Lise yıllarımda okuduğum Halide Edip’in Yeni Turan romanını yeniden okumuş ve henüz bitirmiştim. Bu hayali, ütopik roman hakkında tahlil ve tanıtım notları alırken, 30 Aralık 2022’de TV’de verilen bir cinayet haberi ile sarsıldım. 38 yıllık ömrünü Türk milliyetçiliğine vermiş bir bilim adamı, ülkücü Sinan Ateş, uyuşturucu satıcısı bir tetikçi tarafından öldürülmüştü.
Bu genç bilim adamı, aynı Yeni Turan’daki Oğuz ve Kaya (Samiye) gibi Yeni Türkiye’nin=(Yeni Turan’ın) ülkücüsüydü. Halide Edip, roman kahramanı Türk kızı Kaya kişiliğinde kadınların seçme, seçilme ve her mesleğe girme hakkı olması özlemini Osmanlı Devri’nde, 1912’lerde dile getiriyordu. Aynen onun Türkçü ülküsünün izinde yürüyen Sinan Ateş, arkasında gözü yaşlı bir anne ile 4 ve 6 yaşlarında iki kız evladı bırakarak beş alçak kurşunla gidiyordu.
Henüz katili, azmettiricisi, tetikçisi ve suç ortaklarının kimliği belli olmayan bu cinayetin acısıyla Yeni Turan romanına karşı duyarlılığım arttı. Türkiye’miz aynı 1912-1918 öncesinin köhnemiş Osmanlı Devleti’nin başına getirilen olaylarla, ihanetlerle mi karşı karşıyaydı?
Halide Edip, Yeni Turan’da şimdi gerçekleşen Türk Dünyası Devletleri Teşkilatı’na varan Turan ülküsünü değil, 1912’deki Türkiye’nin Rumeli, Makedonya=(Küçük Balkan), Adalar, Irak-Suriye (Halep, Musul, Kerkük), Filistin ve Arabistan’ı kaybetmemek için tutulacak siyasi yolu anlatmak istiyordu. O, İstanbul’daki siyasi çekişmeler kadar bizim olan Selanik’teki, Manastır’daki, Kosova’daki, Üsküp’teki, Yanya’daki, Kayalar’daki, Serfice’deki Rum (Yunan), Sırp, Makedon, Bulgar, Arnavut isyan ve eylemlerini görüyordu. Bu Türklerin çoğunlukta olduğu vatan parçalarının elden çıkmaması için, romanındaki iki ayrı Osmanlı kişiliği içinde Yeni Turancılıkla (Yeni Türkiyecilikle) Yeni Osmanlıcılığın çekişmesini Hamdi Paşa, Asım (Osmanlıcı), Kaya, Oğuz (Yeni Turancı)ların eylem ve konuşmaları ile anlatıyordu.
Halide Edip, Osmanlılığın başına gelen ve gelecek olan vahim durumu 1912’de görüyor; hassas, rikkatli ve dikkatli teşhisi ile romanlaştırıyordu. Hayali bir Osmanlı Türkiye’sinde bir ülkücü kadının ve ülkücü erkeğin aşka tercih ettikleri hayat dramlarını, henüz ulaşılmamış kadın haklarıyla dile getiriyordu.
Ben romanın hayal âlemine dalıp bitirmeye yaklaşırken, asıl insani aşkı orada görüyor, koskoca Edip niçin romanın sonunu başına almamış da Türkiye için İslamcılığın da Osmanlıcılığın da artık geçersiz olduğunu, Türkiye’nin güçlenmesi ve bekası için yeni Turancılığın (Yeni Türkiye ülküsü, kadınların seçme seçilme hakkı, ademimerkeziyet) bir ilmi makale ciddiyetiyle anlattığını, hatta okuyucuyu sıktığını düşünüyorum. Ütopyasında Halide Edip ülkücülüğü, ülküyü, romancılığa, roman olmaya tercih ediyor. Kendisi de Mor Salkımlı Ev romanında bunu itiraf ediyor: “Yeni Turan ütopya idi. Kadınların oy sahibi olacağı, Türk kadınının kafa ve kalbiyle cemiyette yer almasının hasretini” çekiyordu.
Özellikle Osmanlıların Bizanslılaşan devrinde süsü, israfı, gösterişe kaçan kadın sınıfını eleştiriyordu.
Onun kadın hakları konusundaki beklentileri ve daha ileri devrimler Atatürk sayesinde gerçekleşti. Romanda bugünün gerçekleri ile dünya ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bekası ile bağdaşmayan isteği ise ademimerkeziyet fikridir. Onun 1912’deki bu ütopyası 1918’den sonra emperyalistlerin kurduğu Irak, Suriye, Arabistan, Arnavutluk devletleri ile münhal olmuştur. Bugün ise asla mümkün değildir.
Romanın can alıcı noktası, son sayfalarda anlatılan Oğuz’un teyze kızı Kaya’ya olan aşkı ve bu büyük karşılıklı sevgiye rağmen Kaya’nın, Oğuz’un müstebit Osmanlı yönetimi tarafından hapsedilmesini önlemek için, 25 yaşındaki kızın 60 yaşındaki Dahiliye Bakanı Hamdi Paşa ile evlenmeye razı olmasıdır. Ülkücü Kaya büyük ve erdemli bir davranışla, hapsedilmek, sürülmek veya öldürülmek istenen sevgilisinin hayatını, kendisini feda ederek kurtarmaktadır.
Yeni Turan romanı İslamcılık kadar Osmanlıcılığın da boş ve kuru hayal olduğunu, Türk varlığıyla bağdaşmadığını birinci şahıs olan Asım’ın diliyle anlatmaktadır. Onun ilk yıllarda paşa amcasının Osmanlıcılığının etkisinde kalışı ve sonra gerçeği görüp dönmesi 31. sayfada yer alır:
“Yeni Turan kadınların da ahlaki, içtimai bir inkılap yapan kadınları bir ot, bir makine halinden çıkarıp, erkeklere temiz, çalışkan bir arkadaş, çocuklara ve bütün memlekete bir ana, bir mürebbi yapmak için çalışan kadındır. ”
Halide Edip, 1913’te Yeni Turan derken, Atatürk’ün 1920’den sonra kurduğu 1923’teki Türkiye Cumhuriyeti’ni hayal ediyor; Viyana’ya gitmeyi, Arabistan’ı almayı eleştiriyordu:
“Ey Yeni Turan!. Sevgili ülke, söyle sana yol nerde?. Altı yüz yıl var yabancı illerde, ırak yollarında, susuz yaylalar, gölgesiz dağlarda gezdin, kurak, çorak ülkelerde toprak gibi kurudun. Söyle senin can veren bir ırmağın, yeşil yurdun nerde?. Yol nerde?. ”
İşte Halide Edip Adıvar’ın ütopya gibi hayal ettiği bu yolu Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.
Bu yol 1919’da, 1920’de açıldı; 1921’lerde, 1922’lerde savaşlarla, zaferlerle 1923’te Cumhuriyet ve daha sonra da devrimlerle güçlü ve bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Halide Edip’in romanı, Osmanlıcılığın ve İslamcılığın artık mümkün olmadığını, Türk’ün yeni Turan’da (Türkiye) Osmanlı devletini yıkan azınlıkların etkisinden kurtulup “Varsın Türk unsuru bitsin diyen her şahsa, kuvvete ve harekete karşı Türkler artık boyun eğmeyecektir,” sözlerine 90 yıl önce, şimdi altılı masadaki iki üyenin “Türk” varlığını hedef alan yanlış tutumuna da cevaptır.
Roman kahramanı Oğuz ve Kaya, 1913’lerin ülkücü, yeni Turancı, Türkiyeci iki gencidir
2023 yılı biterken Ankara’nın göbeğinde hunharca öldürülen Sinan Ateş, 1913’lerin yeni timsalidir. İstibdada, tek adam yönetimine karşı, hürriyetçi, Türkçü, Atatürkçü fikirler taşıyan bir ülkücüdür. Ne yazıktır ki katili hâlâ yakalanamamıştır.
Eserlerinde katil profilini ve kişiliğini en iyi bilen ve anlatan Kemal Tahir’dir. Atatürk’e suikast yapmak isteyenleri anlatırken Kurt Kanunu romanı sayfa 16’da, Gürcü Yusuf ve Laz İsmail’i tasvir eder:
“Alnı dar, ön dişleri ile elmacık kemikleri fırlak. Esrar içmekten gözleri her zaman buzlu cam gibi donuk. Az konuşur, susması korku salar. Zanaatı adam öldürmek, tavuk kesmekten kolay gelir namussuza. 150 liraya, 50 kuruşa hatta canı çekiyorsa cebinden üste harcayarak öldürür. Düpe düz hayvan. Hayır hayvana kurban olsun. Yılan bu. Engerek yılanı.”
Ülkücü Sinan Ateş’i öldüren katiller, azmettiricileri ve taşeronları da böyle olmalı.
Ülkücü inandığı fikir ve ideali için mücadele eden, kendisini öne atan, önce vatan ve milletini düşünen feragat sahibi insandır.
Fransızca “ideal” sözcüğüne karşılık Ziya Gökalp “mefkure” kelimesini kullanıyordu. Tutulmadı. Atatürk bazı matematik terimlerini açı, üçgen. dörtgen gibi Türkçeleştirdiği gibi, ideal karşılığı olarak da “ülkü”yü buldu ve bu sözcük yerleşti. O büyük önder, Halkevleri’nin çıkardığı derginin adını da “ÜLKÜ” koydu. Evlatlığına da aynı adı verdi. Çünkü en inanmış ülkücü oydu. Türk’e, Türk tarihine bağlı, devrimleri koruyan çağdaş bir Türkiye istiyordu. Hayal ettiği tam bağımsız özgürlükçü, milli hakimiyetçi Cumhuriyeti kurdu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni baş tacı etti. Bu onun, ilk yakın hedefiydi. Onunla İstiklal Savaşı’nı yaptı, onunla zafer kazandı. Ülküsü çağdaş, güçlü, bağımsız, özgürlükçü Türkiye’ydi. Şimdiki meclis başkanı gibi tek adama biat eden meclis başkanı istemiyordu.
“Turan” şiirinde, 1912’de uzak ülküyü gösteren Ziya Gökalp, Kaşgar’dan Kazan’a, Kerkük’ten Üsküp’e kadar Türklerin yaşadığı birliği hayal ediyordu. Bağımsız ve çağdaş, güçlü Türkiye yakın ülküsünü gerçekleştiren Atatürk, Gökalp’in Turan’ını da düşünmüyor değildi. “Sovyetler Birliği bir gün yıkılacaktır; ondan sonra olabilecekler için hazırlıklı olalım,” sözü tek bayrak altında olmasa da daha sonra altı devleti içine alan Türk Devletleri Teşkilatı ile gerçekleşmiştir.
Türkistan’dan Kafkasya’ya kadar Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye bir araya gelmişler; Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de üye olarak kabul etmişlerdir. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk ve Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları on bir kere toplanmıştır. Bu konuyu işleyen Necati Gültepe, Türklerin yeni ülkü olarak 5G internet teknolojisi ve dijital devrimine teknik ve bilimsel olarak ulaşma ülküsünü işaret etmiştir. (Türk solu sayı 631.)
Türk Solu’nda Gökçe Fırat dil devrimi ve din, Rahime Cura ve diğer yazarlar kadın hakları konularında yeni Türk ülküsünü, devrim sürekliliği ve vazgeçilmezliği ile işlemişlerdir.
Halide Edip’in Yeni Turan eserinde hayal ettiği, 29-30. sayfalarda anlattığı iki ülkücüyü bana hatırlatan Sinan Ateş’in acı ölümü ve etrafındaki karanlıklar muhakkak aydınlatılmalı adalet yerini bulmalıdır.
Adaletin temeli, hukuktur. Atatürkçü ülkünün özünde de bu vardır. Ne yazıktır ki son yirmi yılda hukuksuzluk başıbozukluk Türkiye’yi fetret devirlerini hatırlatır hale getirmiştir. Yalnız kanunlar değil, anayasa bile çiğnenmektedir. Ülkücü Sinan Ateş’in kurban edilmesinden sonra bütün milletçe ona sahip çıkılması, aslında yirmi yıldır biriken hukuk tanımazlığa kütlesel bir cevaptır. Evet Anayasa’nın 101. ve 165. maddelerine göre iki kere seçilmiş cumhurbaşkanı, üçüncü kez seçilemez. Ama Atatürk’ün kurduğu bir Meclis’in başkanı, hukuku çiğneyerek, bunun mümkün olabileceğini söyleyebiliyor.
Bunu diyen, Halide Edip’in Yeni Turan’da hayal ettiği, özlediği kadın haklarını ve bu ülküyü gerçekleştiren Atatürk’ün devrimlerini yavaş yavaş yok edip Türkiye’yi mutaassıp, gerici, Talibancı Afganistan’a çeviremez mi?
İşte bana Yeni Turan ve ülkücü şehidimizin hatırlattığı kaygılı düşünceler bunlar.
Dört yıl önce İzmir’in göbeğinde, Ege Üniversitesi bahçesinde, kantinlere hâkim olan PKK’lı katilin öldürdüğü Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na ne kadar üzülmüşsem, şimdi de aynı üzüntü ve gelecek endişesi içindeyim. Fırat’ın katili bulundu, mahkum oldu. Ne var ki, bir ay geçtiği halde Sinan Ateş’in katili bulunamadı. Seçimlerden önce 19 tutuklu ve iki gözlem altındaki sanıklarla beraber, muhakkak toplu terör eylemi ve adam öldürme suçlarından dava açılmalı, kamu her şeyi mahkeme safahatında öğrenmelidir.
Doç. Dr. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Hanım’a iki yavrusuna ve anne babasına baş sağlığı ve sabır diler; Türk Adaleti’nin, tek adam karanlığından Atatürk aydınlığına çıkmasını beklerim.