Yavuz Ağıralioğlu’nun İyi Parti’den gürültüyle ayrılışı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına verdiği tepki ile sınırlı değildi. “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına değil adaylığının dayatılmasına karşıyım” sözleri ile daha çok hatırlansa da Ağıralioğlu, istifaya giden süreçte partisini “terörün gölgesi” altında gördüğünü beyan edecek kadar ileri gitmişti.
Ağıralioğlu, Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde boy gösterecek kadar tarikatlar dünyasıyla içli dışlı bir eski BBP’li. Düşünün ki BBP’yi oluşturan taban, MHP’deki İslamcılığın dozunu düşük bulan Ülkücülerdi. Birçoğu artık AKP’de. Ağıralioğlu, bu kadarla tatmin olmayan ama niyeyse bu zamana kadar AKP’ye de geçmemiş bir tipolojiyi temsil ediyor.
Oysa etrafa yaydığı imaja –veya etrafın iyi niyetli sanrısına– bakılacak olursa İyi Parti’deki milliyetçilik Yavuz Ağıralioğlu’nu kesmemiş. Alemin ultra, mega, giga milliyetçisi kendisi olduğu için Akşener’in İyi Parti’si, onun yanında affedersiniz PKK gibi kalmış. Ne yapsın, dayanamamış istifa etmiş işte.
Ağıralioğlu, dün Avrasya Stratejik Araştırmalar Platformu’nun konuğuydu. Burada sarf ettiği sözlerden farklı bir manzara çıkıyor. İyi Parti’deki milliyetçiliğin kesmediği bir Türkçülük kutbu değil, AKP’ye neden transfer olmadığı anlaşılamayan yılların birikimiyle artık içindeki Kürt-İslamcıyı daha fazla tutamayan garip bir zihniyet var burada.
Ağıralioğlu özetle şöyle konuşmuş:
“Tayyip Bey kazanırsa başka, Kemal Bey kazanırsa başka… Kemal Bey kazanırsa, bu kazancın siyaset kulvarını sıkıştıracağını düşünüyorum. O yüzden bir sonraki seçim, erkene alınmak zorunda kalacaktır.”
“Kemal Bey kazanırsa hemen parti kurmak zorunda kalabilirim.”
“Bunlar oturdu, konuştu belli ki. HDP diyelim ki ikinci turda Erdoğan ile görüşme kararı aldı. Erdoğan’dan bakanlık ister, karşılık ister. Ama Kemal Bey’den devlet istiyorlar. Kendi devletlerine teminat istiyorlar.”
HDP’nin Kılıçdaroğlu’ndan “devlet istemesi” bahsi, erken bunama gibi bir rahatsızlığı yoksa Ağıralioğlu’nun retoriğindeki fantastik unsur. Memleketi Karadeniz’in rüzgârı gibi üfürmüş… Fakat iyi niyeti ortadan kaldırınca bunun leş gibi bir AKP propagandası olduğu da ortada.
Ama insafsızlık bununla da kalmamış. A Haber’de duyduğunu olduğu gibi copy-paste etmiş;
“Kandil’den açıklama geliyor, İyi Parti’den bekliyorum ki bir şeyler desinler. ‘Çatışmasızlık’ ilan etmiş PKK. Neymiş? Sürece zeval gelmesinmiş… Süreç dedikleri şey de Kemal Bey’in adaylığı… İktidar değişikliği yapmak isteyenlerin, çocuklarımızın katillerinden medet ummaları utanç vericidir.”
Nasıl ama?
Şimdi burada AK propagandayı sadeleştirdiğiniz zaman şu garip gerçeklikle baş başa kalıyoruz: Ağıralioğlu, HDP’ye bakanlık vermeye fit olmuş.
Abartıyor muyum dersiniz? Haksızlık mı ediyorum?
Bir düşünün. Ağıralioğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP’lilere “devlet vereceği” zırvasını desteklemek için parti kurmaktan bile bahsediyor.
Milyonda bir bile karşılığı olmayacak fantastik bir ihtimalin karşısına geçip Don Kişot gibi mızrak sallıyor. Ama seçimden zaferle çıkmış bir AKP ve işbirliğine hazır HDP’liler açısından son derece olanaklı ve makul olan ihtimal karşısında mızrağını yere indiriyor. Ne kaldı geriye? Biji Serok Yavuz!
Ağıralioğlu’nu Türk milliyetçisi zannedince “neden bu manyaklık” diye sormadan edemiyor insan.
Ama yeminli bir Atatürk düşmanı tarikatçı olduğunu hatırlayınca, standart şablon yerine oturuyor: “Ne yani? CHP mi iktidar olsun?”
Son tahlilde Fatih Erbakan’a da patinaj yaptıran, gerici bölücü ruhun tunç yasası işte bu!
Maazallah, CHP iktidar olur… HDP’ye bakanlık verelim, CHP’ye iktidarı vermeyelim!
21 yılın sonunda CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu zafere o kadar yakın ki, AKP, MHP ve Hüda Par’lıların yaşadığı dehşet, anlaşılan Ağıralioğlu’nun da ruhunu kavurmuş.
Ağıralioğlu, havuza sipariş yazı yetiştiren Saray borazanları misali, salak yerine koyduğu millete Tayyip Erdoğan adına yumuşama oltası bile uzatmış:
“Tayyip Bey kazanırsa, kendisinin siyasi restorasyon tercihleri olacaktır, gördüğüm kadarıyla. Çünkü o da gördü, bu sistem, siyaseti ilkesizleştirdi. 50+1’in ne kadar pahalı bir şey olduğunu sonunda Tayyip Bey de gördü.”
Lafın bu kadarı, Sanço Panza’ya anlatılır. Bizimkisi tarihe not düşmek.