Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını dikkate almayarak, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararını verdi. Yargıtay’ın bununla da kalmayarak, Atalay için hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında yetkilerini aştıklarını öne sürerek suç duyurusunda bulunulmasına karar vermesi, AKP’nin yarattığı hukuksuzluğun zirveye çıktığını gösteriyor.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor ki; AYM, Türkiye’nin en üst mahkemesidir ve kararları tüm yargı kurumlarını bağlar. Ancak AKP’nin yarattığı yargı düzeninde artık sıradan yerel mahkemeler bile AYM’nin kararlarını uygulamıyorken, Yargıtay’ın Can Atalay kararı kimseyi şaşırtmamıştır. Şahsen ben de, AKP yargısından Can Atalay için olumlu bir karar çıkacağını sanmıyordum.
Ancak Yargıtay’ın hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, Türkiye’nin AKP eliyle bir eşiği daha aştığını gösteriyor.
Daha düne kadar AİHM kararlarının uygulanmasını talep edip beklerken, bugün iktidarın istemediği bir kararı veren ülkenin en yüksek mahkemesinin üyelerinin suçlandığına şahit oluyoruz.
Bundan böyle AYM üyesinden sıradan bir mahkeme başkanına kadar hiçbir hakim, kanuna, kitaba ve vicdanına göre karar veremeyecektir. Bu, AKP’nin yarattığı paralel yargı vesayetinin nelere cüret edeceğini göstermesi bakımından önemlidir ve bir ilk olarak tarihe geçecektir.
Aslında yargıda bugün yaşadığımız gelişmelerin temelinde Türkiye’nin belki de en uğursuz günü olan 12 Eylül’ün yıl dönümünde, 2010 yılında yapılan referandumda yapılan değişiklikler var.
Fethullah’ın “ölüleri bile mezarından kaldırıp evet oyu verdirin” dediği, HS(Y)K’nın yapısının AKP ve Fethullahçılar lehine değiştirilip yargıda siyasallaşmanın önünün açıldığı referandumdan sonra Türkiye’de hukuk her geçen gün ölürken, yargıdaki partizanlık da her geçen gün arttı. Yani bu işi Fethullahçılar başlattı ancak AKP devam ettirerek bugünlere kadar getirdi.
Erdoğan’ın “kararlarını tanımıyorum” dediği, Bahçeli’nin ortalama ayda bir kez kapatılmasını istediği, yerel mahkemenin bile kararını takmadığı AYM, en sonunda verdiği bir karardan dolayı suçlu ilan edildi. Yarın bir gün hak ihlali kararı veren AYM üyeleriyle Can Atalay’ı aynı terör örgütünde görürsek şaşırmayalım.
Bugün mağdur oldular diye kimse AYM’yi ve üyelerini de masum sanmasın. İşlerin bu noktaya gelmesinde onların da payı var. Bugün bir anayasal darbeden, bir hukuk darbesinden bahsediyorsak, Anayasa’nın uygulanmamasından şikayetçiysek, bunun en başta gelen sorumlularından biri de AYM’dir. Kendileri defalarca Anayasaya aykırı karar vererek zaten sürecin bu noktaya kadar gelmesini sağladılar. Ancak bunda payları var diye de “oh olsun” diyecek halimiz yok. Türkiye’de hukuk yok edilince, olan onlardan daha çok bize olacak.
Yargıtay’ın hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında yaptıkları suç duyurusu, Türkiye’de AYM’nin hiçbir işlevinin kalmadığını göstermiştir. Bu, AYM’nin fiili olarak kapatılması anlamına gelmektedir. Madem çalıştırmayacaksınız, tamamen kapatın da kimseyi oyalamayın.
Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında yaptığı suç duyurusu, dönüp dolaşıp kendilerini vuracak bir uygulamanın başlangıcını oluşturdu. Suç duyurusunda bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, diyelim ki bir dava hakkında bozma kararı verdi ve mahkemeye gönderdi. Kararı alan yerel mahkeme, kararı uygulamayacağı gibi kararı veren Yargıtay 3. Daire üyeleri hakkında suç duyurusunda da bulunabilir artık. Ne de olsa bunun yolu bizzat 3. Daire tarafından açıldı.
Velhasılıkelam, yargının tepesinde yaşanan gelişmeler, devletin tepe noktasında yeni bir savaşın ve hesaplaşmanın başladığının ilk işaretleridir. Bunun henüz ne olduğu tam olarak bilinmese de etkilerinin tüm Türkiye’yi derinden sarsacağı kesin.