toplumu 115 senenin çok uzağında… Birçok açıdan Avrupa’dan İmparatorluğa teknoloji, kültür ve sanat transferinin merkezi iken ve ilerici örgütlenmelere ev sahipliği yaparken bugün sizler sayesinde varlık mücadelesi veriyor. Hem Üsküp F. K. hem Sahafhane özelinde hem de genel olarak Türk toplumunun desteklenmesi gereken yönler nelerdir? Orta ve uzun vadeye dair beklenti ve önerilerinizi dinlemek isteriz.
ŞAHİN AMİT: Türkiye devletinin şu anki hükümeti tarafından yıllarca Balkanlar’da yürütülen bir Siyasal İslam projesi mevcut ki bu bazı bölgeler için belki de doğru olmakla beraber Makedonya Türklerine inanılmaz zarar verdi ve vermekte. Çünkü biz Sırbistan’ın Sancak bölgesinde veya Yunanistan işgali altındaki Batı Trakya’da yaşasaydık bu belki bir açıdan faydalı olurdu ama Makedonya gibi kimlik ve pasaportlarımızı bile kendi dilimizde çıkarabildiğimiz bir ülkede Türkler yerine Arnavutların korunup kollanması ve güçlendirilmesi bizlere zarar teşkil etmekte.
Bu açıdan hayalimiz, devletimiz tarafından burada korunup, kollanan ve desteklenen kesimin Türkler, daha doğrusu Türk milliyetçileri olması. Bunun için geçen senelerde iktidar partisi olmak üzere diğer tüm partilere Üsküp’te bir Türk meydanının açılması ve Üsküp Fatihi Yıldırım Bayezid ile birlikte Atatürk’ün heykellerinin dikilmesi için bir mektup göndermiştim. Umarım bir gün ona da kavuşuruz diyeyim. Çünkü sembolizmin toplumlar için önemli olduğuna ve buradaki halkın hem bilinçlendirilmesi hem özgüven kazanması için bunların gerekli olduğu kanaatindeyim.