AKP bürokrasisisin, iktidar medyasının ve sosyal medya trollerinin, Tunç Soyer’in açıklamaları üzerinden başlattıkları Vahdettin tartışmaları artarak devam ediyor. Tartışmanın özellikle büyütülmesi ve Vahdettin’e “hain” diyenlerin doğrudan hedef gösterilmesi meselenin bir siyasi tartışma olmadığını, iktidarın bu tartışma üzerinden başka bir şeyleri hedeflediğini gösteriyor.
2019’da sosyal medyada yorum yapan bir kişiye “Sultan Abdülhamit’e hakaret ettiği” gerekçesiyle dava açıldığını, dava sonucunda da “alenen hakaret” suçundan ceza verildiğini hatırlıyoruz. Aynı şeyi Vahdettin için de yapabilirler. Haine hain diyemeyeceğimiz bir hukuk düzeninin yolu yapılıyor.
Peki, Vahdettin’e hain diyen kim? Atatürk. AKP Nutuk’un piyasadan toplatılacağı ve yasaklanacağı bir dönemin hazırlığını yapıyor. Bu tartışmanın bu kadar büyütülmesinin sebebi Vahdettin’e “hain” deme özgürlüğünü elimizden almak. Bunu kabul ettirdikleri zaman diğer adımlar da atılabilir. İslamcıların saçma sapan tarih tezlerini kabul etmenin zorunlu olduğu, bu zırvalara karşı çıkmanın yargı konusu edildiği bir dönemin hazırlığı yapılıyor. İktidar kendi yazdığı resmî tarihi topluma dayatmanın peşinde. Vahdettin gibi kimsenin savunamayacağı işbirlikçi bir isme bile sahip çıkmak bu açıdan çok önemli.
Diğer taraftan Vahdettin tartışmasını 6’lı masanın üzerine koymanın AKP açısından politik amaçları da var. HDP üzerinden bir bölünme yaratılması gibi Vahdettin tartışmaları üzerinden de farklı tartışmaların önü açılabilir. “Masanın zemini” buna gayet uygun.
İslamcıların kendilerine dayanak olarak gösterdikleri Murat Bardakçı’nın “Vahdettin hain değildi, zavallıydı.” demesi de bir tarihçiye yakışmayacak trajik bir açıklama. Bir insanın zavallı olması onun hain olmasına engel mi oluyor? İnsan hem zavallı hem de hain olamaz mı? Dünyadaki her tür kötülüğü zavallılıkla açıklayabilirsiniz o zaman. Bir teröristi de “hain” değil zavallı olarak görebilirsiniz. Bu mantık bu sonucu doğurur. Zavallılık ve hainlik arasında bir etkileşim var. Bir elmanın iki yarısı gibi bu kavramlar. Zavallı olduğunuz için ihanet edersiniz, ihanet ettikçe de daha fazla zavallılaşırsınız.
Elbette Bardakçı bu kelime oyunlarını boşa yapmıyor. Bardakçı İslamcıların temel tezi olan “Mustafa Kemal’i Anadolu’ya aslında Vahdettin gönderdi” diyebilmek için “Bir Devlet Operasyonu 19 Mayıs” adında bir kitap bile yazdı.
Bu zırvalar tabii ki yeni değil. Ancak AKP iktidarıyla birlikte daha çok ifade edilmeye başlandı. “Atatürk’ün sözlerinin hüküm olmadığını, Nutuk’un bir tarih belgesi olamayacağını, Kemalistlerin kazandıkları için farklı bir tarih yazdıkları” hikâyelerini her yerde duyar olduk. Atatürk’e “Deccal” diyen utanmazlar, yalanları tutmayınca şimdi de Atatürk’ü Vahdettin’in askeri gibi göstermeye çalışıyor. Böylesine bir saçmalığın anlamı asıl Deccal’in Vahdettin olması değil mi? Nereden tutsak elimizde kalıyor.
Kemalistleri resmi tarih yazmakla suçlayan İslamcılar bugün temeli olmayan bambaşka bir tarih yazıyor. Hainlerin kahraman olduğu, kahramanların ise hain yapıldığı bir çarpıtma bu.
Atatürk elbette Nutuk’ta belirli bir siyasî hesaplaşmayı hedefliyordu. Millî Mücadele’nin saygı duyduğumuz komutanlarının bu hesaplaşmanın tarafı olması da son derece doğaldı. Ancak Atatürk hiçbir zaman intikamcı olmadı ve siyasî hasımlarına her zaman bir fırsat daha verdi.
Kâzım Karabekir ve Enver gibi paşalarla Vahdettin’i eşitlemek ve Vahdettin’i bir siyasî hesaplaşmanın kurbanı olarak göstermek bambaşka bir utanmazlık. Vahdettin meselesi Atatürk’ün kişisel bir hesaplaşması değil, Cumhuriyet’in kırmızı çizgisidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlayışı Vahdettin ve temsil ettiği çizgiyle olan hesaplaşmaya dayanır.
İslamcıların istedikleri şey özünde Vahdettin’i savunmak değil: Atatürk’le ve Milli Mücadele’yle hesaplaşmak! Bir İngiliz zırhlısıyla kaçmanın ne anlama geldiğini onlar da biliyor. “Reislerini” böylesine kişiliksiz bir padişaha değil Abdülhamit’e benzetmelerinin temelinde de zaten bu uyanıklık yatıyor.