14 Mayıs’ın ardından üç ay geçti. Siyasetin gündemi ise halen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendini gerekçelendirme kampanyası ile meşgul.
T24’teki Kılıçdaroğlu röportajı, bunun en son örneği.
Bütün Kılıçdaroğlu röportajları gibi bu da maalesef sinir bozucu. Hatta yer yer saç baş yoldurucu. Ama biz dikkatimizi en kritik noktalara yoğunlaştıralım.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun komik bir serzenişi var.
“…her halükarda oyu düşen parti AK Parti, ama tartışılan parti CHP oldu.”
Sorun da bu ya zaten. CHP, tarihî kayıp yaşayan bir AKP’ye rağmen hâlâ yüzde 25’te. Ne uzuyor, ne kısalıyor.
Röportaja damgasını vuran çıkış ise, CHP’nin neden yüzde 25’te kaldığının ve AKP oy kaybederken neden oy kazanamadığının cevabı gibi:
“Toplumun tüm kesimleriyle barışma yönünde gösterilen çaba yanlış mıydı doğru muydu? Bunun tartışılması lazımdı. Eğer toplumun tüm kesimleriyle; başı açık, başı kapalı, inanç, kimlik, yaşam tarzı itibariyle farklılıkları saygıyla karşılayıp, ama onları demokrasi kapsamında bir araya getirmek yanlış mıydı doğru muydu? Yanlışsa, bu yanlışın en büyüğünü ben yaptım.”
Kılıçdaroğlu, sanki bir arabesk film sahnesinde. “Sevmek günah mı?” diye haykırıp gömleğini yırtıyor. Sonraki sahnede elinde bir jilet beliriyor ama olumsuz örnek teşkil edeceği için bu kısmı anlatmıyorum.
Ve bu filmi alkışlamamız bekleniyor.
İyi siyasetten beklenen elbette toplumu birleştirmesidir. Kılıçdaroğlu’nun toplumu birleştirmeyi kendine hedef belirlemesi, her kesimi demokrasi kapsamında bir araya getirmek istemesine ne denilebilir? Tabi ki gönüller bir olsun. Güzel fikir
.Ama Kılıçdaroğlu’nun güttüğü siyaset, böyle ulvi bir amaca mı hizmet etti?
Tamam, diyelim ki oylar yetmedi, iktidar olunamadı ama yine siyaset çok iyiydi. Toplumun bir nebze rahatlaması ve umutlanması gerekmez miydi?
Kılıçdaroğlu, bıraktım Türk toplumunu, muhalefeti bile elinde tutamadı ki.
Millet İttifakı bitti! Heceleyerek yazalım. Bit-ti. İyi Parti’yi saymazsak o masa zaten çadır tiyatrosuydu. Şimdi herkes yerel seçimlere kendi namına girecek.
İttifakı geçtim, parti de kaynıyor. Partiden yetki almadan, başka parti ile gizli protokol imza ettikten sonra ama Zoom’da bir araya gelen parti içi muhalifleri ahlaksızlıkla itham edecek kadar bölücü, parçalayıcı bir tutum söz konusu. Nasıl kaynamasın?
Bugün toplum, seçim öncesinden bile daha gergin, daha kutuplaşmış halde. Tüm kesimler birbirine her zamankinden daha uzak.
Bir şeyler çok doğru yapıldıysa durumlar neden böyle?
Kılıçdaroğlu, “yanlış mı yaptık” diye sorup pazar tezgâhından aşurelik malzeme toplar gibi başı açıktan, başı kapalıdan, inançtan, yaşam tarzından bahsediyor.
Yanlış siyasetle doğru şeyleri elde edemezsiniz.
En yanlış siyaseti yaptıktan sonra “Yanlış mı yaptık?” diye sorabiliyorsanız, demek ki her şeyden önce siz en yanlış siyasetçisiniz.
Deve fıkrasına benzedi artık.
Neresi doğru ki?